1929 Dünya Ekonomik Buhranı sebep sonuç ve Türkiye, alınan önlemler, Türkiyenin tutumu

1929-1930 DÜNYA EKONOMİK BUNALIMININ SEBEP VE SONUÇLARI VE TÜRKİYE'NİN BUNALIM KARŞISINDAKİ TUTUMU
I. Dünya Harbi'nin bitiminden sonra, 1919 yılında galip devletler Paris'te bir konferans düzenlemişlerdi. Konferansta ele alınan sorunların en önemlisi Almanya ile imzalanan Versailles Antlaşması'nın netleştirilmesi, Rusya'daki iç savaşın görüşülmesi ve işgal edilmiş Anadolu topraklarında başlayan Milli Kurtuluş mücadelemizin nasıl gerilebileceği idi. Bu sorunları çözüme kavuşturmak oldukça zor görünüyordu. Bu problemlerin 1923'lere kadar devam etmesi tahmin ediliyordu. I. Dünya Harbi öncesi var olan üç imparatorluktan ikisi -Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu- tasfiye edilmişti. Bunların toprakları ise çeşitli antlaşmalarla ya galip devletler tarafından ele geçirilmiş ya da yeni devletler (Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya vb.) ortaya çıkarılmıştır." 1920'li yılların başlarına gelindiğinde uluslararası sistem hem Batı'da, hem de Doğu'da istikrara kavuşmuş görünüyordu. Geriye kalan sorunlar veya çıkabilecek problemler Cenevre'de düzenli olarak toplanan Milletler Cemiyeti tarafından çözümlenecekti."[1] Bu cemiyet, tabiatıyla galip devletlerin kontrolünde çalışmasını sürdürecekti.

"Milletler Cemiyetinin görünüşte uluslararası sistem içinde önemli bir yeni unsur olarak kabulü ve bir dolu devletin ileriki anlaşmazlıkların çözümü için savaşa başvurulmaması yolunda (1929 Paris Paktı ile) ciddi bir görüş birliğine vardılar. Bunun sonucunda diplomasi sahnesi normale dönüşmüş gibi görünüyordu. Stresemann, Briand ve Austen Chamberlain gibi devlet adamları, kendi çaplarında son dönemdeki halleriyle Mattemich ve Bismarck'ın birer karşılığı gibi görünüyor, dünya meselelerini çözüme kavuşturmak üzere Avrupa'nın şu ya da bu kaplıcasından bir araya geliyorlardı."[2]

Bu yüzeysel yaklaşımlara rağmen 1919'dan sonra meydana gelen uluslararası sistemin temelini oluşturan yapılar, bundan önceki (I. Dünya Savaşı öncesi) diplomasiyi etkileyen konjonktürden önemli ölçüde farklı ve daha da bozulabilir nitelikteydi.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra savaşa katılan devletlerin kendilerine göre ekonomik ve politik sorunları ortaya çıktı. Savaşa katılan devletlerden hiç biri (İngiltere ve ABD hariç) savaş masraflarının hiç olmasa bir kısmını vergileri artırarak karşılamaya çalışmamışlardı, çözüm olarak devletler hemen tümüyle alınan borçlara güvenmiş ve bunu yenik düşen düşmanın faturayı, kararlaştırılan tazminatı ödeyeceğini varsayarak yapmışlardır.

"Artık altın karşılığı olmayan devlet borçları büyük bir hızla arttı. Devlet hazinelerinden akan kağıt /foralar fiyatların fırlamasına sebep oldu. Savaşın yarattığı ekonomik yıkıntı ve toprak düzenindeki bozulmaları hesaba katınca, hiç bir Avrupa ülkesi 1919'da altın standardına dönen Birleşik Devletleri izlemeye hazır değildi. Gevşek para ve maliye politikaları enflasyondaki yükselmenin sürmesine yol açtı ve bu durum Orta ve Doğu Avrupa'da yıkımı getiren sonuçlar doğurdu. İhracatı artırma çırpınışı içinde; ulusal paraların değerinin rekabete dayalı olarak düşürülmesi, mali istikrarsızlık getirdi ve politik rekabete yol açtı. Buna müttefiklerin kendi içlerindeki borçlar ve zafer kazananların (özellikle de Fransa'nın) Almanya'dan hayli yüklü tazminat talepleri gibi baş edilmesi kolay olmayan bağlantılı sorunlar da eklendi. Tüm Avrupalı müttefiklerin İngiltere'ye ve bundan az bir oranda Fransa'ya borçları vardı. Bu iki güç ise Birleşik Devletler karşısında ağır borç altındaydılar. Bolşeviklerin Rusya'nın 3.6 milyar dolar gibi muazzam miktardaki borcunu tanıması, Amerikalılar'ın paralarını geri istemeleri, Fransa'nın, İtalya'nın ve öbür ülkelerin Almanya'dan tazminat alıncaya kadar borçlarını ödemeyi reddetmeleri ve Almanlar'ın kendilerinden talep edilen miktarları ödemelerinin mümkün olmadığını ilan etmeleri yüzünden ortam yıllar boyu sürecek şiddetli siyasi ve iktisadi çekişmelere hazırdı ve bunlar Batı Avrupa ile işlerin ters gitmesine sıkılan Birleşik Devletlerin siyasi ilişkilerinde politik yakınlık açısından uçurum genişlemişti."[3]

Avrupa'da ve Amerika'da cereyan eden iktisadi çıkmazlar ve 1919'dan sonraki yapılanmanın beraberinde getirdiği politik açmazların, 1928'e yaklaşıldığı bir dönemde ise sürpriz bir şekilde Amerika'da başlayacak ve tüm dünyayı etkisine alacak bir buhranla yeni bir sorunun eklenmesi idi.

Dünya Ekonomik Bunalımının Ana Sebepleri

1929 dünya buhranının başlangıcı kabul edilen 1929'daki Wall Street Borsası'nın çöküşü dünya buhranının açıklanmasında bir ölçü müdür' Dünyadaki siyasi ve iktisadi olaylara bakıldığında, 1930'larda dünya ekonomisini ve politik atmosferi önemli derecede etkileyen buhranı bir borsa piyasasının çöküşü ile. açıklamaya çalışmak mantıklı mıdır' Böyle bir buhrana, gelişmiş ülkelerdeki savaş sonrası ortaya çıkan politik gelişmeler ve ekonomik alandaki birdenbire olan gelişmeler ile durgunluklar ile bunların sonucunda ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunların para kesimi ile ilişkileri çerçevesinde yaklaşmak ve irdelemek gerekmektedir.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra, savaşa katılan ülkeler savaş döneminde arttırılan üretim kapasitelerini savaş sonrasında biraz daha artırılarak özellikle 1926-1929 yılları arasında dünya ekonomisinin büyük bir çoğunluğu için hızlı bir gelişme dönemi başlamıştır.

I. Dünya Savaşı'nın bitimini takip eden ilk yıllarda dünya ekonomisinde kısa süreli durgunluk ve gelişme dönemleri yaşanmıştır. I. Dünya Savaşı sonrasında endüstri ve teknolojik alanda, savaşın galiplerinden İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri için, kısa ama dünya ekonomisini etkileyebilecek baş döndürücü bir gelişme olmuştur. İngiltere ve ABD savaştan zarar görmeden çıkan güçler olup, o günkü siyasal yönlendirmenin baş aktörleridir. "Bu dönemde üretim, daha çok savaşan devletleri savaş esnasında yeterince önem verilmemiş veya savaşta yok olmuş ve eskimiş olan dayanıklı tüketim malları ile sermaye stoklarını karşılayıcı bir gelişme görülmüştür. Gelişme esnasında hızla artan fiyatlar, kısa bir süre sonra ihtiyaçların karşılanmasıyla piyasaya sürülen malların talebin üzerine çıkmasından sonra fiyatların hızlı bir düşüş yaparak savaş sonrasının ilk ekonomik buhranına zemin hazırlıyordu."[4]

1920'li yıllarda dünya ekonomisinde yeni bir canlanma dönemi başlamıştır. "Savaştan sonra 1926-29 yıllarında savaştan çıkan ülkelerin iktisadi bazı iniş çıkışlarla devam eden bu dönemde kendi ekonomilerini savaşın yıkıntılarından kurtardıkları ve hızlı bir gelişmeye hazırlandıkları süre olarak değerlendirilebilir. 1926 ve 1927 yıllarında bazı ülkeler için gerileme ve durgunluk yılları olmasına rağmen, gencide dünya ekonomisi için hızlı bir gelişme dönemi olmuş, özellikle de bu gelişme; ABD, İngiltere, Fransa, Kanada, İtalya ve Avustralya ekonomilerinde görülmüştür."[5] Bu hızlı ekonomik gelişme bir dünya buhranını hazırlayacak faktörlerin ortaya çıkışını hazırlamış ve dünyanın ekonomik bir buhran beklemediği bir dönemde patlak vermiştir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avrupa ülkelerinde sanayi ve diğer yan kuruluşlarda yapılan üretimin talebin çok üzerinde seyr etmesi ve ayrıca bu üretim fazlasının fiyatlara yansıması 1929 öncesinde, 1930'larda yaşanacak dünya buhranının ortaya çıkmasını sağladı.

"Dünya buhranını hazırlayan diğer önemli etkenler; gelişmiş ülkeler dengesiz dünya ekonomisinde önemli bir ithalatçı yapıya sahip olan ABD'nin gümrük duvarlarını yükselterek ekonomisini korumaya çalışması ve ithalatı önemli ölçütle kısması, ABD'ye borcu olan ülkelerin borçlarını ayni ödeyememeleri sonucu buhranın dünya çapında daha önemli boyutlara ulaşmasına sebep oldu."[6]

Bu üretim fazlasının fiyatlara yansıması, böylece üretime olan talepleri azaltacak ve üretim fazlası mallar alıcı bulmayacak ve fiyatların rekor düzeyde bir düşüş göstermelerine sebep olacaktır.

"Diğer taraftan 1928'den itibaren ABD'de menkul kıymetler borsasında hızlı bir spekülasyon başlamıştır. Dalgalanmaya sebep; 1927'de İngiltere, Fransa ve Almanya'nın ABD ve Avrupa arasındaki para akımlarını düzeltmek için ABD'nin kolay para politikası uygulamak istemesi sonucu %14'ten %3,5'e düşürülen faiz hadleri olmuştur."[7]

Dünya buhranını siyasal gelişmeler de etkilemiştir: Bu dönemde ulusal kurtuluş mücadelesinin yayılmaya başladığı ülkeler artık kendi sanayilerini geliştirmek istiyorlardı. Örneğin Hindistan, İngiltere sömürgesi olmaktan kurtulmaya çalışmakta, İngiltere pamuklarına boykot uygulamakta, gümrük vergilerini artırarak İngiliz pamuklarının pazarı olmaktan çıkmak istemektedir. Çin de, yoğun bir sanayileşme hummasına girmiştir. Diğer taraftan Rusya ise, çok hızlı bir şekilde kendine has bir sanayileşme çabası içine girmiştir.

Bütün bu gelişmeler sonrasında dünya ekonomisin merkezi konumunda olan İngiltere, Fransa ve ABD'den az gelişmiş ülkelere olan sermaye akımı 1. Dünya Savaşı öncesine oranla azalmış, bu durum ise gelişmiş ülkeleri, üretimin canlılığını yitirmesine zemin hazırlamıştır. Dolayısıyla gelişmiş ekonomiye sahip ülkelerin üretmiş oldukları mallar ile tüketim talebi arasındaki denge gelişmiş ülkelerin ekonomisi aleyhine bir gelişim göstermiş, bu ise buhranın çıkmasında önemli bir etken olmuştur.

Üretimin çok artması, tüketimin ise istenilen seviyeye yükselmemesi, fiyatların gereken düzeyin altına düşmesine sebep olmuş, ayrıca 1929 Ekiminde Wall Street Borsası'ndaki panik havası, kısa bir süre sonra bir dünya buhranını doğuracaktı. Nitekim Borsa'da başlayan düşüş, Eylül ayında doruk noktasına ulaşmıştı ve her gün 5 milyona yakın hisse senedi el değiştiriyordu. Dünya buhranının bir diğer sebebi olarak, Wall Street Borsası'nın -bahsettiğimiz- çöküşünü zikredenler de vardır.

A. DEVLETLERE GÖRE EKONOMİK BUNALIM
1.Amerika Birleşik Devletleri
ABD'de 1929 sonbaharında menkul değerler borsasında hızla bir fiyat düşmesiyle başlayan büyük bir ekonomik bunalıma girilmiştir. Borsada başlayan fiyat düşüşü kısa zamanda öteki kesimlere sirayet etmiş ve o güne kadar görülmemiş büyük bir durgunluğa dönüşmüş bir durumun etkisi yıllarca sürmüştür. ABD I. Dünya Savaşı'ndan bazı kayıpları olmakla birlikte, öteki ülkeler arasında en üçlü ülke olarak çıkmıştır. "Gerek bu ülkelerin bedellerini ödeyerek veya ABD'nin kredileri karşılığında savaş araçları siparişleri vermeleri ABD sanayini güçlendirmiş, tarımsal mallar almaları da ABD tarımına tatlı anlar yaşatmıştır. Bu dönemde Avrupa altın stokları ABD'ye yollanmış, bu etkinin de altında daha sora Avrupa altın veya altına dayalı para sistemini terk etme durumunda kalmıştır. Böylece stoklarım kaybeden ve ABD'den de büyük borçlar almış bulunan Avrupa, savaştan sonra da satın alma gücü düşük olduğundan ABD'den mal satın alabilecek durumda olmamıştır. Savaş sonrası depresyon nedeniyle ABD gümrük vergileri yüksek olarak saptanmış, daha sonraları mal değişimini artırmak için uluslararası bazı konferans önerileri de yapmış ve bunlarda da aynı öneriyi yinelemiş, ancak bunalımı izleyen yıllarda 1930'da gümrük vergilerine artışlar getirmiştir."[8]

"ABD'de buhranı hızlandıran en önemli olaylardan biri savaş esnasında müttefiklere vermiş olduğu borcu alamamasıdır. 1929 yazında bu borsa piyasasında spekülasyon inanılmaz boyutlara ulaştı. New York borsasında her gün 5 milyona yakın hisse senedi el değiştiriyordu. New York'taki hisse senetlerinin yükselişi bir yere kadar olacak, mutlaka gerileyecekti. Bu gün "Kara Cuma" diye adlandırılan 24 Ekim 1929'da geldi. New York borsasında bir günde 16 milyon hisse senedi değerinden % 50-90 kaybederek satıldı. Bunun bir felaket halini almasını önlemek için büyük bankaların yüksek değerler ödeyerek hisse senedi alışı ise borsanın düşüşünü önlemekten çok bu bankaları iflasa yaklaştırdı."[9]

"İktisadi buhran ABD ekonomisinin bünyesel zayıflıkları ile birleşince hızla yayıldı. Amerikan ekonomisinin küçük ve çok sayıdaki bankaya dayanan finansman yapısı, ekonominin kontrol altına alınmasını güçleştiriyor, buhranın yayılma hızını artırıyordu."[10]

Amerikan ekonomisinde o seneler içinde holding tipi şirketler gelişmişti, fakat bunlar, buhrana çok hassas olduklarından dolayı, buhranın tesiriyle yıkılmışlardır.

Bu yıllarda ABD yönetimi ulusal ekonominin dışa karşı korunması gereğine inanmıştır. Böylece dış ticaret hacminin düşmesi, yüksek tutulan gümrük duvarlarının etkisinden kaynaklanmıştır.

1929 iktisadi bunalımını, 1926 baz, yani 100 olarak alındığında ABD Çalışma Bürosu istatistikleri şöyle vermektedir:[11]

1929 İKTİSADİ BUNALIMINDA ABD'DE VERİLER

Yıllar               Top. Fiyatlar               Çalışma                       Ücretler

1929                95,3                            97,5                            100,5

1930                86,4                            84,7                            81,3

1931                73,0                            72,2                            61,5

1932                64,8                            60,1                            41,6

1933                65,9                             64,6                            44,0

"Tarımsal üretimde pek düşmeler olmamıştır. Gerçi 1932'de buğday ve pamukta bir önceki yıla göre belirli düşmeler olmuştu. Ancak, 1929'dan 1931'e kadar buğday ve pamukta 1932'ye kadar da Mısır'da da sürekli yükselmeler olmuştur. 1920'lerde başlayan tarımsal malların dışsatım güçlükleri çiftçi gelirlerini düşürmüş, buhran dönemini izleyen 1933'te çiftçi gelirleri % 33 azalmıştır."[12]

ABD'de bu dönemde dış ticaret de hızla gerilemiştir. Aynı yıllarda dışsatım ve dışalıma ait veriler de şöyledir:[13]

EKONOMİK BUNALIMDA DIŞSATIM YE DIŞALIM (Milyar Dolar)

Yıllar               Dışsatım                     Dışalım

1929                5.241                          4.399

1930                3.843                          3.061

1931                2.424                          2.091

1932                1.611                          1.323

Bu verilere göre dışsatımın 5 milyar dolardan I milyar dolara; dışalımın da 4 milyar dolardan 1 milyar dolara düştüğü anlaşılmaktadır.

Yine 1932 yılında, 1400 dolayında banka kapılarını kapatmış, eyaletlerin büyük bir bölümünde "moratoryum" ilan edilmiştir.

ABD tarihinde 20 depresyondan en ağırı olduğu inanılan 1929 dünya iktisadi buhranının zararlarını giderebilmek için, devletin iktisadi yaşama bazı "müdahaleleri" olması gerektiğine inanılmaya başlanmıştır. "Bunalım ve bunu izleyen bir-iki yılda da Hoover yönetimince bazı karışmalar olmuşsa da esas karışma 1933'te yeni seçilen Başkan Roosvelt'in "New Decıl" uygulamasıyla olmuştur. Aslında New Deal, 1935'e kadar ve ondan sonra olmak üzere, zaman bakımından iki bölüme ayrılmış, ilkinde özel kesimi cesaretlendirmek bakımında fiyatların yüksek tutulmasına çalışılmıştır. İkincisinde ise, devlet çeşitli yollarla piyasaya daha çok karışarak, satın alma gücü kazandırmaya çalışmıştır. Başkan, Kongre'den kredileri genişletme ve bunu durumuna göre kullanma yetkisini alınış bu yolla piyasada canlılık yaratmak amaçlanmıştır."[14] Fakat ABD'de başlayan dünya iktisadi buhranı etkisini 1933'lere kadar sürdürmüş, bu da ABD'de yeni iktisadi politikaların üretilmesini zorunlu kılmıştır.

2. İngiltere
Dünya buhranından etkilenen diğer bir devlet ise İngiltere idi. İngiltere'nin de savaşta birçok harcaması olmuş ve savaş sonrasında ortaya çıkan buhranı ise hesaba katmadığı görülüyor.

"1929 yılında İngiltere, iyimser bir halet-i ruhiye içindeydi. 1929'da İngiltere'de İşçi Partisi'nin seçimi kazanması biraz korku verdiyse de İşçi Partisi'nin radikal kararlar alma düşüne e sin de olmadığı görüldü. Başbakan Romooy McDonald sanayii devletleştirme ve büyük değişiklikler yapma tulumuna girmedi. Temmuz 1929'da İngiltere'de ihracatın arttığı, işsizliğin azaldığı rapor ediliyordu."[15]

Dünya ekonomi buhranı İngiltere'de daha az yara açmıştı. Çünkü "Ülkede yıllardır devam eden bir işsizlik vardı ve problemle uğraşacak yollar bulunmuştu. İşsizler bir süre işsizlik sigortasından para alıyor, bunun müddeti dolunca da fakirlere yardım fonundan veya muhtaç kimselere yiyecek dağıtan yerlerden yararlanıyorlardı. Bunun için depresyonu az şiddetli bir değişim getirmişti. İngiltere'nin daha çabuk düzelmesine mani olan şey, kuvvetli finansal kurumların dünya bankacılığında eski yerlerini koruma isteği olmuştu. Bu İngiltere'nin savaş esnasındaki zararları ve arlan Amerikan finansal imkanları düşünülürse imkansız, bir durum yaratıyordu. Uğraşılar İngiltere için birbirine ters tesirli oluyordu. Altının İngiltere'ye gelmesi ve aşırı kıymet biçilen İngiliz Lirası üzerinden baskıyı kaldırmak için faiz oranları yüksek tutuluyordu. Aynı zurnanda yüksek faizler borç almayı pahalı/aştırıyor ve yatırımları önlüyordu."[16]

Ağustos 1930'du Başbakan buhranın sebeplerini araştırmak ve düzeltmek için önerileri tespit etmek üzere İngiltere'deki tanınmış ekonomistlerden oluşan bir komisyon J. M: Keynes başkanlığında toplandı. Bu komisyonun verdiği raporda, "denk bütçe konusuna pek değinilmiyor ve iş sahasına güveni getirebilmek için yüksek vergilerden vazgeçilmesini ve daha fazla hükümet harcamaları yapılmasını öneriyordu. Ekonomiyi işler hale getirmek ve işsizliği azaltabilmek için devlet harcamalarının fazlalaştırılmasının faydaları izah ediliyor ve bu harcamalar bunalımın önlenmesine çare olarak gösteriliyordu."

1931 Ağustosunda toplanan yeni bir komisyonun araştırmalarına göre "hiç bir şey yapılmasa dahi gelecek yıl İngiltere bütçesindeki açık 97 milyon İngiliz, lirasını bulacaktı. Bu açığın kapatılması ve buhrandan etkilenmeyi en aza indirmek için şunlar öneriliyordu: Sosyal yardımlar için sarfiyatın azaltılmasını, askeri eğitim konularında bütçe kısıtlamalarına gidilmesini, işsizlik ödemelerinin azaltılmasını, öğretmenlerin, askerlerin ve polislerin maaşlarında azaltmaya gidilmesini öneriyordu. Aynı zamanda bazı devlet yatırımlarından da vazgeçilmesini istiyordu. Bu komisyonun raporu fırtınalı protestolarla karşılaştı, bu da İngiliz lirasını elinde tutan dış bankaları daha fazla İngiliz Lirasının devalüe edilmesi korkusuna soktu. İngiliz lirasını daha fazla altın ile değiştirmeye başladılar ve İngiltere hazinesi rezervlerini azaltmaya sebep oldular. Hükümet Paris ve New York'tan HO milyon İngiliz Lirası borç almak isteyince Amerikan ve Fransız, bankaları May Raporu'nun yürürlüğe konulmasını ve ondan sonra borç verebileceklerini söylediler."[17]

İngiltere işçi sendikaları sosyal yardımda kesintiye gidilmesine karşı çıktılar. Alternatif olarak hükümet için farklı bir öneri paketi getirmişlerdir. "Bunun yerine tahvil ve bonolara yeni bir vergi getirilmesini önerdiler ki bu paranın zenginlerden alınması demekti. Kendi partisinin tam desteğini kaybeden Mac Donald üç büyük parti ile bir milli hükümet kurdu. Bunun üzerine parlamento lüzumlu ekonomik tedbirleri kabul etti; gelir vergisini artırdı, içki, benzin ve tütün vergilerini artırdı."[18]

Bütün bu çabalara rağmen, İngiliz parası değer kaybederek buhrandan nasibini aldı. Buhran sonrası yıllarda İngiliz ekonomisi buhran sıkıntısını atlatmak için bir dizi önlem almaya çalışmış ve ulusal politikalar gündeme gelmiştir.

3. Fransa
Fransa dünya buhranının ilk yıllarında, buhranın getirdiği etkilerden kurtulmuştu. Fransız yöneticiler, bu durumu ülkelerinin hususi niteliklerine bağlıyorlardı. "Fransa bir bahçedir." diye izah ediyorlardı. Fakat buhranın getirdiği durgunluk Fransa'da da 1932'de ciddi bir durum alınca İngiltere'yi "sorumsuz parasal kararlar almak suretiyle Fransa ekonomisini durgunluğa ittiler" diye suçluyorlardı.

Aynı zamanda Amerika'yı "işçi yerini alan makineler üreterek ihraç ettikleri, bu şekilde işsizliği körükledikleri iddiaları ile suçluyorlardı."[19]

1933'te Fransa dünya ekonomik buhranı, tam etkisini göstermeye başlayınca hükümet sarfiyatını azaltmak ve bütçeyi denk tutmak için yeni vergiler çıkarmak üzere bir komisyon kurdu.

"Dünya buhranının devam ettiği yıllarda Fransa'da ağır sanayi olmadığından 1929'da başlayan endüstri sahasındaki düşüşlerin Fransa'ya etkileri nispeten az oldu. 1920'lerde Fransa'da işsizlik büyük problem değildi. Çünkü büyük dünya savaşında (I. Dünya) pek çok asker kaybettiğinden ve nüfus artışı yavaş olduğundan Fransa bu yıllarda zaten eleman eksikliği çekiyordu. Fransız Frangı'nın düşük kıymette tespit edilmesi Fransız mallarına dış pazarlarda iyi satışlar sağlıyordu. Bununla beraber dünya ekonomik buhranı yavaş yavaş Fransa'yı da etkisi altına almaya başladı. 1929'da Fransız, bütçesi 5 milyar Frank fazla vermesine rağmen, 1931-32 bütçeleri açık vermeye başladı ve yıllık bütçe açığı 5 milyar Frankı geçti."[20]

İngiltere'nin altın standardından vazgeçmesi Fransız ekonomisi için bir darbe olmuştu. Çünkü İngiltere, "parasını devalüe edince dış pazarlarda Fransa ile rekabet halinde olan birçok diğer ülke de paraları İngiliz lirasına bağlı olduğundan devalüe etme durumunda kalmışlardı. Bu durum Fransa'nın rekabet gücünü kırıyordu. Bunu takip eden bir kaç ay içinde Fransa sanayi üretimi %17 düştü. Sanayide çalışanlarda işsizlik oranı %9 arttı. Toplam fiyatlarda %28'lik bir iniş oldu"[21] Bütün bunlar dünya buhranının Fransa'yı etkisi altına aldığını gösteriyordu.

4. Almanya
Dünya iktisadi buhranının ortaya çıkması, Avrupa halkının bankalara hücum etmesine sebep oldu. Bunun sonucunda zincirleme iflaslar peş peşe gelmeye başladı. Bununla beraber Almanya'ya kredi veren Hollanda, İsviçre ve Amerikan bankaları bu kredileri çekmek zorunda kalınca, Almanya savaş borçlarının 1 yıl ertelenmesi için ABD'ye başvurdu. 1931 Haziranında "Hoover Moratoryumu ilan diterek Alınan borçları ertelendi. Ne var ki Alınan bankaları halkın para çekmesine dayanamıyordu. 1931 yılı Temmuzunda bütün Alman bankaları kapatıldı."[22]

"Dünya ekonomik buhranı Almanya'yı önemli ölçütle sarsmıştır. Bu açıdan ödeme güünde bazı derişiklikler meydana gelmeye başlamış ve bununla ilgili olarak Almanya ile müttefikler arasımla görüşmeler başlamıştır. 30 Ocak 1930'da Dawes Planı geçiş yılları tamamlayıp normal ödemelere başlanacağı yıla girilirken bunun yerini 'Yang Planı' aldı.

Yang Planı, Almanlarca ödenmesi öngörülen toplam onarını tazminat miktarını düşürmüştür. 1921'lerde. Onarım Komisyonu'nca Almanlar'ın 132 milyar mark ödemeleri saptanmışken Yang Planı bunu çok çok düşürecek 37 milyar markın bile biraz altına, 17 milyar marka indirilmiş, 1988'e kadar çeşitli taksitlerle zaman dilimine dağıtmıştır."[23] Ayrıca bu plan Almanlar üzerindeki yabancı denetimi, bu arada onarım tazminatıyla ilgili merkezi kaldırmış, demiryollarındaki müttefik temsilciliklerini geri çekmiş, böylece Almanya bu alanlarda egemenliğine kavuşmuştu.

"Almanya'da Markın stabilizasyonundan sonra ekonomide belirli değişmeler meydana gelmiştir. Dununla beraber dünya iktisadi bunalımının etkileri Alınan ekonomisinde de, daha 1928'lerde görülmeye başlanmış fiyatlar ve dolayısıyla toplam üretimde düşme eğilimi görülmüştür. Sözü edilen bunalım en yüksek noktasına 1932'de erişmiş, bu yılda 1929'a göre sanayi mallarının fiyatları % 52 düşmüş, toplam endüstriyel üretim % 40, dışsatım % 60 gerilemiştir. Tarım kesiminde bulunanlar gelirinin % 30'Unu kaybetmiş, işsizlik % 44,7'ye, yarı işsizler de % 22.6'ya düşmüş, reel ücretler de % 30 azalmıştır."[24]

Ekonomideki bu çöküş olağanüstü tedbirlerin alınmasını gerektirmişti. 1930'larda onarım tazminatı yeniden ele alınmıştı. "İşverenlere işçi ücretlerini % 20'ye kadar düşürme yetkisi verilmiş, transfer ödemelerinin ve maaşlarının azaltılması, fakat vergilerin yükseltilmesi yoluna gidilmiştir. Bunun yanında durmuş olan üretimin ve yatırımların, bu arada dışsatımın hızlandırılması amacıyla bu alandaki kapitale krediler verilmiştir.[25] Buna rağmen bunalım önlenememiş, sadece iki buçuk ay gibi kısa bir sürede 900 dolayında grev olmuş, bunalım döneminde mark yeniden değer kaybına uğramış, tüm bu koşullar altında kapital yurt dışına kaçmaya başlamıştır. Böyle bir ortamda Kasım 1932'de genel seçimler yapılmış ve iki ay içinde, 30 Ocak 1933'te daha yeni gibi gözüken bir düşünce iktidar olmuştur: Nasyonal Sosyalizm.

