Osmanlı Devletinin Zayıflama Nedenleri, Osmanlı Devleti neden zayıfladı, osmanlı devletinin zayıflama sebepleri, osmanlı devletinin duraklama nedenleri, osmanlı devletinin duraklama sebepleri, osmanlı zayıflama dönemi
(iii) Osmanlı Devleti'nin Zayıflama Nedenleri 1 Merkezi Yönetimin Bozulması
2 Ekonominin Bozulması
3 Askeri Sistemin Bozulması
4 Sosyal Alandaki Bozulmalar
5 Eğitim Sisteminin Bozulması
6 Dış Etkenler (Başarısız savaşlar)
7 İç İsyanlar
Özel olarak Osmanlı Devleti'nin önce duraklama ve sonra gerilemesinin açıklanmasında, Kanuni sultan Süleyman'dan sonra gelen padişahların büyük bir çoğunluğunun yeteneksizliği, zevk ve sefa düşkünlüğü ve kimin de psikolojik bakımdan dengesizliği, önemli bir neden olarak gösterir. Bu tümüyle doğru bir açıklama olmaz. Osmanlı devletinin zayıflamasının asıl açıklayıcı nedenleri, bir yanda genel olarak İslam dünyasının yukarıda anlatılan zayıflıklarında, öte yanda Osmanlı Devleti'ne özgü yapısal bozukluklarda aranmalıdır. Batı Avrupa'nın güçlü devletlerinde, belki de Osmanlı tahtındakilerden daha yeteneksiz ve daha dengesiz monarkların sayısı az değildir. Ama bu durum, o devletlerin güçlenmelerini ya hiç etkilememiş ya da çok kısa süreli olarak durdurmuştur. Bu bakımdan şimdi yapılması gereken, İslam dünyasının gerileme nedenlerine ek olarak, Osmanlı Devleti'ne özgü yapısal bozukluklar üzerinde durmaktır. Böyle bir yaklaşım, büyük bir devletin zayıflamasının nedenlerini daha açıklayıcı, öğretici, kısaca daha bilimsel bir temel üzerine oturtabilir. Çünkü büyük devletler bu iki yöneticinin kişiliği ya da davranışıyla değil, çok temel tarihi, ekonomik, toplumsal ve siyasal güçler tarafından yıkılırlar, "ölümleri" de hasta yatağında değil, büyük bir savaşın sonunda olur. Osmanlı Devlet'i bir istisna değildir. Karşı konulamaz güçler zayıflatmışlar, I. Dünya Savaşı da yıkmıştır.
Osmanlı Devleti'nde başlayan uzun duraklama, gerileme ve yıkılma dönemlerinin en belirgin göstergesi, Avrupa'da Fetihlerin durmuş olmasıdır. Bu aynı zamanda zayıflama sürecine girilmesinin en önemli nedenleri arasındadır. Osmanlılarda Avrupa içindeki fetihler üç açıdan devletin güçlenmesini sağlamıştı. Her şeyden önce Müslüman güç olarak Hıristiyan Avrupa'ya karşı savaş, Osmanlılara bir amaç duygusu, birlik ve beraberlik sağlamaktaydı. Devletin enerjisinin tümü bu yönde kullanılmakta ve gelecek savaşlarda başarı kazanmak için devletin yönetimi sıkı tutularak, hazinenin dolu olmasına dikkat edilmekteydi. İkinci olarak fetihlerin durmasıyla Osmanlı hazinesi yoksullaşmaya, ganimet gelirleri ve yıllık vergiler de azalmaya başladı. Pek önem verilmeyen, ama en az ilk ikisi kadar önemli olan bir başka unsur, yeni fethedilecek topraklar olmayınca, Osmanlı Devleti'nin o zamana kadar başarı ile sürdürdüğü nüfus yerleştirme politikasının da durmasıdır. Bunun sonucu olarak Anadolu'da nüfus gereğinden çok artınca, kişiler birbirini soymaya, gidecek yer olayınca kentleri doldurmaya ve kırsal bölgelerde karışıklıklar çıkarmaya başladılar.
Kanuni Sultan Süleyman'ın iyi niyetli toprak reformunun monarkın isteklerinin aksine sonuçlar doğurması, zayıflamanın ikinci nedeni sayılabilir. Osmanlı toprak sisteminin temel kurumları olan has, zeamet ve tımar dağıtımını yerel düzeyde görülen aksaklıkların giderilmesi amacıyla yerel otoritelerden alınıp merkezin tasarrufuna bırakıldı. Bu davranış, o dönemde Batı Avrupa'da merkezi otoritenin güçlenmesi yolunda ve özellikle Fransa'da ortaya çıkan merkezileşme süreciyle yakın bir benzerlik gösteriyordu. Bu bakımdan yenilikçi bir hareket olarak değerlendirilebilir. Ama Osmanlı Devleti'nde bu toprak dağıtımı, zamanla iddiaların haklılığından çok, merkezde, sarayda çevrilen dolaplara konu oldu ve rüşvet alma gibi amaçlarla yapılmaya başlandı. Böylece, Kanuni Sultan Süleyman'ın amacının aksine, Osmanlı Devleti'nde büyük toprak sahipliğinin ve bunun üzerinde de ırsiyet ve miras hakkının doğduğu görülüyor. Bu da, o tarihe kadar Osmanlı fetihlerini büyük ölçüde kolaylaştırmış bulunan ve toprak sahiplerine büyük yararlar sağlayan Osmanlı toprak sisteminin ortadan kalkmasına ve toprak sahibi köylünün büyük toprak sahipleri tarafından sömürülmesine yol açmıştır. Böylece artık Avrupa köylüsü Osmanlı'yı kurtarıcı gözüyle görmemeye başlamış ve ağır vergi yükünün altında ezilmiştir.
Zayıflamanın üçüncü nedeni, merkezdeki yönetici kadrosunun bozulmasıdır. Daha önce padişahın yönetici maiyeti, kökeni genellikle köylü olanlardan oluşmaktaydı ve bunlar kırsal alanların sorunlarını çok iyi biliyorlardı. Ama 16. yüzyılın sonlarına doğru padişahın yönetici çevresi içine tümüyle kentlerde yaşayan kişiler girmeye başladı. İşin daha da kötüsü, bunlar aile nüfuzu ya da parayla bu yüksek yerlere geliyorlardı ve yerlerini ölmelerinden sonra oğulları alıyordu. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak, Osmanlı Devleti'nde "nepotizm" (yüksek devlet mevkilerinin akraba ya da çok yakın arkadaşlara bırakılmasını sağlayan kayırma sistemi) uygulaması başladı. Bu koşullar altında, padişahların devlet yönetimine sahip olamamaları, boş vermişlik, sorumlulukların dağıtılması ve yönetim ilkelerine bağlılığın ortadan kalkması sonucunda, merkezi otorite bozulmuş ve zayıflamıştır. Daha önce hükümdarın mutlak kişisel otoritesine bağlı ve onun maiyeti tarafından etkili bir biçimde yönetilen devlet, padişahların otoritelerinin sarsılmasıyla parçalanmaya, karışıklıklara ve düzensizliğe uğramıştır.
Zayıflamanın salt ekonomik nedenlerinin incelenmesinde şu noktalar ağır basmaktadır. Birincisi, ekilen toprağın büyüklüğünde herhangi bir değişiklik olmaksızın, nüfusun hızla artmış olmasıdır. İkincisi, Yeni Dünya'dan İspanyol Amerikan altına Avrupa'ya sokulunca fiyatlarda artış olmasıdır. Bu da Osmanlı parasının değerinin düşmesine ve yüksek enflasyona yol açtı. Avrupa'nın öteki devletlerinde de aynı enflasyonun varlığına daha önce değinilmişti. Ama bu devletler, şimdi gelişmiş olan ticaretleri ve Osmanlı Devletinkinden daha sağlam olan ekonomik yapılarıyla, enflasyonun etkilerini kısa sürede geçiştirdiler ve belki de bu enflasyonist gidişten uzun vadede yararlandılar. Osmanlı Devleti bu ekonomik sıkıntıyı bir türlü atlatamadı. 1584 yılındaki devalüasyonla altın para %50 oranında değer kaybetti ve askerlerin maaşlarının verildiği gümüş sikkeler eritilerek daha ince kalıpla basıldı, içindeki bakır oranı artırıldı.
16. yüzyıl boyunca Osmanlı nüfusu iki kat arttı ve Avrupa'da genişleme olanağı kalmayınca bu nüfusu yerleştirecek toprak kıtlığı çekilmeye başlandı. Toprak kıtlığı köylüleri ve özellikle gençleri başka yerlerde yaşamlarını kazanmaya itti. Osmanlıların "lonca" sistemine dayanan ekonomisi, toprak ürünlerinin dışında herhangi bir ekonomik kaynağın gelişmesine de izin vermiyordu. Kıbrıs'ın alınması, sorunu biraz ertelemişti ama özellikle Anadolu, işsiz, topraksız ve köksüz kişilerle doluydu ve bunlar yerel haydutların paralı askerliği gibi buldukları her türlü işe girmeye başladılar.
Hazine, büyüyen açığı kapatmak için vergileri artırarak yeni kaynaklar arama yoluna gitti. Bunun yüküyse gerek merkezi, gerek yerel yönetimler kanalıyla köylünün sırtına bindi. Enflasyonun yükü daha çok sabit gelirlilerin yani asker, sivil ya da adli olsun, memurların üzerindeydi. Bu ise, onları rüşvete, kötü yola ve köylülerden hukuk dışı vergi istemeye itti.
Zayıflamanın askeri nedenleri arasında, "yeniçeri ocağı'nın bozulması büyük önem taşıyor. Topraksal genişlemenin durmasının bir başka sonucu da Hıristiyan kökenli asker bulmanın artık olanaksızlaşmasıdır. Bu, silahlı kuvvetlere çok sayıda Müslüman nüfusun alınması sonucunu doğurmuştur. Böylece, devlet içindeki çeşitli askeri ocakların bileşimi, dayanışma duygusu ve askeri disiplinleri bozulmuş oldu.
16. yüzyılın ortalarında yeterli sayıda seferin yapılmamasından aylak kalan ve ekonomik durumunun kötülüğünden dolayı maaşlarını düzenli alamayan yeniçerilere zanaatkârlık yapma izin verilmiş ve böylece ticaret hayatına atılan ve İstanbul tüccarlarıyla kaynaşan ocağın savaşma hevesi ve disiplini kaybolmuştur. Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman döneminde evlenmelerine izin verildiğinden, yeniçeri ocağı bir de babadan oğla geçen bir niteliğe kavuşmuştur. Dolaysıyla, 16. yüzyılın sonlarına doğru yeniçeriler karışıklık çıkaran ve yıkıcı isteklerde bulunana bir ocak biçimine dönüştü. Örneğin, 1589'da değeri düşürülen parayla maaşları verilince ayaklanarak Topkapı Sarayı'na kadar girdiler ve Divan toplantıdayken padişahtan sorumlu yetkililerin kafalarını istediler. Bu isteğin yerine getirildiğini söylemek, devletin içine düştüğü durumu anlamaya yeter. Üstelik, 1593'te sipahiler ayaklandığı zaman bu isyan yeniçeriler tarafından bastırılmış ve böylece iki ocak arasındaki rekabetten yararlanmak gelenek halini almıştır. Bunun yıkıcı sonuçlarını söylemeye bile gerek yok.
Osmanlı devletinin zayıflama nedenleri arasına konan ve ne anlama geldiği de pek belli olmayan bir "devletin doğal yayılma sınırlarına kavuşması" olgusu vardır. 18. yüzyıldan bakıldığında Rusya'nın "doğal sınırları"nın neresi olduğu iki aşağı üç yukarı belliydi. Bu devlet daha sonraki yüzyıllarda Moğolistan, Afganistan'ın kuzeyi, Kafkasya'nın güneyi, Polonya'nın doğu bölgesi ve Doğu Avrupa'nın geri kalan yerlerinde genişleyip güçlenirken, herhalde doğal sınırların ötesindeydi. Hele, 17. yüzyıla gelinip, ilk denizaşırı sömürge imparatorlukları kurulduğunda, "doğal sınırlar" kavramı, anlamını tamamen yitirdi. Örneğin, merkezi İstanbul olan bir "kara devleti" için Viyana kenti, belki karadan ele geçirilmesi olanaksız olmasa bile son derece zor bir işti. Ama, İtalyan yarımadasına denizden egemen olan bir devlet için, bu denli zor olmasa gerek. Fatih Sultan Mehmet gibi ufku çok geniş bir hükümdarın yapmak istediği de belki buydu. İstanbul'dan sonra Roma'yı ele geçirmek ve İtalyan yarımadasına egemen olduktan sonra, güneyden Avrupa'nın "emperyal kalbi" Viyana'yı çevirmek istemesi, mantığa uygun düşüyor. Aksi halde, 1479'da İtalyan yarımadasının güney ucundaki Otranto'yu eline geçirmesi ve gelecek saldırılar için burada Gedik Ahmet Paşa gibi en iyi komutanının yönetiminde 20.000 asker bırakması nasıl açıklanabilir' İtalya'nın dağınıklığını koruduğu, birçok kent-devletin birbirine düştüğü bir dönemde, iyi planlanmış ve hevesle yürütülen bir hareketle bu iş gerçekleşebilir, Roma ile Bizans'ın yıkılmasının doğurduğu büyük boşluk, dirlik ve güçlü bir devlet tarafından doldurulabilirdi. Ama büyük Fatih'in 1481'de genç yaşta ölmesi, bu ihtiraslı ama gerçeklikten pek uzak olmayan planın uygulanmasını engelledi. Üstelik ölümü üzerine Osmanlı Devleti'nde ilk kez başlayan taht kavgası sırasında II. Beyazıt'ın, kardeşi Cem Sultan'a karşı kullanmak üzere Gedik Ahmet Paşa'yı ve Otranto'daki kuvvetlerden büyük bir bölümünü geri çekmesi, Otranto'nun hemen düşmesine yol açarak planı tam anlamıyla tarihin derinliklerine gömdü.
İngiltere, Hollanda, Portekiz gibi devletlerin deniz egemenliğinin büyük önem kazandığı dönemde doğal genişleme alanının sınırları hangi ölçütle, nasıl çizilebilir' Bir Hindistan, bir Avustralya ve bir Amerika, çizilecek sınırların temel mantığını soramamaktadır. Tüm bu düşüncelerin ışığı altında, söylenebilecek olan, Osmanlı Devleti'nin zayıflamasının temel nedenleri arasına, devletin doğal yayılma alanlarının sınırlarına dayandığı varsayımından çok, açık denizlere tam anlamıyla egemen olmamasını koymak gerektiğidir.
Not: Bu ilgili makale Oral Sander'in "Siyasi Tarih ilkçağlardan 1918'e" adlı eserinden yararlanıp yazılmıştır.
Siyasi Tarih'in Tüm Konuları İçin >> Siyasi Tarih << Sayfasına Bakmanızı Öneriyoruz.
EK BİLGİ:
Osmanlı Devletinin Zayıflama(Gerileme) Nedenleleri Osmanlı merkezi yönetiminin bozulmasında;
Şehzadelerin sancaklara gönderilmemesinden dolayı, devlet işlerinde yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadan devletin başına geçmeleri.
Padişahların tecrübesizliğinden yararlanan saray kadınlarının ve ağalarının devlet yönetiminde etkili olmaları.
Küçük yaşta tahta çıkmaları (4. Mehmed 6 yaşında tahta çıkmıştır).
Önemli makamların liyakata bakılmadan rüşvet ve iltimas yoluyla dağıtılması gibi nedenler etkili olmuştur.
Devlet yönetiminde otoritenin sarsılması, halkın devlete olan güveninin azalmasına ve iç isyanların çıkmasına neden olmuştur. Deneyimsiz kişiler tahta geçmiş, bu nedenle merkezi yönetim bozulmuştur.
Ekonominin Bozulması
16. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı ekonomisinin bozulmasında;
Coğrafi Keşiflerin etkisiyle ticaret yollarının yön değiştirmesi ve gümrük gelirlerinin büyük ölçüde azalması
17. yüzyılda Avusturya ve İran ile yapılan savaşların yüklü harcamalara yol açması
İhracatın azalması, ithalatın artması ve kapitülasyonların giderek Avrupalı devletlerin sömürü aracı haline gelmesi
Sömürgelerden Avrupa'ya yüklü miktarda altın ve gümüşün gelmesi, bu madenlerin bir miktarının Osmanlı ülkesine girmesi ve paranın değerini düşürerek enflasyonu artırması
Vergilerin yükseltilmesi üzerine köylerde yaşayan insanların vergilerini ödeyemeyerek tarımsal üretimi bırakmaları
Saray masraflarının artması
gibi nedenler etkili olmuştur. Köyden şehre göçler sonucu üretim azalmıştır fazladan asker alımı ile askeri masrafların artması gibi nedenlerde etkili olmuştur.
Askeri Sistemin Bozulması
III. Murat döneminden itibaren kapıkulu ocaklarına kanunlara aykırı asker alınarak sayılarının artırılması
Yeniçerilerin geçim sıkıntısını ileri sürerek askerlik dışında işlerle uğraşmaları
İltizam sisteminin yaygınlaşması üzerine tımar sisteminin önemini kaybetmesi ve eyaletlerde asker yetiştirilmemesi
Askeri bilgisi olmayan insanların komutanlık rütbelerine getirilmesi
Avrupa'da meydana gelen harp teknolojisindeki gelişmelerin takip edilmemesi
Yeniçerilerin sayılarının artmasıyla kendilerini büyük bir güç olarak görmesi.
gibi etkenler Osmanlı askeri sisteminin bozulmasına neden olmuştur.
Sosyal Alandaki Bozulmalar
Tımar sisteminin bozulması, nüfusun artması ve Anadolu'da çıkan Celali isyanları halkın devlete olan güvenini sarsmıştır. 17. yüzyılda başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerin nüfusları hızla artmış, bu durum şehirlerde işsizliğe ve güvenliğin bozulmasına neden olmuştur. Sonuç olarak, devlet bu isyanları güçlükle bastırdı ve halkın devlete güveni azaldı.
Eğitim Sisteminin Bozulması
Eğitim sisteminin temelini oluşturan medreselerin çağın gerisinde kalması ve Avrupa'da eğitim alanında meydana gelen yeniliklerin takip edilmemesi
Medrese öğrenimi görmemiş pek çok kişiye ilmi rütbeler verilmesi
Yeni doğmuş çocuklara müderrislik unvanının verilmesi ve beşik uleması diye adlandırılan bir sınıfın ortaya çıkması
Dış Etkenler
Coğrafi Keşiflerle zenginleşen ve ekonomilerini güçlendiren Avrupa devletleri, Rönesans ve Reform hareketleriyle düşünce ve bilim hayatında önemli atılımlar yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'daki teknolojik ve bilimsel gelişmelere ayak uyduramamış, Avrupa'nın gerisinde kalmıştır.
İmparatorluğun batıda iyana,doğuda İran'a kadar ulaşmasıyla imparatorluğun doğal sınırlara ulaşması.
Avrupalıların Haçlı anlayışıyla Osmanlı İmparatorluğu'na hep birlikte saldırmaları duraklamaya neden olmuştur.
17. yüzyılda Osmanlı-Avusturya İlişkileri şu şekilde gelişmiştir:
silleci mehmet paşa döneminde imzalanan antlaşma tarafların karşılıklı saldırılarıyla bozulmuş ve iki devlet arasında savaşlar başlamıştır. İki devlet arasındaki savaş Avusturya'nın isteğiyle Zitvatorok Antlaşması imzalanarak sona erdirilmiştir (1606). Zitvatorok Antlaşması ile Osmanlı Devleti;
keje, Eğri ve Estergon kaleleri Osmanlıya bırakılacak.
Avusturya vergi ödemeyecek ama sembolik bir savaş tazminatı ödeyecek. (Savaşın yıllarca sürmesinden dolayı iki devletin de hazinesi boşalmıştı)
Avrupa'daki 1533 İstanbul Barış Antlaşması ile kesin olan büyük siyasi üstünlüğünü kaybetmiştir.Ancak askeri ve stratejik üstünlüğü 1683 İkinci Viyana Kuşatması ve 1699 Karlofça Barış Antlaşması'na kadar devam etmiştir.
Avusturya arşidükü(Kral demektir.)Osmanlı padişahına denk hale gelmiştir. Böylece, Osmanlı Devleti'nin Avrupa devletleriyle hukuki eşitlik dönemi başlamıştır. (İstanbul Antlaşması ile başlayan siyasi üstünlük resmiyette bu antlaşma ile son buluyor gibi gözükse de daha uzun yıllar 2 devlet arasındaki haberleşmelerde Osmanlı Devleti'nin üstünlüğü devem edecekti).
II. Viyana Kuşatması ve Osmanlı ' Almanya-Avusturya Savaşı
Avusturya, Orta Avrupa'da gücünü artırmak için Macaristan'a egemen olma politikası izlemiştir. Macarlara yardım etmeyi kabul eden Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sefere çıkarak Viyana'yı ikinci defa kuşatmıştır (1683). Osmanlı orduları Viyana önlerinde bozguna uğrayarak geri çekilmiştir.
Osmanlıların Viyana önlerinde bozguna uğraması, Avrupa'da büyük bir sevinç meydana getirmiş ve Papa'nın gayretleriyle Türkleri Avrupa'dan atmak amacıyla Kutsal İttifak kurulmuştur (1684). Bu ittifaka; Avusturya, Lehistan, Venedik, Malta şövalyeleri ve sonradan Rusya katılmıştır. 16 yıl devam eden savaşlarda Osmanlı Ordusu yenilmiş, kutsal İttifak devletleriyle Osmanlı Devleti arasında Karlofça Antlaşması imzalanmıştır (1699). Karlofça Antlaşması'yla;
- Osmanlı Devleti batıda ilk kez toprak kaybetmiştir.
- Osmanlı Devleti Orta Avrupa'daki egemenliğini kaybetmiştir
- Avrupa devletleri savunmadan saldırıya geçmiş ve askeri bakımdan üstünlükleri ortaya çıkmıştır.
- Osmanlı Devleti Sakarya Meydan Muharebesi'ne kadar savunma durumuna geçmiş, kaybettiği toprakları geri alma ve yeni toprak kaybetmeme siyaseti izlemeye başlamıştır
İstanbul Antlaşması
Karlofça Antlaşması'ndan sonra Rusya ile Osmanlı Devleti arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır (1700). Osmanlı Devleti, Karlofça ve İstanbul Antlaşmaları'yla kaybettiği toprakları geri alabilmek amacıyla 18. yüzyılda Avusturya, Venedik ve Rusya ile savaşlar yapmıştır.
İç İsyanlar ve Sonuçları
İstanbul Ayaklanmaları
İstanbul isyanları kapıkulu askerlerinden yeniçeriler ve sipahiler tarafından çıkarılmıştır. İstanbul isyanlarının çıkmasında;
Devlet yönetimindeki otorite boşluğundan yararlanan yeniçeri ağaları ve saray kadınlarının yönetimi olumsuz yönde etkilemeleri
Kapıkulu sisteminin değişmesi ve ocağa askerlikle ilgisi olmayan kişilerin alınması
Kapıkulu askerlerinin maaşlarının zamanında ödenmemesi veya ayarı düşük paralarla ödenmesi
Yeniçerilerin cülus bahşişi almak için sık sık padişah değiştirmek istemeleri
Devlet yönetiminde etkin olmak isteyen devlet adamlarının yeniçerileri kışkırtması
Yeniçeri ve sipahilerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyen padişah ve devlet adamlarını görevden uzaklaştırmak istemeleri
Kapıkulu askerlerinin disiplin altında tutulamaması
gibi nedenler etkili olmuştur. İstanbul isyanları devlet düzeni değiştirmeye yönelik olmayıp, yönetimi şahıslara karşı yapılmıştır.İstanbul isyanları sonucunda;
İsyanların zayıflaması
Kadı ve sancak beylerinin kanunlara aykırı davranarak halkı zor duruma düşürmeleri
Osmanlı-İran ve Osmanlı-Avusturya savaşları
gibi nedenler etkiancılar, daima isteklerini yaptırmayı başarmışlar ve Osmanlı merkezi idaresi üzerinde kapıkulu (özellikle yeniçeriler) askerlerinin etkisi artmıştır.
İsyancılar, padişah ve devlet adamlarını görevden almışlar, hatta öldürmüşlerdir.
İsyanlar İstanbul'da asayişin bozulmasına, halkın zor durumda kalmasına, şehirde yangınların çıkmasına ve yağmalamaların yapılmasına neden olmuştur.
Celali İsyanları Yavuz Sultan Selim zamanına kadar uzanır. 17. yüzyılda Anadolu'da çıkan isyanlara "Celali İsyanları" denilmiştir. Celali isyanlarının sebepleri;
Eyaletlerde devlet yönetiminin bozulması ve vergi toplamada adaletsiz davranılması
Dirlik sisteminin bozulması ve dirliklerin dağıtımında haksızlıkların yapılması
17. yüzyılda savaşların uzun sürmesi ve yenilgiyle sonuçlanmasından dolayı askerden kaçanların Anadolu'da eşkiyalığa başlaması
Devşirme asıllı devlet adamlarının Anadolu halkıyla kaynaşamamaları
Merkezi otoriteli olmuştur. Celali isyanlarının sonucunda;
Anadolu'da devlet otoritesi sarsılmıştır.
Anadolu'da huzur ve güvenlik bozulmuş, birçok şehir ve kasaba harap olmuştur.
Üretim faaliyetleri azalmış, ekonomi bozulmuştur.
Vergiler toplanamamış ve devletin gelirleri azalmıştır.
Psikolojik değerlerin bozulması
Bu ek bilgi wikipedia'dan alınıp size sunulmuştur.