Atina'nın gerilemesi, İskenderiye'nin parlamasına yol açtı. Sürekli savaşlarla zenginliğini yitiren ve güçsüzleşen Perikles'in başkenti, uluslararası ticaretin kendisine yüz çevirdiğine ve İskenderiye’nin olağanüstü bir gelişme gösterdiğine tanık oldu. Dâhi şehirci Dinokrates'in M.Ö. 300'e doğru inşa ettirdiği bu yepyeni şehir, havuzlara, rıhtımlara, doklara, atölyelere sahip olduktan. Mimar Sostrates'in eseri (M.Ö, III. yüzyıl) dev fenerle aydınlandıktan ve Ptoleme gibi becerikli bir 'hanedan' eliyle yönetildikten sonra 'tanrıların lütfuna' nasıl erişmezdi? Hükümdarlarının cömertliği sayesinde (Müze denilen) büyük bir üniversiteye ve zengin bir kütüphaneye sahip olduğu ve tekniği geniş mali imkânlarla desteklediği için, dünyanın en büyük bilginleri bu şehre akın etmeye başladılar.
Bu bilginler, Tales'ten bu yana ülkelerinde egemen olan bilimsel düşünüşü benimsemiş Yunanlılardı. Yani tam anlamıyla spekülatif ruhlu kimselerdi. Uygarlığa getirdikleri paha biçilmez katkılar bilinmektedir: Geometride Öklid ve Apollonius; astronomide Hipparkos; yer ölçümünde Erotostenes; statik ve hidrostatik'te Arşimet... Bununla birlikte İskenderiye'nin Mısır'da bulunması şöyle bir olaya yol açacaktır. Eski Mısır kültürü Yunan bilimini etkileyecek ve sonunda yepyeni bir bilim ortaya çıkacaktı. Yunan bilimi teoriler ve rasyonel kurallar demekti; Mısır bilimiyse ampirikti; yani binlerce yıllık deneylerin öğrettiklerine ve teknik hünerlere dayanıyordu.
İskenderiye'deki bu karşılıklı etkilenme alanına, Yunanlılar, geometri, astronomi ve kartografi bilimlerini sunarlarken; Mısırlılar da binlerce yıllık mimarlık ve Nil taşmalarını düzenleme deneylerini, doğru ölçme ilkelerini, "mekanik dövme" aracına kadar tutarsız ama yararlı bir yığın bulgular getiriyorlardı. İşte, "firavun ampirizmi"yle "Yunan rasyonalizminin (kuramsal, akla dayanan. Bilginin deney ve gözlemlere baş vurmadan sadece düşünsel planda elde edilebileceğini savunan
görüş.) birleşmesi, yani tutarsız bulgularla teorik düşünüşün genel bir mantık sentezi içinde kaynaşması, tekniğe "mucize" sayılabilecek bir atılım sağlayacaktır.
Gördüğümüz gibi, o çağa kadar bilim, tekniği yalnızca mimarlıkta ve ayarlı araçlar yapımında destekleyebilmişti. Bu iki alanın dışında teknik, bilim merakından ve eğlenceden öteye gitmiyordu. Böyle olduğunu Mısır mezarlarında bulduğumuz mekanik oyuncaklar da göstermektedir. M.Ö. IV. yüzyıldan kalma, Tarantolu Arşitas'ın yaptığı "uçan kuş" oyuncak değil de nedir? Ne var ki, M.Ö. 284'te Arşimet'in doğumuyla her şey değişti.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.