Rusya ve Avusturya İle İlişkiler: Prut ve Petervaradin

II. Mustafa'nın (1695 - 17003) yerine geçen III. Ahmet (1703 - 1730) barışçı düşünceli bir sultandı. İspanya Veraset Savaşları sırasında, İstanbul'daki Fransız Büyükelçisi, Fransa ile ittifakın yararlarından söz ediyor ve Macaristan'da Habsburg'lara karşı ortak harekât öneriyordu. Ancak III. Ahmet, bu savaşa Hıristiyanlar arası bir mücadele gözüyle bakıp katılmak istemedi. Ayrıca önce de gördüğümüz gibi, savaş Fransa'nın aleyhine gelişiyordu.

            Sultan istese de istemese de, İsveç yüzünden Rusya ile savaşa girdi. Rusya'nın Baltık üstünlüğü için 1709'da Poltava Savaşı'nda İsveç'i kesin bir yenilgiye uğratması, kuzeyde Rus gücünü arttırmıştı. İsveç Kralı Charles (Demirbaş) daha önce diplomatik ilişki kurmak istemediği Osmanlılara sığınmış ve buna rağmen sultan tarafından çok sıcak bir biçimde karşılanmıştı. III. Ahmet, Rus baskılarına rağmen kralın geri verilmesini kabul etmemiş, ancak Charles'ı yeniden tahta koyarak, Rusya ile süren barışı bozmak istemediğini de belirtmiştir. Bu arada Ruslar, İsveç birliklerini aramak bahanesiyle sık sık Osmanlı topraklarını ihlal ediyorlar ve karışıklık çıkarıyorlardı. Hatta Osmanlı toprağı olan Buğdan'a girerek buraya sığınmış bulunan bir İsveç birliğini ellerine geçirmişlerdi. Bunun üzerine III. Ahmet savaşa ikna edildi ve Osmanlı ordusu Prut Nehri'ne doğru sefere çıktı. Zaman Baltık'ta meşgul olan Çar Petro için uygun değildi ve Prut Savaşı'nda Osmanlılar Rus birliklerini yendiler. O kadar ki, çarın bile tutsak edilmesi an meselesiydi. Ancak Çariçe Catherine'in akıllı diplomasisi ve ordu komutanına verdiği değerli armağanlar sonucu çatışmalar durdu ve 1711 tarihli Prut Barışı yapıldı. Bu barışa göre Azak ve çevresindeki topraklar Osmanlılara geri verilecek, Dinyeper akarsuyundaki bazı kaleler boşaltılacak, Rus ordusu Polonya'dan çekilecek ve İsveç Kralı'nın ülkesine serbestçe dönmesi sağlanacaktı. Böylece Prut Barışı ile, Rus Çarı'nın Karadeniz'i bir Rus denizi haline getirme çabası engellenmiş oldu. Prut Barışı'nın ikinci önemli sonucu, Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki 25 yıllık barış dönemi açmış bulunmasıdır. Bu Osmanlı - Rus ilişkilerinin tarihi incelendiğinde gerçekten uzun bir barış dönemidir. Böylece ilerde görüleceği gibi, bu barış dönemi iyi yönde kullanılacak ve içerde belirli yeniliklerin yapılması sağlanacaktır.

Prut'ta Osmanlı Devleti ucuz bir zafer kazanmıştı, ancak koca ordu da seferber edilmiş bulunuyordu. Savaşçı anlayışa sahip olan Sadrazam Damat Ali Paşa bu kuvveti, şimdi Osmanlılardan daha hızlı bir biçimde gerilemekte olan müttefiki de bulunmayan eski bir düşmana karşı kullanma kararı verdi: Venedik. 1715'te büyük bir ordu ve donanma ile Yunanistan'daki Korint'i eline geçirdi. Eskiden olduğu gibi, Latin baskısı altında bulunan Yunanlılar, Türkleri kurtarıcı olarak karşıladılar ve Damat Ali kolayca Modon, Koron ve Navarin'i Venedik'in elinden aldı. Böylece tüm Mora yarımadası Osmanlıların eline geçti.

Sadrazamın hesaba katmadığı bir unsur, Osmanlıların bu 18. yüzyıldaki parlak zaferine gölge düşürecektir: Avusturya İmparatoru VI. Charles'ın tepkisi. Venedik'in başvuruları sonunda iki devlet arasında bir ittifak yapıldı. Divanda, Sadrazamın baskısı sonucu savaşa karar verilerek, 1716'da büyük bir Osmanlı ordusu Belgrad'a doğru harekete geçti ve bu kentin kuzeybatısındaki Petervaradin kuşatıldı. Yapılan savaşta Osmanlı ordusu bozguna uğradı ve sadrazam savaş alanında öldü. Hıristiyan ordusunu komuta eden Savua Prensi Eugene daha sonra Tamaşvar Kalesi'ni eline geçirince, Sultan Süleyman zamanından beri Osmanlıların elinde olan Macaristan'daki son Osmanlı Kalesi de yitirilmiş oldu. Daha sonra Belgrad da düştü. Artık barışa ulaşmak gerekiyordu. Karlofça'da olduğu gibi İngiltere ile Hollanda arabuluculuk yaptılar ve Pasarofça'da "Uti Possidetis" temelinde (savaş bittiğinde elde bulunan toprakların tutulması) barış imzalandı (1718). Bu antlaşmayla Osmanlılar şu toprakları yitirdiler: Tüm Macaristan, Sırbistan'ın Belgrad dâhil büyük bir bölümü, Eflak ve Bosna'da önemli toprak parçaları. Bu antlaşma ile İmparator VI. Charles, Doğu Avrupa'da üstünlük sağladı.

Karlofça ile Pasarofça barışının siyasi tarih açısından önemleri şuradadır: Karlofça, Osmanlı Devleti'nin artık batı için ciddi bir tehlike olmadığını, Pasarofça ise bu devletin Avrupa'da savuna durumunda bulunan ve inisiyatif alamayacak bir güç olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

_______

Not: Bu ilgili makale Oral Sander'in "Siyasi Tarih ilkçağlardan 1918'e" adlı eserinden yararlanıp yazılmıştır.

Kitabı, İmge Kitabevi Yayınları'ndan temin edebilirsiniz.

-

Siyasi Tarih'in Tüm Konuları İçin >> Siyasi Tarih << Sayfasına Bakmanızı Öneriyoruz.

Önceki
Önceki Konu:
31 Mart Olayı

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğrafya Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi