Eski mitolojinin en ünlü kahramanı. Yunanlılar «Herakles», Romalılar «Herkül» derdi. Efsaneye göre Herkül tanrılar kralı Zeus (Jüpiter) ile bir basit ölümlünün oğludur. Çok küçüklüğünden beri olağanüstü gücüyle ve soğukkanlılığıyla çevresini şaşırtmıştır: henüz beşikteyken tanrıça Hera'nın onu öldürmek için yanıbaşına bıraktığı iki yılanı elleriyle boğmuştu.
Çeşitli serüvenlerden sonra Thebai kralının kızı Megara ile evlendi. Ama günün birinde, bir çılgınlık nöbeti geçirerek karısını da, çocuklarını da öldürdü. Bu cinayetinden dolayı tanrılar onu, on iki iş (başarı) yapmağa mahkûm ettiler.
Herkül'ün Yaptığı İşler
Bir gürz ve bir yay ile efsane hayvanlarını yendi: Nemea vadisine dehşet salan bir aslanı, dokuz tane zehirli yılan başı bulunan Lerne hidrasını, tam bir yıl süreyle kovaladığı Keryneia geyiğini, Erymanthos yabandomuzunu, Stymphalos Gölü'nün kuşlar... (Devam)
1789 yılında Fransa'da patlak veren devrim, burjuvazinin iktidara gelişine başlangıç oldu, derebeyliği ve mutlak monarşiyi ortadan kaldırdı ve ülkenin birliğini gerçekleştirdi. Yüzyıl başlangıcı filozoflarından (Rousseau, Voltaire, Diderot) esinlenmiş özgürlük, kardeşlik ve eşitlik ideallerinin, Avrupa'ya yayılmasına imkân verdi.
XVIII. yy. sonlarında iktidarı elinde tutan aristokrasi (soylular sınıfı), zayıflamış ve yoksul düşmüştü: ticaretin gelişmesiyle zenginleşen burjuvazi kendisini eskisinden daha güçlü buluyor ve iktidara katılmak hakkı istiyordu. Yetersiz ürünlerin ve fiyat yükselişlerinin kurbanı olan halk, açlık tehlikesiyle karşı karşıyaydı. O dönemde devlet maliyesi de durmadan açık veriyordu.
Bunun için, kral Louis XVI Üçlü Meclis'i (Etats generaux) toplantıya çağırmağa karar verdi; buna, her türlü fazla vergi ödemeyi reddeden ve imtiyazlarının korunmasını isteyen soylu sınıf da taraft... (Devam)
XIV. ve XV. yüzyılda Fransa ile İngiltere'yi karşı karşıya getiren çatışmadır. Fransızlarla İngilizleri 1337'den 1453'e kadar, yani gerçekte yüz on altı yıl süreyle karşı karşıya getiren çatışmaya «Yüzyıl Savaşları» adı ancak son yüzyılda verilmiştir. Bu adlandırma pek de yerinde sayılamaz, çünkü yüz yılı aşkın bir zaman sürüp giden gerçek bir savaş değil, art arda bir dizi barış evresiyle bir dizi askerî harekâtın birbirini izlemesi söz konusudur.
Bir Derebeylik Kavgası
XIV. yüzyılda İngiltere kralı Edward III, Valois Hanedanı'ndan Fransa kralı Philippe VI'ya bağımlı bir hükümdardı; bu nedenle Fransa'daki toprağı Guyenne için onun otoritesine boyun eğmek zorundaydı. Ama Edward III bu bağımlılığa daha fazla dayanamadı: ana tarafından Güzel Philippe'in torunuydu ve bu sıfatla da Fransa tahtında hak iddia edebilirdi.
Philippe VI'nın Guyenne'deki müdahalelerini bahane ederek 1337 yılında Frans... (Devam)
William l, «Fatih» denir, Normandiya dükü ve İngiltere kralıdır (1027-1087). Muhteşem Robert'in evlilik dışı oğlu olan William, 1035 yılında babasının ölümü üzerine Normandiya dukalığının vârisi olarak tahta çıktı. On iki yıl süreyle krallığını ve otoritesini baronlarına kabul ettirmek için savaştı. Sonunda, Fransa kralı Henri I'in yardımıyla bu işi başardı.
O tarihten sonra ülkede birlik ve düzeni sağlayabildi, müstahkem şehirler (Caen) kurdu. İdareyi yeniledi, sert bir derebeylik rejimi yerleştirdi ve kiliseyi zengin ederek kendisine destek yaptı.
Kuzeni İngiltere kralı Günah Çıkarıcı Edward'ın ölümü üzerine William, krallığa, kimin vâris olacağı konusunda Anglosakson kontu Harold ile çatıştı. Hastings'te Harold'un ordularını yenen (1066) William, Noel günü Westminster Kilisesi'nde taç giydi. Daha sonra İskoçlara egemenliğini kabul ettirdi.
William I, İngiliz toplumuna derebeylik düzenini geti... (Devam)
Yunan mitolojisinde tanrıların kralıdır. Mitoloji efsanelerinin anlattığına göre, Kronos ile Rea'nın oğlu Zeus hayatta kalışını annesinin yaptığı küçük bir hileye borçludur. Kronos bütün çocuklarını doğar doğmaz hemen yiyordu; fakat Rea, Zeus'u doğurduğu zaman kocasına kundaklanmış bir taş parçasını verip çocuğu Girit'e, Zeus kültünün doğduğu ülkeye sakladı. Keçi Amaltheia'nın sütüyle beslenip büyüyen, güçlenen Zeus, babası Kronos'un saltanatına son verip Evren'in hâkimi oldu ve Olympos'u Titanlar ile devlere karşı savundu.
Şair Hesiodos'a (M.Ö. VIII. yy.) göre, Hera ile evlenmeden önce Zeus'un başından altı evlilik geçti. Tanrıların kralı zaman zaman ölümlülere de göz koymaktan geri kalmıyor ve hayvan kılığına girerek kadınları baştan çıkarıyordu: Leda için bir kuğu, Europe için bir boğa kılığına girmişti.
Zeus (Romalılarda adı Jüpiter'di), Atmosfer Olayları ve Yıldırım Tanrısı... (Devam)
Amerikalı general ve siyaset adamı, Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk cumhurbaşkanıdır (1732-1799).
XVIII. yüzyılın ikinci yarısında. Kuzey Amerika'nın henüz bir İngiliz sömürgesi olduğu dönemde George Washington, Virginia'daki zengin topraklarında rahat ve kaygısız bir hayat yaşıyordu. Buna rağmen, Fransa ile İngiltere arasında Yediyıl Savaşları patlak verince İngiliz ordusunun subayları arasına katıldı. Savaşın bitmesi üzerine Mount Vernon'daki topraklarının başına döndü; fakat İngilizlerin kötü yönetiminden o kadar yılmıştı ki, Philadelphia Kongresi'nde «Hürriyet Çocukları»nın safında yer alarak en aşın eğilimin temsilcisi oldu.
1775'te, İngiltere'ye karşı girişilen bağımsızlık savaşında Amerikan birliklerinin komutası George Washington'a verildi. Bir yıpratma savaşı uygulayan Washington, nihayet Yorktown'da İngilizleri teslim almayı başardı (1781). Barış antlaşması imzalanınca, siyasetten ho... (Devam)
Aslında en çok merak edilen paraşütün icadından çok, onunla havadan ilk kimin atladığıdır. Kim böyle bir şeyi ilk defa denemeye cesaret etmiştir? Sanıldığının aksine paraşüt uçaktan sonra değil, yaklaşık bir yüzyıldan fazla bir zaman önce, balonla hemen hemen aynı tarihlerde ama çok ayrı çalışmalarla icat edilmiştir.
Paraşüt fikri eski Çin'e kadar gider. Günümüzdeki paraşüte benzer bir şeyler geliştirilmiş ama oyuncak olmaktan öteye geçememiştir. Leanorda da Vinci'nin de bu konudaki çalışmaları biliniyor. Bu fikri hayata ilk geçiren kişi ise Fransa'da 1783 yılında Louis-Sabestian Lenomand olmuştur.
Lenomand 4.5 metre yükseklikteki bir ağaçtan, omuzlarına birer adet bir çeşit şemsiye bağlayarak ilk deneyimini yapmıştır. Ancak o, buluşunu o seviyedeki bir yükseklikten, yangın çıkan bir binadan atlayarak kaçmak için düşünmüştü.
Ciddi anlamda ilk atlamanın şerefi ise Fransız Andre-Jackques Garn... (Devam)
İnsanlığın geçmişine ait bilgileri edinebilmek, eskiden insanların yaşadıkları varsayılan yerlerde kazılar yapmakla, eski kentleri ortaya çıkarmakla mümkün olur. Binlerce yıllık bir hayatın aşamalarını belirten ipuçları oralarda bulunabilir. Eski arkeologlar yalnızca eşya aramakla yetinirlerdi. Bugünküler o bölgenin tarihini de aydınlatmaya çalışıyorlar.
Toprak altında bulunan her yıkıntı orada eskiden bir şehir bulunduğunu göstermez. Bu yıkıntı bir kaleye, surlarına, mezarlığa, taş ocağına veya geçici bir konaklama yerine yani zamanla insanlar tarafından bilinçli olarak terkedilmiş bir yere ait olabilir.
Ayrıca insanlık tarihindeki bütün eski şehir ve yerleşim birimleri de toprağın altına gömülmüş değillerdir. Örneğin, Mexico City'de Azteklerin bir göl yatağına kurdukları şehir toprağa batmıştır ama Mayaların kayalar üzerine yaptıkları yapılar hala ayaktadırlar.
Zamanın başlangıcından önce, mutlak yaratıcı tanrı Ra-Atum, kaos suları Nun'dan doğmuştu. Bundan sonra tanrı Shu (rüzgar) ve tanrıça Tefnut (su) yaratılarak iki çocukları olan erkek toprak Geb ve dişi hava Nut'u doğurdular. Onların birleşiminden Osiris, İsis, Seth ve Nepthys adlı dört tanrı ile birlikte Dünya'daki bütün canlılar ortaya çıktı. Tanrıların en büyüğü olan Osiris kral oldu. Eşi ve kızkardeşi İsis ile birlikte Mısır'ı yöneten bilge ve cömert bir kraldı. İnsanlarına uygarlığı ve tarımı getirerek herkesin refah içinde yaşamasını sağladı.
Osiris, bu bilgilerin tüm insanlığa aktarılması gerektiğine karar vererek harekete geçti. Onun yokluğunda kardeşi Seth yönetime geçti. Seth güçten hoşlandı ve ağabeyi geri döndüğünde krallıktan vazgeçmemeye karar verdi.
Seth, Osiris'in Mısır'a döndüğünü duyduğunda, ağabeyini öldürmeye çalıştı. Tam Osiris'e uygun bir lahiti vardı. Osiris'in... (Devam)
Şimdi İngiltere Adaları olarak bilinen yerde çok uzun süredir insanların varolduğu bilinmektedir; en azından 500.000 yıldır. Ancak İngiltere 8-10.000 yıl önce buzlardan arınana kadar herhangi bir uygarlık gelişimi olmamıştır. O zamandan sonra arkada bırakılan anıtlarda bir süreklilik gözlenmektedir. Bunlar, ilk Neolitik insanlann evlerini orman açıklıklarında kuran avcılar olduğunu göstermektedir. Zaman içinde tarım gelişmiş, yaklaşık M.Ö. 3600 yıllarında Marlborough Downs'ın tepe bölgeleri temizlenerek işlenmiştir.
Avrupa'da İber yarımadasında bulunan megalitik yapıların en eskisi yaklaşık olarak M.Ö. 4700 tarihine dayanmaktadır. Tapınak benzeri yapılar Malta ve Gozo'da da görülmektedir. İngiltere'deki ilk antik mezarların tarihi M.Ö. 3700 yıllarına uzanır. Bunlar İngiltere'nin güney kısmında oldukça sık görülen uzun höyüğe kadar devam eder.
Uzun höyükler, uzunluğu 100 metreye, genişliği 20 metreye ve... (Devam)
“İşte bilgelik. Bırak anlayanlar canavarın sayısını hesaplasınlar: İnsan için sayısı; onun sayısı altıyüz, üç yirmi ve altıdır. (13:18)”
Birçok kimse "canavar"ı Hıristiyan karşıtı kişi olarak düşünür ve 666'nın da Şeytan'ın sayısı olduğunu kabul eder. Ama Book of Revelation daha birçok gizemli sayıyla doludur. Örneğin; New Jerusalem'in ölçülerinden şöyle bahseder:
“Ve o benimle konuşanın elinde şehri ölçmek için altın bir asa vardı ve oradaki kapıları, buradaki duvarları. Şehir dörtköşedir ve eni boyu kadardır; ve şehri asasıyla ölçtüğünde onikibin furlong olduğunu buldu. Eni ve boyu ve yüksekliği eşitti. (21:15-16)”
Onikibin furlong boyutlarında bir şehrin inanılmaz derecede devasa bir yer olması gerekir, çünkü bu durumda göğe yükselen kısmı yaklaşık 2,400 km. olacaktır; bu da oldukça bilim-kurgusal bir yaklaşım olur. St. John, gezegenimizin ol... (Devam)
Mısır bilimciler, bulunmuş olan birkaç matematik papirüsü sayesinde antik Mısırlılar'ın hesaplama ve ölçümleme sistemleri hakkında bazı şeyler bilmektedirler. Bunlar, o zaman ortaya çıkan bazı sorunların nasıl çözüldüklerini göstermektedir.
En ünlülerinden biri, bugün British Museum'da sergilenen Rhind Matematik Papirüsü'dür. Bu sorunlara gelirsek, Mısır bilimcileri antik Mısırlılar'ın ağırlık, ölçü ve hacim hesaplamalarından ortaya çıkan farklı miktarlarla nasıl baş ettiklerini keşfetmişlerdir. Bunlar aynı zamanda açıları nasıl ayarladıklarını da göstermektedir.
Bugünün modern dünyasında bir açıyı ölçmek için bir daireyi 360 dereceye tamamlayan iletkiler kullanmaktayız. Her derece 60 dakikaya ve her dakika da 60 saniyeye bölünmüştür. Antik Mısırlılar ise, açıları hesaplamak için oldukça farklı bir yöntem kullanıyorlardı. Bu, dik açılı bir üçgenin uzun kenar oranı üzerine dayanıyordu.... (Devam)
"Kutsal Geometri" kavramı, sanatta ve mimaride olduğu kadar doğada da bulunduğu düşüncesiyle bizi yanıltabilir. Neden bazı öğeler kutsalken diğerleri değildir? Bu sorunun kolay bir cevabı yoktur. Ne var ki, belli geometrik ilişkilerin ve orantıların genellikle dini amaçlı yapılarda kullanıldığı şeklinde bir anlayış ortaya çıkmıştır. Genel gözlemciler için bu orantılar sadece güzeldir.
Sanatsal açıdan, bu müzikle özdeştir. Farklı nota grupları kullanılarak uyumlu ya da uyumsuz melodiler yaratılabilir. Gregoryan ilahileri gibi bazı müzikler bizi ruhsal dünyaya yaklaştırabilir. Diğer müzikler ise bizi doğruca duygularımıza seslenebilir. Gerçekten de, büyük düşünürlerden biri olan Pisagor, müzik, ses, sayı ve biçim arasındaki bağlantıyı göstermiştir.
Dini gelenekte üç temel geometrik şekil temeldir; daire, üçgen ve kare. Bunlar, varoluşumuzun üç seviyesini simgelemektedir; ruh, zihin ve beden. Sayı sistem... (Devam)
Atina'nın gerilemesi, İskenderiye'nin parlamasına yol açtı. Sürekli savaşlarla zenginliğini yitiren ve güçsüzleşen Perikles'in başkenti, uluslararası ticaretin kendisine yüz çevirdiğine ve İskenderiye’nin olağanüstü bir gelişme gösterdiğine tanık oldu. Dâhi şehirci Dinokrates'in M.Ö. 300'e doğru inşa ettirdiği bu yepyeni şehir, havuzlara, rıhtımlara, doklara, atölyelere sahip olduktan. Mimar Sostrates'in eseri (M.Ö, III. yüzyıl) dev fenerle aydınlandıktan ve Ptoleme gibi becerikli bir 'hanedan' eliyle yönetildikten sonra 'tanrıların lütfuna' nasıl erişmezdi? Hükümdarlarının cömertliği sayesinde (Müze denilen) büyük bir üniversiteye ve zengin bir kütüphaneye sahip olduğu ve tekniği geniş mali imkânlarla desteklediği için, dünyanın en büyük bilginleri bu şehre akın etmeye başladılar.
Bu bilginler, Tales'ten bu yana ülkelerinde egemen olan bilimsel düşünüşü benimsemiş Yunanlılardı. Yani tam anlamıyla ... (Devam)