Nasyonal Sosyalizm döneminde ekonomik bunalımı gidermek açısından, ekonomide otarşik bir yapı oluşturulmasına geçilmiştir. Zaten, baştan dünya ekonomik bunalımının da etkisiyle Almanya'daki ekonomik durgunluk karşısında bu düşünce işsizliği ve Avrupa'nın faizci finans kapitalini kaldırmayı vaat etmiştir. İktidar olunca da, bunları gerçekleştirmek bakımından yatırımları teşvik etmiştir. Bütün bunlardan sonra şu rahatlıkla söylenebilir: Almanya'da liberal ekonomi denemesi bilmiş, yerini Nasyonal Sosyalizmin ekonomi anlayışına terk etmiştir. Almanya'daki bu değişiklik sadece hükümet alanında sınırlı kalmış, liberalizm ise biraz ulusal çıkarlar düzenlenerek değişikliğe uğramıştır.

B. DÜNYA EKONOMİ BUNALIMI KARŞISINDA TÜRKİYE'NİN DURUMU, BUNALIMDAN ETKİLENMESİ VE SONUÇLARI
1.1929 Dünya Ekonomi Bunalımının Türkiye'ye Tesirleri
Türkiye'de buhranın hissedilmesiyle beraber hem alınacak önlemlere yön vermek, hem de yaşanan buhranın nereden kaynaklandığını izah edebilmek amacıyla farklı görüşler ortaya atılmıştır. Genelde tartışmalar buhranın Türkiye'ye has özel şartlardan doğduğunu ve dünya iktisadi buhranının sonucu olarak ortaya çıktığı savunun görüşler etrafından yoğunlaşmıştır.

Liberal ekonomi eğitim görmüş bürokratlar, Türkiye'deki buhranın ortaya çıkışına ilişkin olarak görüşlerini şöyle dile getirdiler: "Türkiye'de yaşanan buhranın Türkiye'ye has şartlardan kaynaklanmadığı, tamamıyla dünya buhranının bir uzantısı olduğuna inanırlar. O halde Türkiye, kendi başına çözüm getiremez; ancak dünyanın buhrandan çıkışı ile beraber Türkiye de buhrandan çıkabilir. Bu durumda Türkiye'nin uluslararası çözüm, önerilerine katılmasını öneren bu görüş, daha sonra diğer ekonomilerin ulusal politikalar izlemesiyle beraber görüşünü bu doğrultuda değiştirmiştir."[26]

Türkiye'de baş gösteren buhranın dünya iktisadi buhranının bir uzantısı olduğunu ancak iktisadi buhran karşısında pasif bir bekleyişe tamamıyla karşı olan bir başka görüş ise Kadrocular'a aittir. Kadrocular'a göre "dünya ekonomisi bünyevi bir hastalık içindedir; asıl sorun arz fazlasında yatmaktadır. Kredilerle alım gücü artırılmaya çalışılmışsa da bu uzun dönemli bir çözüm getirmekte başarılı olmamıştır. Sermaye ucuz olmasına rağmen arz fazlası sebebiyle üretim alanları açık değildir."[27]

Kadrocular bu konuya ilişkin yaklaşımlarını şöyle sürdürerek, "Dünya ekonomisi böyle bir buhran içinde hammadde üreten ülkelerden ithalatını ve hammadde üretimini finanse eden krediyi kesmiştir. Bu durumda hammadde stokları biriken bu ülkelerde de fiyatlar hızla düşmeye başlamıştır."[28] diye ifade etmişlerdir.

Buhranın nasıl aşılacağına dair düşüncelerini de şu şekilde ifade ederler: "Türkiye de bir hammadde üreticisi ülke olarak bu mekanizma ile dünya iktisadi buhranından etkilenmeye başlamıştır. Bu nedenle pasif bir tavır içinde dünyanın buhrandan çıkmasını bekleyip, kalıcı olmayan geçici tedbirlerle buhranın olumsuz tesirlerini gidermeye çalışmak çözüm olamaz. Aslında dünya buhranı Türkiye için bir fırsattır, bundan faydalanıp Batı ülkelerinden üretim araçları ithal edilmeli, zaten Batı ülkeleri Türkiye gibi ülkelerin tüketimine muhtaçtır. Böylece Batı ülkelerinin aleyhine başlayan sermaye birikimi artık ters yönde akıtılmaya başlanmalıdır."[29] Kadroculara göre "Türkiye cihan buhranına rağmen hatla cihan buhranı sayesinde inkişaf eden bir memleket olabilir."[30] Kadrocular devamla ancak "Liberalizm iktisat siyaseti bu fırsattan istifade edemez."[31]

Türkiye'de yaşanan iktisadi krizin dünya buhranının bir yansıması olduğunu ileri süren görüşlerin yanı sıra buhranın nedenleri arasında Türkiye'ye has şartlara ağırlık veren görüşler de vardır.

Bu görüşü ileri sürenlerin, "Türkiye ekonomisi içinde buhranın yerleşmesini sağlayacak şartların zaten var olduğunu savunur."[32]

Hatipoğlu'na göre bir yandan doğal şartlar, diğer yandan ise tüccarın istismarcı tarımın refaha ulaşmasını engellemiştir. Pazar için üretim gelişmemiş, daima tesadüflere bağlı kalmıştır. Bu şartlar altında mahalli buhranlar kolayca ve sık sık da olabilmektedir. Büyük buhranın Türkiye'ye etkisi ise zaten var olan bu mahalli buhranlarında da keskinleşmesini sağlamıştır. Tütün, afyon, pamuk (genelde tüm tarım ürünleri) fiyatlarının özellikle düşük olmasının sebebi, bu ürünlerin hem dünya buhranı, hem de mahalli buhranların etkisi allında kalmış olmasında yatar.

Hatipoğlu, "özellikle tarım kesimindeki fiyat düşüşlerinden yola çıkarak tarım kesiminin gelirinin azaldığını, fiyatı düşen drenleri yetiştiren üreticilerin başka ürünlerden gelir sağlayacak durumda olmadıklarını, sadece fiyatlar düştükçe farkı ürün artışı ile karşılamaya çalıştıkları, ayrıca sanayi ürünlerinin tarım ürünleri kadar çok düşmediğini ve bu yolla da tanın aleyhine bir açık meydana geldiğini vurgulamıştır. Ancak, Hatipoğlu tarım kesiminde hem nispi, hem de mutlak olarak gerileyen geliri buhranın uzun süre yaşamasında bir neden değil, fakat buhranın bir sonucu olarak görmüştür."[33]

Türkiye'deki buhranın Türkiye ekonomisine özgü koşullardan kaynaklandığı görüşünü ısrarla ileri sürenlerden birisi de Ahmet Haindi Başar'dır.

Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin ancak dünya buhranının son bulması ile çözümlenebileceğini sanmak A. H. Başar'a göre Türkiye ekonomisini büyük bir çıkmaza sokmak demektir ve "Memleketin dirilmesi ve inkişaf bulması için tutulacak yollar ancak memleketin kendi ihtiyaçlarını tetkik etmek sureti ile tayin olunabilir."[34]

A. H. Başar'a göre dünya buhranının "her tarafta istihsalatın fazla olması istihlakatın az. olması ve eşya fiyatının mühim nispette düşmesi şeklinde kendini göstermiştir."[35] A. H. Başar, devamla, Türkiye'de yaşanan buhranın nedeni dünya buhranı olsaydı, o halde "Istihsalatımızın aynı olması.. bir çok mal stoklarının kalması ve eşya fiyatlarının mühim nispetlerde düşmesi lazımdı."[36] der. Ancak Türkiye'deki iktisadi buhran eşya fiyatlarının düşmesinden değil fiyatlar arasındaki dengenin bozulmasından yani "zirai istihsal eşyası, fiyatlarıyla diğer eşya fiyatları arasında muvazene ve ahengin bozulmasından" ortaya çıkmıştır. Eğer ziraat kesimi nüfusun dörtte üçünden fazlasını oluşturmasaydı, buhran sadece bir grubun zararına olmakla kalmıştı. Ancak nüfusun çoğunluğunu oluşturan köylünün "iştira kabiliyetinin azaldığından memlekette sanayi münakale hareketleri ve buna bağlı bütün faaliyetlerde hissedilir durgunluklar ve buhranlar bas göstermiştir."[37] Buhranı atlatmak için A. H. Başar, buğday fiyatlarındaki ve buna benzer tarım ürünleri fiyatlarındaki düşüşü engelleyici önlemler alınması gerektiğini söyler.

A. H. Başar, yaşanan iktisadi buhrana Türkiye'ye has şartlar içinde açıklık getirmeye çalışmış, buğday fiyatlarındaki düşüş sonrasında tarım kesiminden kaynaklanan talep yetersizliğini buhranın nedeni olarak görmüştür. Ancak tarım fiyatlarındaki düşüşün dünya buhranı ile ilişkisini kurmaktan çok her türlü etkenin Türkiye'nin kendi iktisadi yapısından kaynaklandığını özellikle vurgulamıştır.

Türkiye'nin buhrandan etkilenmesi dış ticaret olayının artması veya azalması ile buhranın açılanmasını yeterli bulmayan görüşler de vardır. Türkiye 1923 yılında Kurtuluş Savaşı'ndan çıktığında, dünya ekonomisi savaş sonrasının ilk buhranını atlatmıştı. Savaş içinde olan Türkiye'de 1921 buhranının etkilerini görmek olanağı yoktur. Ama bir çok dünya ülkesinde görülen 1927 bunalımının etkileri Türkiye'de de gözlenmiştir. "Türk dış ticaretinin buhrandan etkilenmesini göstermiş olmak buhranın ekonomiye etkisinin şiddeti hakkında bir fikir vermek için yeterli değildir. 1929 dünya ekonomi buhranının Türk dış ticaretine etkisi diğer çevre ülkelerin dış ticaretine olan etkisinden daha az olmuştur. Nitekim 1932-33 yılı ihracatı 1929 yılı ihracatına göre Şili'de %80, Yunanistan, Mısır ve Yugoslavya'da % 60-65, Bulgaristan'da % 50-55, Romanya ve İran'da % 45-50 azalmış iken Türkiye ihracatı % 30-45 arasında azalan ülkeler dilimindedir ki, bu dilim bu dönemde ihracatı en az düşen çevre ülkelerini göstermektedir."[38]

Türkiye ihracatının azalma yüzdesinin diğer "çevre" ülkelerine göre az olması, Türk ekonomisinin buhrandan etkilenmesinin az olduğunu göstermek için yeterli değildir.

Türkiye ekonomisinin tarıma dayalı yapısı yukarıda belirtilmişti. GSMH içinde büyük bir yere sahip olan ve Türkiye nüfusunun çoğunluğunu barındıran bu kesimin dış etkenlere karşı özellikle bu durumda arz fazlası, deflasyon ve işsizlik artışı biçiminde kendisini gösteren bir dünya buhranına karşı ne kadar dirençli olabileceğine bakmak gerekiyor.

Tarım kesiminde teknolojik düzeyin son derece geri olduğunu ve üretimin büyük ölçüde tesadüflere bağlı olduğu daha önceki bölümlerde izah edilmiştir. Bu durumda tarım kesiminde nispi olarak en büyük öneme sahip tahıl ürünlerinin fiyatlarında ve taleplerinde ortaya çıkacak bir düşüş sonucu üreticinin başka ürünlere kayma esnekliği veya bu ürünlerin fiyatlarında ve taleplerinde bir artış söz konusu olduğunda da üretimin arttırılması son derece kısıtlıdır. O halde, dış etkenlerle tarım ürünlerinin fiyat ve taleplerinde oluşacak bir baskı karşısında teknolojik düzeyin tarım kesimine bir esneklik getirmeyeceği açıktır.

Diğer taraftan tarım kesiminde bulunan üreticilerin dayanışmadan yoksun bulunmaları; bu dayanışmadan yoksun olma durumu özellikle ürünün pazara sürülmesi aşamasında daha büyük önem kazanır.

"Tarımdaki bunalımın etkisini kendisini daha çok uluslararası pazar için uzmanlaşmış üretim yapan bölgelerde kendini gösterir. Diğer kesimde içe kapanık ya küçük pazar için ya da geçimlik tarımsal üretim yapan kesim buhrandan çok etkilenmedi."[39] Böylece Türk tarımının yapısı bir noktada buhranın etkisini azaltıcı bir mekanizma, Türkiye'nin ulusal bir kurtuluş savaşı vermiş olmasından kaynaklanmıştır. "Türkiye Kurtuluş Savaşı'ndan sonra ünlü Chester imtiyazı verilmişti. Ama yabancı sermaye Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkeye girmekle çekingen davranıyordu. 1920-30 döneminde Türkiye'ye yabancı sermaye gelmiştir. Ama bu sermaye akımı dünya buhranı dolayısıyla kesildiğinde ülke ekonomisinde önemli etkiler yapacak konumda değildi."[40] Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye'sinin savaş tazminatı nedeniyle ödeyeceği borçları yoktur. Osmanlı imparatorluğumdan Türkiye'ye düşen borçlar vardı; fakat buhran koşullarının, bu borçların ödenmesinde kolaylıklar sağladığını görmekteyiz. Türkiye 1929 dünya iktisadi buhranından, yalnız mal akımından değil, aynı zamanda sermaye akımları bakımından da nispi olarak etkilenmiştir.

Yukarıdaki bilgilere dayanarak denilebilir ki, Türkiye de dünya buhranından önemli derecede etkilenmiştir. Ama bir taraftan ekonomik ve iktisadi yapısı, diğer taraftan da ulusal kurtuluş mücadelesi vermiş bir ülke olması itibariyle dünya buhranının bir çok komşu ülkeye tiranla daha hafif geçirmesine sebep olmuşyur. Fakat bir çok ülkeye göre buhranı hafif geçirmesine rağmen sonraki yıllarda ortaya çıkardığı sorunların çözümlenmesi Türkiye'de de önemli siyasal düzenlemelere sebep olmuş, liberal ve karma ekonomik politikadan vazgeçilmiş, devletçiliğe geçilmiştir. Türkiye'deki buhranın dünya buhranı ile ilişkisine ait hakim yorum, dünya iktisadi buhranının bir uzantısı olduğu yolundadır. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi veren Türkiye, ekonomi buhranına karşı da ulusalcı bir tutumu benimsemiştir.

2.Bunalım Karşısında Türkiye'nin Aldığı Önlemler ve Sonuçları
1929 buhranının kamuoyuna yansıyan ilk habercisi gazetelerde yer alan Türk parasının kıymetinin hızla düşüşüne dair olan haberlerdir. Özellikle Mayıs 1929'dan sonra başlayan ve Kasım ayında zirveye çıkan Türk parasının İngiliz parası karşısındaki değer kayıpları gazetelerde bir panik havası yaratacak şeklide yer almıştır. Örnek olarak Cumhuriyet gazetesinden alınan başlıklar bu panik havasını çok iyi yansıtmaktadır.

-"İngiliz lirası alabildiğine yükselmektedir. Dün 1001 Kuruşa kadar fırlamıştır. Bu şaya-ı dikkat tereffü üzerine tahkikat yaptık." (12 Mayıs 1929)

-"Dün İngiliz lirası 1004 Kuruşu buldu. Mesele (Maliye Vekaleti'nde) ehemmiyetle tetkik olunuyor." (13.IV. 1929)

-"İngiliz lirası 1019 Kuruş." (23.IV.1929)

-"İngiliz lirası 1025 Kuruş." (24.IV. 1929)

-"İngiliz lirası dün sabah 1028.5 Kuruş'ta kapanmıştır." (20.X.1929)

-"İngiliz lirası dün l039'a çıktı." (22.X.I929)

-"İngiliz parasının yükselmesi karşısında tepkilerini dile getiren müderrislerimizden bir zat şu suretle beyan-ı fikir etmiştir: 'Ben Sterlin'in nasılsa alıştığımız dokuz yüzü geçmesine sebep göremiyorum. Bir memleketin hayat ve iktisadiyatı, bir kaç kişinin, birkaç müessesenin danışıklı dönüşlü blöfüne terk ve teslim edilemez.'" (23.X. 1929)

-"İngiliz lirası dün de fırladı: 1047.50″ (27.XI.I929)

-"1068.5 meşum tereffü devam ediyor." (I.XII. 1929)

Böylece 24 Ekim 1929'da ABD'de başlayan borsa çöküşü, Türk kamuoyunda da Kasım ayı içinde panik havası doğmuş ve hükümet ilk tedbirlerini Aralık ayı içinde almıştır.

Aralık ayındaki bu ciddi gelişmeler hükümeti konuya önemle eğilmeye zorladı. Başvekil İsmet İnönü, TBMM'de "Milli Para Hakkında.." uzun bir açıklama yaparak bu düşüşün nedenleri üzerinde ayrıntılı bir açıklama yapma zorunluluğunu hissetmiştir.

Böylece hükümet bu değer düşüşüne karşı, bir dizi tedbir getirmiştir. Bu tedbirlerden biri; Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti; halk kitlesini, tasarrufu ve yerli mallan kullanımına alıştırmayı hedefliyordu. Hükümet bundan böyle dengeli bir bütçe politikası gütmeye başlayacaktır. Bu arada bütçede, döviz sarfiyatı gerektirecek girişimler, imkan nispetinde kısılma yoluna gidilmiştir.

Buhrandan kurtulmak için bazı tedbirler alınmaya başladığı 1930'larda ortaya çıkan yabancı sermaye niteliğindeki değişme önemli bir olaydır. "Ekonomiyi millileştirme amacı ile bunlara karşı daha 1920'lerde başlayan dolaylı girişmeler buhran yıllarında fazla artma eğilimi göstermemiş, daha sonraki yıllarda yabancı sermayenin ekonomideki payı azalmakla kalmamış, aynı zamanda niteliği de değişmiştir. Sanayii ekonomide karlı hale getiren koşullar buhran yollarında, devletçe izlenen politikaya eklenerek yabancı şirketlerin de bu alana yönelmesini sağlamıştır. Buhran yıllarında yabancı bankaların kar hadlerinin düşmesine rağmen milli bankalar kar etmeye devam etmiş, sanayi ise kurulmuş, gelişmiş ve büyümüştür." Böylece Türkiye'de buhran yıllarında alman ciddi tedbirler sonucunda, "Türk ekonomisinde devlet ve belirli toplum kanatlarında sermaye birikim olanaklarının artırıldığı ve bunun sonucunda 'yerli sanayi' kurulması olgusu da devlet öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bu gelişmenin sonunda sanayiin milli gelirdeki payı 1923-29 yılları arasındaki % 11.1'den, 1930-39 yılları arasında % 15.7'ye yükselmiştir."[41]

1929 dünya ekonomik buhranından sonra Atatürk, Türkiye'nin koşullarına has ekonomik modelini ve tedbirlerini açıklarken, "Türkiye'nin tatbik edeceği ekonomik kalkınma modeli, 19. asırdan beri sosyalizm nazariyatçılarının ileri sürdükleri ihtiyaçlardan doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir: Bu da Türkiye'nin uygulayacağı devletçiliktir." diyen Atatürk, daha sonraları, devletçilik ile ilgili olarak şunları söyleyecektir: "Fertlerin hususi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve en geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve bir çok şeylerin yapılamadığını gözönünde tutarak memleket iktisadiyatının devletin elinde olmasıdır."[42]

Böylece Atatürk'ün sosyalizm ve kapitalizmin ikisini de reddederek bir üçüncü ekonomik modeli öngördüğünü ve bunun sonucunda da O'nun büyük bir önsezi ve uzun çalışma, tartışma ve denemelerle ülke koşullarına has yeni bir ekonomik modeli oturtmaya çalıştığını söyleyebiliriz.

Mustafa Kemal Atatürk'ün buhran sonrasında Türkiye'nin iktisadi modelinde öngördüğü hedefleri toplumsal içeriklidir. Toplumun bütün kesimlerinde çalışan kişilere iş sağlanması (tam istihdam), hızlı ve dengeli sermaye birikimini sağlamak, dış ödemeler dengesini sağlamak, dengeli gelir dağılımı, enflasyonsuz yüksek kalkınma, bölgelerarası gelişmişlik farklarını gidermek, özel girişimin gelişmesine öncülük etmek, hızlı teknolojik gelişme için yabancı sermaye ile işbirliği yapmak, bunlara dayanarak Atatürk'ün öngördüğü dengeli ve planlı ekonomik kalkınmanın dinamiklerinden olan özel girişim işletmeleri ile devlet işletmelerini birbirlerinin amansız rakibi olarak değil, tamamlayıcısı olarak görmek mümkündür.

Buhranın atlatılması için düşünülen çözümler belirmeye başlayacak ve Atatürk'ün ekonomik politikasında dörtlü bir temel denge görüşü oluşacaktı. Bunlar:

"Bütçe politikası: Devlet hazinesinin yurt içinde ve dışında güçlü ve güvenilir olması. Devlet bütçelerinin denk veya fazla ile kapanması, vergilerin halkın ödeme gücünü asmayacak şekilde düzenlenmesi. Atatürk döneminde ağır vergilerin tümü kaldırılmıştı, daha çok kazanç ve servet gücüne dayanan vergiler getirilmişti.

Para Politikası: Ekonomik kalkınmayı hızlandıracak yatırımlar, bütçe fazlalarından, devlet tekelleri fazlalarından iç ve dış borçlanmalardan sağlanan fazlalarla finanse edilmelidir. Yatırımların ve diğer devlet harcamalarının finansmanı için TC Merkez Bankası'na başvurmamalıdır. Enflasyon kesinlikle önlenmelidir. Tedavüldeki banknot hacminin ölçüsüz artışı önlenmelidir. Paranın iç ve dış değeri arasında yakın bir bağ olduğu için, enflasyonun önlenmesi halinde paranın dış itibarını koruyacaktır. TC Merkez Bankası ve Türk bankacılık sistemi güçlendirilmeli ve gücünün korunması sağlanmalıdır.

