Abdülhamid Dönemi dış politikasına geçmeden önce, kısa bir şekilde Abdülhamid'in kişiliğinden bahsetmek yararlı olacaktır.Kuşkusuz 33 yıllık saltanatı süresince kişiliği devlet dış politikasının belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir.
Abdülhamid; Osmanlı'da özellikle Abdülmecid döneminde ivme kazanan değişim sürecinin başlarında doğmuş , büyümüş ve kendisi de bu süreçte rol oynamıştır.Kırım Savaşı'na, Islahat Fermanına, Avrupa'dan ilk kez borç alınmasına, Dolmabahçe Sarayı gibi maliyeyi yıkan masraflar yapılmasına, yapılan yurt dışı gezisine daha şehzadeyken şahid olmuştu. Harem içindeki çekişmelerin içinde yaşamış, bu dönemde az konuşup çok dinleyerek gözlemlerde bulunmuştur.Annesi ve babasının ölümleri nedeni ile evhamlı,çocukluğunda aile sevgisi göremediğinden insanlara karşı çekingen ve ihtiyatlı,diğer birçok şehzadelerde görüldüğü gibi ancak biraz daha fazka öldürme psikozuyla kuşkucu, saray içi dedikodularının etkisiyle her söylenileni dinlemeye hazır, yapacaklarını kendi başına gerçekleştirip çevreye güvenilmeyeceğine inanan ve devrimciliğin nükseden bir hastalık olduğuna inanan ve devrime bir kez katılana güvenilemeyeceğine inanmış bir kişiliğe sahipti.
Bunun yanında çok dindar olduğu ve çeşitli tarikatlerle ilişki içinde olduğu bilinmkteydi.İslam dinine karşı duyduğu güçlü inanç tahta çıktığında uygulayacağı devlet politikasında etkili olmuştur.Bunun yanısıra yabancı basını sürekli takip ederek dış güçlerin amaç ve yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmıştır.[5]
Abdülhamid'in denge politikası ile ilgili aşağıdaki örnekle bu bölüme noktayı koyabiliriz:
Padişah Abdülaziz ile Veliahd Murat arasında bir taht konusunda bir çekişme başgöster- mişti.Olayın çıkış nedeni Abdülaziz'in tahta çıkış sırasında bir değişiklik yaparak,kendi- sinden sonra yeğeni Murat yerine oğlu Yusuf İzzettin'i geçirmek istemesidir."İçten içe süren bu olaya Abdülhamid açısından bakarsak, çok hassas bir denge oyunu sürdürmesine şaşırmamamız gerekir.Aziz sultandı ve ikinci sırada olmasına rağmen karşı çıkış yapması akılla bağdaşmazdı.Kuşksuz hakkını savunmak öncelikle Murat'a düşüyordu.Yalnız Murat' tehlikeli oyunlarına karışmak da varolan tüm haklarını yitirmek sonucunu doğurabilirdi.
Diğer yandan Abdülhamid, ağabeyi kenara itildiği anda kendisinin de hakkını yitireceğini biliyordu.Dolayısıyla körü körüne Aziz'e sadakat göstermeside çıkarıyla bağdaşmazdı. Sonuçta Abdülhamid'i fazla ön plana çıkmadan ne amcasından ne de ağabeyinden kopmadan varlığını unutturmayacak bir denge oyunu içerisinde görüyoruz.Sarayın içindeki kadınların kavgaları da hesaplanırsa, bu dengeyi yürütmenin ne denli güç olduğu kolaylıkla anlaşılır.Böylece elinde olmadan bir sırat köprüsü canbazlığı yürütmesi gerek- mişti.Abdülhamid'in o dönemden, ne Aziz'i yıkmaya çalışır ne de Murat'ı oyunlarından engeller bir tutumda görünmeden sıyrılabilmesi, daha sonra uluslararası politikada göstereceği canbazlıklar için kuşkusuz ilk başarılı deneyim olmuştur.[6]
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.