Yatırımlar için sağlıklı kaynak yaratmak amacıyla halkın tasarrufa özendirilmesi ve küçük sermayelerin büyük yatırımlara dönüşmesi için bir finansal yapının geliştirilmesi gerekli görülmüştür. Bu dönemde bu önlemler içinde örnek uygulama Milli iktisat ve Tasarruf Hamlesi, Türkiye İş Bankası'dır.

Dış ekonomik ilişkiler, yabancılara karşı girişilen yüklenimler (sözleşmeler) aksatılmadan yerine getirilmeli, bunun için dış ödemeler dengesi sağlanmalıdır. Bu denge tam bağımsızlığın temel koşuludur. Ödemeler dengesinin sağlanabilmesi, dış ticaret dengesinin sağlanabilmeğine bağlıdır. Bunun için halkın tüketimi yerli mallara yöneltilmeli, böylece canlandırılacak yerli tüketim karşısında halk tasarrufu özendirilmeli, elde edilecek mal fazlaları, ihracatı artırmak için kullanılmalı ve böylece dış ticaret dengesi sağlanmalıdır. "[43]

Böylece Atatürk'ün çizmiş olduğu iktisadi kalkınma modeli buhran yılları ve sonrasında Türkiye'nin ekonomik rotasını belirlemiş ve bir çok sahada gelişmeler gösterilmiş, bazı alanlarda ise dünyada örnek bir konuma -beş yıllık kalkınma planları-getirmiştir. Burada Mustafa Kemal Atatürk'ün iktisadi düşüncelerinin çok derinlikli ve uzun tecrübelerden oluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

1929 buhranının hafifletilmesi için alınan tedbirler şöyle sıralanabilir:

Türkiye Merkez Bankası kurulmuş, Türkiye kendi emisyon bankasını yaratmıştır. 1924 yılındaki 23 bankadan 1933 yılında sadece 10 tanesi kalmıştır. Buna karşılık 1923-24 yılları arasında 34 adet, 1930-35 yılları arasında 5 adet milli banka kurulmuştur.

Faiz hadleri denetime alınmıştır. Kambiyo kontrol altına alınmıştır. Dış ticaret denetim altına alınarak bir düzene konulmuştur. Ziraat Bankası depresyon yıllarında çiftçilere vermiş olduğu kredileri azaltmamış, bunun sonucunda bu yıllarda kar da etmemiştir.

"Sonuç olarak, gerek iç ve gerekse dış etkenler 1935 yılından itibaren ekonomik faaliyetlerin indiği en düşük seviyeden kurtulmasını sağlamıştır. Dış ticaret mübadele hadlerinin iyileşmesi, ihracatın artması, ithal kapasitesinin iyileşmesi, Türkiye'nin dış ticaretten kayıplarının azalması ve Türk lirasının yükselmesi gibi dış etkenler, Osmanlı borçlarının ödenmesini ve millileştirmenin bütçeye yükünü azaltmıştır."[44]

Buhran yıllarında serbest seçim denemesi için bir şans tanınmasına rağmen şartların olgunlaşmaması yüzünden deneme başarısızlıkla sonuçlandı. Ayrıca buhran öncesi ve sonrasında devam eden liberalizm-devletçilik tartışması en yoğun bir düzeye çıkmış, 1929 dünya buhranı ve buhran karşısında ulusal tedbirlerin başarılı olması ve bir çok ülkede de benimsenmesi, Türkiye'deki ulusal önlemlerin de başarıya ulaşması sonucunda; Türkiye'deki liberalizm-devletçilik tartışmasında devletçiliğin galip gelmesine zemin hazırlamıştır. Ve savaş yıllarından sonraki uygulamalara damgasını vurmuştur. İktisadi meselelerde "devlet müdahalesini" savunan İnönü ve ekibinin, 1929 buhranının önlenmesi için yaptıkları çalışma ve tedbirlerin olumlu sonuç vermesi daha sonraları kendilerine siyasal platformda sağlam zemin hazırlamış ve bundan sonraki uygulamaları "Milli Şef" sıfatıyla 1946'ya kadar sürdürmüştür.

[1] Paul Kennedy, a.g.e., s.325.

[2] a.g.e., s.326.

[3] a.g.e., s.330.

[4] İ. Tekeli ' S. İlkin, 1929 Dünya Ekonomik Buhranında Türkiye'nin iktisadi Arayışları, Ankara, 1977. s. 6.

[5] a.g.e., s.6-7.

[6] a.g.e., s.13.

[7] Deniz Kutay, 1929 Buhranı Türkiye'de, İstanbul 1983, s.6-7.

[8] Nazif Kuyucuklu, İktisadi Olaylar Tarihi, s.250.

[9] İ. Tekeli, S. İlkin, a.g.e., s.12.

[10] a.g.e., s.13.

[11] Nazif Kuyucuklu, a.g.e., s.250.

[12] a.g.e., s.251.

[13] a.g.e., s.251.

[14] a.g.e., s.252.

[15] Melih Gürsoy, Dünyadaki Büyük Ekonomik Krizler ve Türkiye Ekonomisine Etkileri, İstanbul 1989, s.125.

[16] a.g.e., s.125.

[17] a.g.e., s.126.

[18] a.g.e., s.126.

[19] a.g.e., s.106.

[20] a.g.e., s.110.

[21] a.g.e., s.127.

[22] İ Tekelli, S. İlkin, a.g.e., s.15.

[23] Nazif Kuyucuklu, a.g.e., s.265.

[24] a.g.e, s.267.

[25] a.g.e, s.268.

[26] İ. Tekeli, S. İlkin, a.g.e., s.29.

[27] İsmail Hüsrev, "Dünya Buhranı Ne Halde", Kadro, Sayı: 1, 1932, s. 10.

[28] İsmail Hüsrev, "Hammadde Memleketlerindeki Para Buhranının Karakteri", Kadro, Sayı: 1, 1932, s. 14.

[29] Burhan Asaf, "Çökmekte Olan Cihan Nizamı", Kadro, Sayı: 1, 1932, s. 16.

[30] Vedat Nedim, "Müstemleke iktisadiyatından Millet İktisadiyatına", Kadro, Sayı: 2, 1932, s. 11.

[31] a.g.m., s.12.

[32] S. R. Hatipoğlu, Türkiye'de Zirai Buhran, T.C. Ziraat Enstitüsü, No:39, Ankara, 1936, s. 39.

[33] Deniz Kutay, a.g.e, s.19-20.

[34] A. Hamdi Başar, İktisadi Devletçilik, I. Cilt, İstanbul, 1931, s.10.

[35] a.g.e, s.21.

[36] a.g.e, s.22.

[37] a.g.e., s.24.

[38] İ. Tekelli, S. İlkin, a.g.e., s.31.

[39] İsmail Hüsrev, "Anadolu Köyünde Bünye Tahavvülü", Kadro, Sayı: 14, 1933, s. 18-27

[40] İ Tekelli, S. İlkin, a.g.e., s.32.

[41] Melih Gürsoy, a.g.e., s.238.

[42] a.g.e., s.238.

[43] Mustafa A. Aysan, Atatürk'ün Ekonomi Politikası, İstanbul, 1980, s.75-76.

[44] a.g.e., s.3-6.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğrafya Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi