I. MURAT DÖNEMİ

I. Murat, Murad Hüdavendigâr (Murat I) (d. Mart / 29 Haziran 1326, Sogut - ö. 28 Haziran 1389) Osmanlı Devleti'nin üçüncü padişahı. Babası Orhan Gazi, annesi Nilüfer Hatun'dur.[1][2]

"Hükümdar", "bey" anlamına gelen hüdavendigâr unvanı verilmiştir. Tuğrası "Sultan Murad bin Orhan" olarak istiflenmiştir. Bazı kitabelerde "Melikû'l-Âdil İl Gazi es-Sultan Giyâsû'd-Dünya ve'd-Din" sanı ile anılmıştır. Adına kesilmiş olan gümüş ve bakır sikkelerde ve bazı diğer kitabelerde "Murad bin Orhan el-Melik, el-Adil", "es Sultanü'l Gaalib" ad ve unvanları kullanılmıştır. Bazı kaynaklara göre, bu Osmanlıların İlhanlılara olan bağımlılığının sona erdiğini göstermektedir. Böylece Sultan ünvanı ilk kez I. Murat zamanında kullanılmıştır. Batı kaynaklarında "Amourad I" olarak anılmaktadır.

Edirne'yi alarak Balkanlar'a geçmiştir ve Balkanlar'da fetihler yapmaya başlayarak Osmanlı Devleti'nin sınırlarını genişletmiştir. 40'ın üzerinde savaşı yönettiği ve hiç yenilmediği çeşitli kaynaklarda söylenmektedir. I. Kosova Savaşı'ndan sonra savaş alanını gezerken bir Sırp askeri olan Milos Obilic tarafından hançerlenerek öldürülmüştür.

Saltanat öncesi yaşamı

Şehzadelik yılları hakkında elimizde hiç bilgi bulunmamaktadır. Annesi Rum asıllı Yarhisar tekfurunun kızı olduğu için, bundan ne kadar etkilendiği, örneğin Rumca bilip bilmediği, meçhuldur. Çocukluğu ve gençliğinde İznik ve Bursa'da medreseler açıldığı bilinmekle beraber I. Murad'ın bu kurumlarda veya bunlarda bulunan değerli hocalardan İslami eğitim görüp görmediği; yahutta babası ve dedesi gibi geleneksel Türkmen eğitimi mi gördüğü bilinmemektedir.

Babası Orhan Bey Bursa'yı aldığı zaman (1326'da veya bazı kaynaklara göre 1324'de),Aşıkpaşazade tarihine göre bu şehir "Bey Sancağı" olarak örgütlenmiş ve Şehzade Murat sancak beyi olarak atanmıştır.[3] Diğer kaynaklara göre ise Bursa doğrudan doğruya devlet merkezi yapılmıştır.

I. Murat'a Hüdavendigar ünvanı verildiği bilindiği; bu ünvanın daha çok Bursa Sancağı'nda kullanıldığı; sonradan II. Murat'a da verildiği göz önüne alınırsa, Bursa Sancak beyi olarak görev yaptığı çok olasıdır.

Olasılıkla Bursa Sancak Beyi iken, ağabeyi Süleyman Paşa'nın maiyetinde Rumeli fetihlerine katılmıştır. Süleyman Paşa'nın Çorlu'da bir sürek avı sırasına 1359'da ölümünden sonra üç yıl kadar (1359-1362) Beylerbeyi olarak Rumeli fetihlerine devam etmiştir. Ancak bazı kaynaklar oğlu Süleyman Paşa'nın beklenmedik ölümüne çok üzülen ve çok yaşlı olan Orhan Bey'in son günlerini inzivaya çekilip sessiz geçirdiğini, devlet idaresini oğlu Murat Bey'e bıraktığını yazarlar.Aşıkpaşazade ise Orhan Bey'in Süleyman Paşa ile aynı yılda öldüğünü bildirmektedir.

Saltanatı

1362'de Orhan Bey ölünce, kendisi Rumeli'de bir muharebe ortamında iken, Bursa ahilerinin kararıyla, hükümdar ilan edilmiş ve Bursa'ya çağrılmıştır.

Murad Bey tahtına geçtikten hemen sonra Aşıkpaşazade'nin deyişiyle "kendi vilayetinden ve Karesi'den eyi leşker cem edip" hemen Rumeli'ye dönme hazırlığı yapmaya başlamıştır. Fakat komşu devletler ve diğer düşmanlar bu hükümdar değişikliğinden faydalanmak için hemen harekete geçmişlerdir. Bizanslılar Çorlu, Burgaz ve Malkara'yı geri almışlardır. Kısa bir zaman önce Osmanlılara katılmış olan Ankara'nın Ahileri şehirlerinden Osmanlı kale muhafızlarını kovmuşlardır. Büyük şehzade İbrahim ayaklanmıştır. Bizanslılar, anne tarafından VI. Yannis Kantakuzenos'un torunu olan ve imparator V. Yannis Palaiologos'un kızıyla nişanlı olan küçük şehzade Halil'i kışkırtarak ağabeyinin hükümdarlığını kabul etmemesine neden olmuşlardır.

Karamanoğulları da Osmanlılara hücum için ordusunu hazırlamaktaydı.

Murad Bey önce deneyimli komutanlar, ulema mensupları ve diğer ileri gelenler ile bir görüşme yapmış ve bu sorunların hepsine o yıl çare bulmuştur. Önce Ankara'ya hücum edip kaleyi ve şehri eline geçirmiş ve bozguncuları elimine etmiştir. Sonra Sultan Höyüğü (Eskişehir) almış ve Bursa'ya dönüp biraz daha savaş hazırlığı yapıp yapamadan Karamanoğulları üzerine yönelmiştir. Tarihçi Şükrullah'ın deyimiyle "Karaman Beyi de ileri gelip iki ordu karşılaştılar.. Kargılar kırıldı, kılıçlar çentik çentik, kalkanlar paramparça oldu. Kişiler güz yaprağı gibi döküldü.. Karamanlılar çerisinden Varsak, Tatar ve Türkmenden sayısız kişiler toprağa düştü.. Karaman Beyi takımlarını, ağırlıklarını bırakıp kaçtı." Bu sırada Eskişehir ve Bilecik taraflarında ayaklanma hazırlıkları içinde bulunan kardeşleri İbrahim ve Halil'i yakalattırdı ve boğdurdu.

O zamana kadar devlet göreneğine göre beylerbeylikleri ve sancak beylikleri hükümdarın kardeşlerine veya oğullarına verilmekteydi. Fakat Murat Bey kardeşlerini boğdurduğu ve çocukları da çok küçük yaşda olduğu için hanedan dışı atamalar yapmak zorunda kaldı: Lala Şahin Paşa beylerbeyi ünvanı ile ordu komutanı; Bursa Kadısı Cendereli (Çandarlı) Kara Halil Hayreddin'i de "kadı-asker" olarak atadı.

Anadolu'da durumu dengeli hale soktuktan sonra I. Murat Rumeli'ye hemen 1361'de dönüp Bizanslıların tekrar ellerine geçirdikleri Lüleburgaz ve Çorlu'yu yeniden eline geçirdi. I. Murat Lüleburgaz'da bir savaş meclisi topladı ve burada Edirne'nin alınması kararlaştırıldı. Hacı İl-Beyi ve Gazi Evrenos idaresi altında akıncı kolları Malkara, Keşan, İpsala ve Dimetoka doğrusu üzerinde ilerleyip hem buraları ele geçirip hem de Balkanlardan yardım gelmesini önlediler. Lala Şahin Paşa komutasında Osmanlı birlikleri bir karmaşık Bizans-Bulgar ordusuna karşı Sazlıdere Savaşı'nda galibiyet kazanıp; Edirne'nin fethine yol açtı. Böylece I. Murat Bizans'in Trakya'daki merkezi ve imparatorlukta üçüncü büyük şehir olan Edirne'yi (Adrianople) 1362'de ele geçirdi.

Balkanlar'da genişleme startejisi uygulamak ve bunun daha kolay başarılmasını sağlamak için Edirne'yi devletin ikinci başkenti olarak seçti. Edirne, İstanbul ile Tuna yalıları arasındaki yolda en güçlü kaleydi; Bizans başkenti ve Balkan Dağlarından giden yolun önemli menzili olarak bu yolu kontrol etmekteydi ve Bizans'ın Balkanlardaki ordu ve idari merkezi idi. Edirne yeni kurulan Rumeli Beylerbeyliği'nin de merkezi oldu.

Bu stratejik avantajını kullanan I. Murat 1363'de Filibe (Philippolis/Plovdiv)'i ve Gümülcine'yi de eline geçirip İstanbul'a hem çok önemli vergi geliri, hem de hububat, pirinç gibi yiyecek maddeleri sağlayan ana yolların geçtiği Meriç Irmağı vadisini idaresine aldı. Bu aynı zamanda Bulgar Çarı John Aleksander'a Bizans aleyhinde Osmanlılara destek sağlaması için bir baskı yolu oldu.

Artık hedef Bizans değil Balkanlar olmuştu. Bu yeni stratejik durum Bulgar, Bosna, Sırp, Macar ve Eflak devletlerini etkiledi ve Papa V. Urban'ın teşvikiyle yeni bir bağdaşıklık kuruldu.Hiristiyan devletlerin birliklerinden oluşan ve Macaristan Kıralı I. Layos komutanlığında bir Haçlı ordusu toplandı ve 1364 yazında bu ordu Balkanlar üzerinden Meriç vadisine inip Meriç Irmağı kenarından ilerlemeye başladı. Bu sırada I. Murat Anadolu'da Bursa'da devlet reformları ile uğraşmakta idi. Lala Şahin Paşa Edirne'yi korumak niyetiyle orada kalıp Hacı İl-Beyi komutasında bir süvari birliğini keşfe gönderdi. Haçlılar zaferlerinden emin olup Meriç kıyısında rahatlık içinde kampta bulunmaktaydılar. 26 Eylül 1364'de Hacı İl-bey'in birliği gün ağarırken aniden bir baskın hücumuna geçip bu Haçlı kuvvetini paniğe kaptırdı ve binlerce Bulgar, Sırp, Boşnak, Macar ve Eflaklı Haçlı asker öldürüldü veya Meriç'te boğuldu. Osmanlı tarihçileri bu müthiş baskını Sırp Sındığı olarak anmaktadırlar.

1366'da Savoy Kontu olan Amedeus, yakın akrabası olan Bizans İmparatoru V. Yannis Palaiologos'a destek sağlamak için denizden küçük bir Haçlı seferine girişti. Venedik'ten 15 kadırga ile ayrılıp Konstantinopolis'e gitmekte iken Çanakkale Boğazı ağzında bulunan ve 12 yıl önce Osmanlılar tarafından Trakya'da ele geçirilip yerleşke kurulan ilk kent olan Gelibolu'ya hücum edip I. Murat kale garnizonuna zamanında yardım sağlayamadığı için bu şehri eline geçirdi. Bu stratejik kale böylece 10 yıl Latin-Bizans idaresinde kalıp ancak 1377 sonunda yine Osmanlılar tarafından geri alındı.

I. Murat Bursa'dan Katalan Paralı Askerler Birliği kalıntıları elinde bulunan Karabiga'yı kuşatıp aldıktan sonra Rumeli'ye geçerek bir müddet Dimetoka ve Edirne'de oturdu ve bu kentlerin imarı ile uğraşıp buralarda birer saray ve camii yaptırdı. 1366-1368'de Bulgarların elinde olan Kızılagaç, Yanbolu, İhtiman, Samakov, Aydos ve Süzebolu kentleri ve Bizans idaresinde olan Hayrabolu, Pınarhisar, Vize ve Kırklareli Osmanlılar eline geçti. Bulgar Kıralı İvan Şişman ülkesinin önemli bir kısmını kaybetmiş oluyordu. 1368'de kızkardeşi Prenses Mara'yı I. Murat'la evlendirdi ve Bulgaristan'in Osmanlıların yüksek egemenligi altında bulunan bir vasal ülke olma statüsünü kabul etti.

1371'de Sırpsındığı Savaşı'nın intikamını almak isteyen Sırpları Çirmen Savaşı'nda yendi. Aynı yıl İstanbul'un yakınında bulunan Çatalca ele geçirildi. Osmanlı sınırları Sırp Despotluğu'na dayanmıştı. 1374'de Sırp Despotu Lazar ile yapılan bir anlaşma ile yıllık vergi vermek suretiyle Sırbistan 'in Osmanlılar yüksek egemenliği altında bir vasal ülke olması kabul edildi.

Bu gelişmeler Bizans'ı da yakından etkilemişti. Bizans İmparatoru V. Yannis Palaiologos I. Murat ile müzakerelere girerek 1373 başlarında bir anlaşma yapıp Bizans İmparatorluğu'nun yıllık vergi ödeyerek Osmanlılar yüksek egemenligi altında bir vasal ülke olmasını kabul etti. [9]Böylece Osmanlıların Rumeli'ye geçip yerleşmelerinden 20 yıl sonra Balkanlar'da bulunan üç devlette (Bizans, Bulgaristan ve Sırbistan) Osmanlıların yüksek egemenliğini kabul etmiş oluyordu.

Bizanslılarla yapılan anlaşmaya göre Bizans İmparatoru Osmanlı Sultanı istediği zaman imparatora yakın bir komutan altında asker de gönderecekti. Böylece Mayıs 1373'de Bizans İmparatoru Anadolu'da I. Murat'ın Çandaroğulları'na karşı açtığı bir savaşa katılmak zorunda kaldı.

Savcı Bey isyanı (1373)

I. Murat bu seferde iken "taht vekili" olan oğlu Savcı Bey bir şehzade ayaklanması başlattı. Gerçekte bu Osmanlı şahzadesinin ayaklanması İstanbul'da Bizans İmparatorluğu için imparator adaylari arasındaki tahta kavgalarının bir uzantısı idi. I. Murat 1373de yanına vasal hükümdar olan Bizans İmparatoru V. Yannis Palaiologos ile birlikte bir Anadolu seferine çıkmıştı. Konstantinopolis'deki büyük oğlu Andronikos küçük kardeşi Manuel ile taht için rekabet halinde idi. Babasının başkenten ayrılmasından istifade eden Andronikos bir komplo yapıp imparatorluğunu ilan etti. Bu ayaklanma eylemine her nedense daha 14 yaşında olan Osmanli şehzadesi Savcı Bey de katılıp Rumeli'de babası I. Murat yerine hükümdar olduğunu ilan edip kendi adına hutbe okuttu. I. Murat, komutası altındaki Osmanlı güçleri ile hemen Rumeli'ye geçti. Şehzade Savcı Bey ve Bizanslı gaspcı Andronikos'un komutası altında bulunan birliklerle İstanbul yakınlarında "Apikridium" mevkinde bir çarpışma yapıldı ve I. Murat idaresindeki ordu Savcı Bey ve Andronikos'un ordusunu dağıttı. Savcı Bey Dimetoka'ya kaçtı ve orada yakalandı. Babası Savcı Bey isyanından çok etkilendiği için, önce onun gözlerine mil çektirme cezası uygulattı. Feridun Bey Münşeati terimiyle Savcı Bey "nur-ı basıradan mechur (görme ışığından yoksun)" edildi. [10]Aynı ceza Bizans İmparatoru V. Yannis tarafından asi oğluna da uygulandı. Fakat tarihçiler Bizans İmparatoru'nun bu cezayı daha hafif bir şekilde uygulayıp oğlunun gözlerine kızgın sirke döktürüp yarı kör ettirildiğini bildirirler. I. Murat oğlunu kör ettirdikten sonra öfkesini yenemeyip sonradan Bursa'da bulunan Savcı Bey'i boğdurarak idam ettirdi. Bursa dolaylarında başlayıp orada biten Savcı Bey öyküsü sonradan şiir ve romanlara konu olmuş bir trajik vaka oldu.

Anadolu'da kazanılan yeni yöreler

Elli yaşında iken 1376da I. Murat Bursa'ya döndü ve savaşsız geçen 5 yılı orada sarayında geçirdi.

1381'de oğlu Yıldırım Bayezid ile Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah'ın kızı Devlet Hatun ile evlendirdi. Germiyanoğulları çeyiz olarak Kütahya, Simav, Tavşanlı, Emet kentlerini Osmanlılara verdiler ve Süleyman Şah Kula'ya çekildi. Bursa'da yapılan görkemli düğüne konuk olan Hamitoğulları Beyi Hüseyin Bey ve elçisiyle görüşen I. Murat 80 bin altın karşılığında Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir, Karaağaç, Eğridir ve Isparta'yı satın aldı. Bu siyaset sonucu Osmanlı kısa zamanda Karamanoğulları ile karşı karşıya geldi.

Böylece I. Murat "Sultan" sanısıyla anılması gerektiren bir güce ulaştı.

Balkanlar'da yeni fetihler

I. Murat saltanatının 1381i izleyen yıllarında Anadolu beyliklerinden Candaroğullarını içten zayıflatmayı ve Akdeniz'de güçlü Venedik devleti ile barışık kalmayı güden bir strateji uygularken Balkan sınırlarındaki akıncı beylerini ve ordu komutanlarını Balkan fetihine devamla görevlendirdi.

Evrenos Bey idaresindeki akıncı kolu daha önce kaybedilen Gümülcine'yi eline geçirdikten sonra Batı Trakya ve Makedonya'ya yoneldi. Balaban Bey Sofya'yi, Yahşi Bey Niş'i ele geçirdi. Akıncılar Vardar ve Stuma nehirlerinin vadilerini takip ettiler ve hemen sonra Vezir Çandarlı Hayreddin Paşa ise Batı Trakya'da Kavala, Drama, Zihne, Serez ve Bizans'in ikinci büyük şehri olan Selanik'i aldı. Kara Timurtaş Paşa İştip ve Manastır ve Hayreddin Paşa Ohri'yi ele gecirip Arnavut sorunlarına müdahele edilmeye başlandı. Buralara Anadolu'dan yeni göçmen Türkmenler nakil edilerek Balkanların Türkleşmesi konusuna da eğilindi.

Karamanoğulları ile savaş (1387)

I. Murat 60 yaşını Bursa'da geçirmekte iken bu sefer de damadı Karamanlı Alâeddin Bey'le uğraşmak zorunda kaldı. Alâeddin Bey 1386da Osmanlı sınırlarını çiğneyip Osmanlı idaresine 1381de geçen Beyşehir'e saldırdı. Bunun uzerine I. Murat büyük bir ordu ile Karamanlı merkezi Konya üzerine yürüdü. Alâeddin Bey'in af dilemesini ve barış önerilerini kabul etmedi. Osmanli ve Karamanlı orduları Konya şehri yakınlarında bir çarpışmaya giriştiler. Alâeddin Bey yenildi ve Konya kalesine kapandı. Fakat Osmanlı ordusu kaleyi kuşatıp çok geçmeden alıp kenti fet ettiler. I. Murat'ın kızı ve Alâeddin Bey'in karısı Nefise Melek Hatun babası huzuruna çıkıp kocasının affını diledi. Oğluna karşı çok haşin davranmış olan, I. Murat damadına karşı çok bağışlayıcı davrandı ve onun hayatını bağışlayıp Bursa'ya döndü.

Balkanlar'da yeni müteffikler, Kosova Meydan Muharebesi ve ölümü

Osmanlı devlet idaresi bu sırada önemli bir değişme geçirdi. Çandarlı Hayreddin Paşa hastalanarak 22 Ocak 1387da öldü ve yerine vezirliğe oğlu Çandarlı Ali Paşa atandı. O zamana kadar tek bir vezir varken, Karaman seferinden sonra bu seferde çok gayreti görülen Kara Timurtaş Paşa'ya da vezir payesi verildi. Böylece Çandarlı Ali Paşa da vezir-i azam payesini aldi.

1388de Balkanlarda yeni bir gaile ortaya çıktı. O zamana kadar vasal devlet hükümdarı olan Sırp Despotu Lazar ve Bosna Kralı Tvrtko, Hırvat prensleri ile Arnavutluk prensleri arasında bir Hristiyan bağdaşıklık cephesi kurdular. Amaçları yeni bir Haçlı Ordusu kurup, Osmanlı Devleti'ni Balkanlar'dan çıkarmaktı. Bu cephenin kurduğu ordunun ilk başarısı 1388 Ploşnik'te küçük bir Osmanlı akıncı birliğini bozguna uğratmak oldu. Bundan cesaret alan Macarlar, Ulahlar ve hatta bir Osmanli uyruğu konumlu Bulgarlar da bu cepheye katıldı.

1879da yeni Vezir-i Azam ünvanlı Çandarlı Ali Paşa komutasında 30 bin kişilik bir kuvvet ile Rumeli'de sefere başladı. Bu kuvvet başarılar elde edip Tırnova ve Sumnu'yu aldı. Bu sırada I. Murat Anadolu'da beylerden ve ahaliden yeni bir ordu kurmakla meşgul olmakta idi ve çok gecmeden Rumeli'den de yeni takviye alan bu ordusu ile Bulgaristan'a girdi. Bunun uzerine Bulgar Kralı Şişman Hristiyan bağdaşıklıkdan ayrılıp teslim oldu. Ordunun bir kısmı Tuna boylarına yönelip stratejik Niğbolu ve Silistre kalelerini ele geçirdi. Haziran sonuna doğru büyük Osmanlı ordusu Kratova'da toplanmaya başladı ve burada I. Murat başkanlığında bir harp meclis kurulup bağdaşıklık ordusu üzerine yürüme kararı verildi. Şehzade Beyazid, Şehzade Yakup ve diğer deneyimli komutanlara görev belitilerek bir muharebe planı hazırlandı.

28 Haziran 1389'da Haçlı Ordusu ile Osmanlı ordusu Üsküp'ün kuzeyinde Kosova Ovası'nda büyük bir meydan muharebesine giriştiler. I. Kosova Savaşı olarak adlandırılan bu muharebede Osmanlı ordusu ile Hristiyan Sırp, Bosna, Eflak, Macar ve Hırvat bağdaşıklık ordusu sekiz saat süren bir çarpışmaya giriştiler. Hristiyan ordusu sonunda büyük bir bozguna uğradı. Muharebe bittikten sonra veya muharebe sırasında I. Murat, Sırp MiloÅ¡ Obilić tarafından hançerlenerek şehid edildi. Böylece I. Murat harp sırasında öldürülen tek Osmanlı Sultanı oldu. [11]

Bir ölüm kalım savaşı haline girmiş olan çarpışma ve hükümdara suikast olayı Türk/Osmanlı ve yabancı kaynaklarda çok farklı şekillerde anlatılır:

Birçok Türkçe kaynakta I. Murat geleneksel olarak savaş alanının dolaşırken Sırp Despotu Lazar'ın damadı olan yaralı Milos'un hançerine hedef olmuş; otağına götürülmüş; ama kurtarılamayarak ölmüştür.

Feridun Bey Münşeat adlı eserinde Milos'un Müslüman olmak istediği nedeniyle I. Murat'a yaklaşıp yeninde sakladığı hançerle onu kalbinden vurduğunu bildirir.

Dimitri Kantemir ise tarihinde I. Murat'ın Kosova savaş meydanını gezerken yerdeki ölülerin çoğunun tüysüz delikanlılar olmasının nedenini sorduğunu; vezirin kendisine Padişahım zaten zafer bundan dolayı bizim olmuştur dediğini; I. Murat'ın ise bu harp meydanında öldürüldüğü hakkında önceki gece gördüğü bir rüyayı anlatmaya başladığını; bu sırada civarda yaralı bulunan bir Hristiyan askerin bu konuşanlar kişilerin padişah ve veziri olduğunu anlayıp onlara hücum edip I. Murat'ın karnına hançerini sapladığını nakleder.

Yabancı kaynaklardan özellikle Sırp anlatımlarına göre, ise bir Sırp asılzadesi olan Milos'un görüşme talep ettiği; bunun kabul edilip serbestçe maiyeti ile birlikte I. Murat'in otağında huzuruna çıktığı ve onun üzerine atılıp onu hançerleyip öldürdüğü yazılır.

Bu olayla ilgili elde bulunan zamanına ait tek bir yazılı belge ise, Bosna Kralı I. Tvrtko'nun Floransa Senatosu'na gönderdiği 20 Ekim 1389 tarihli bir mektuptur. Bu mektuba göre muhaberenin başlarında Sırp ağır süvarilerinin bir hücumunda 12 kişilik bir grup Osmanlı ordusunu yarmayı başarmış ve bu 12 soylu süvariden biri I. Murat'ı öldürmüştür.

Bu kaynak karışıklığı dolayısıyla hala gizemini koruyan bu suikast olayı nasıl olursa olsun, Şehzade Beyazid'in muharebe sahasından çağrılıp otağda Sultan ilan edilip kendisine biat edilmesi; yakalanıp esir düşen Sırp Despotu Lazar'ın ve yakınlarının '"mukabeleyi-misil" olarak öldürülmesi I. Murat'ın muharebe tam olarak bitmeden bir suikasta uğradığını açıkca göstermektedir.

I. Murat'ın cenazesi, saltanat savı güder gerekçesiyle Kosova'da yeni padişah I. Beyazid emriyle boğularak öldürülen oğlu Yakup Bey'in cenazesiyle birlikte Bursa'ya getirildi ve Çekirge'deki türbesine gömüldü. Cenazenin sağlıkla nakli için, iç organları otağının bulduğu yerde Kosova'da defin edilmiştir. Türkler ve İslam dünyasında I. Murat'a Hüdavendigar lakabı ile kutsallık derecesinde saygı beslenmesine başlanmıştır. Böylece Kosova'da hala bulunan iç organlarının defin edildiği yer "Meşhed-i Hüdavendigar" adı ile ve Çekirge'de bulunan I. Murat türbesi birer ziyaretgah olmuştur.

Saltanatının Değerlendirilmesi

I. Murat Osmanlı tarihindae ilk Sultan lakabı ile tanınan hükümdardır. 27 yıllık saltanatı sırasında Anadolu ve Rumeli'de 37 önemli muharabe yapmış ve bunlardan hepsini zaferle sonuçlandırmıştır.

Şahsi karakterlerine gelince tarihlerde "orta boylu, uzun boyunlu, değirmi çehreli, seyrek dişli, koç burunlu, şahin bakışlı" olarak betimlenmiştir. Az ve güzel konuşması, cengaverliği ve ava düşkünlüğünden söz edilmiştir. Katıldığı savaşlarda çarpışmalar başmadan önce ordusuna yaptığı ateşli moral verici söylevler hala rivayet edilmektedir. Neşri Tarihine göre "Atası gibi hayır sahibi idi. Cemi ömrünü gazaya sarfetmiştir. Osmanoğullarında bunun ettiği gazayı hiçbir padişah etmemiştir. Dahi avı gayet sever idi ve nice bin altın ve gümüş halkalı itleri vardı. Doğanları yine öyle idi" demektedir. Yabancı kaynaklar ondan "kibar şövalye" olarak bahsederler. Müneccimbaşı Tarihi ise adaletinden, iyilikseverliğinden ve merhametinden sözeder.Ama bu yargıya varmak, bir taraftan kardeşlerini yakalatıp boğdurması ve isyankar oğlu Savcı Bey'e karşı gösterdiği ölümcül haşin reaksiyon; diğer taraftan mütecaviz damadı Karamanlı Alâeddin Bey'e gösterdiği bağışlayıcı davranış göz önüne alınırsa, biraz problemlidir.

Öldükten sonra sanki kutsalığa yükseltilmiştir ancak zamanında pek dindar olmadığı hakkında bazı ipuçları bulunmaktadır. Dimitri Kantemir tarihi Bursa kadısının bir özel davada I. Murat'ın şahitliğini cemaatle birlikte namaz kılmaması nedeniyle kabul etmediğini hikaye eder.Ancak Ahiler arasında en yüksek mertebeye ulaştığı, yaptırdığı bir vakfiyenin kitabesinde "Ahilerden kuşandığım kuşağı Ahi Musa'ya kendi elimle kuşattım" cümlesinden çıkartılabilmektedir.

Hayırları ile ilişkili olan 1385 tarihli Vakfiye belgesi Arapça olarak elimizde bulunmaktadır. Bursa'nın Çekirge semtinde Hüdavendigar Camii ve imaret, medrese, misafirhane, türbe ve kaplıcayı kapsayan külliyesi vardır. Ayrıca Bursa Hisarı'nda Hisar Camii, Bilecik ve Yenişehir'de camiler ve zaviye ve annesi adına İznik'te bir imaret yaptırmıştır.

Osmanlı devlet idaresi I. Murat döneminde küçük bir beylik idaresinden bir Sultanlık idaresi şekline dönüştürülmüştür. I. Murat döneminde 'Devlet hükümdar ve sülalesinin ortak malıdır.' anlayışı kalkmış yerine 'Devlet hükümdar ve oğullarının ortak malıdır.' anlayışı gelmiştir. Edirne'nin Osmanlılar eline geçirilip ikinci bir başkent durumuna geçirilmesi I. Murat döneminde başlamış, Rumeli Beylerbeyliği kurulmuş ve bu Osmanlı devletinin bir Balkanlar ve Avrupa devleti olduğu gerçeğini vurgulamıştır. Vezirlerin sayısı artmıştır. Divan üyelerinin sayısı artırılmıştır. Devletin mali bünyesi ortaya çıkartılmış ve Defterdarlık makamı oluşturulmuştur. Çağının en ileri profesyonel askeri organizasyonu olan Yeniçeri ocağı kurulmuştur.

Erkek Çocukları

Yıldırım Bayezid

————

Sultan I. Murat Türbesi

Sultan 1. Murat Türbesi veya Meşhed-i Hüdavendigâr (Arnavutça: Tyrbja e Sulltan Muratit; Sırpça: Grob Sultana Murata / Гроб Султана Мурата; Türkçe: Meşhed-i Hüdavendigâr veya Sultan 1. Murat Türbesi), Kosova'nın Priştine-Mitroviça yolu üzerinde Priştine'ye 6 km mesafede yer alır. Koordinatları Kuzey +42° 42' 6.84″, Doğu +21° 6' 15.84″ (Google maps için Koordinatlar 42.7019, 21.1044). Osmanlı Devleti padişahlarından Sultan I. Murad Han'ın savaşta şehit olması sonrasında iç organlarının gömüldüğü yerdir.

Tarih

Yapı, Kosova'daki en eski Osmanlı mimari eseridir. 14. yüzyılda inşa edilmiştir. Bugünkü bina 14. yüzyılda kurulan binanın aslı değildir. Birçok tahribat ve onarımdan geçmiştir. Yöre halkınca bölgede Türklük ve Müslümanlığın simgesi olarak kabul görür.

Onarımlar

Belgeler türbenin bugüne kadar birkaç tamir geçirdiğini göstermektedir. 1660 yılında Evliya Çelebi, Melek Ahmed Paşa'nın yanında olarak türbeyi ziyaret ettiklerinde, türbenin bakımsız olduğunu görmüşler. Bu yüzden türbenin tamiri için Ahmed Paşa, oradaki Müslüman halkına 1000 Akçe vermiş, türbenin temizlenmesi için getirttiği ustalarla, bir hafta içinde yüksek bir duvarla bir kapı yaptırmış ve çok sayıda çeşit meyve fidanı diktirmiştir. Ayrıca bir kuyu açarak pınar da yaptırmıştır. Türbeye bakmak için ailesiyle birlikte burada oturacak olan bir türbedar ve yeni kurulan vakfı denetlemek için, o civarda bulunan ileri gelen kişiler de nazır olarak oraya atanmışlardır.

Türbe, 1845 yılında Serasker Hurşid Paşa emriyle temelden üste kadar onarım görmüştür. 1866 yılında yapılan bir tamiratta, türbe avlusundaki pınar yerine bir çeşme yaptırılmıştır. 1884 yılında esaslı bir şekilde onarılmış ve Sultan Abdülmecid'in bir beratı ile aslen Buharalı olan Hacı Ali, 300 Kuruş maaşla türbedar olarak atanmıştır.

Türbeyi ziyaret edenlere dinlenme ve barınma yeri sağlamak için Sultan II. Abdülhamid Han'ın vermiş olduğu emir üzerine iki katlı bir konak 1896 yılında tamamlanmıştır.

Sultan II. Abdülhamid Han tarafından 1907 yılında türbe ve selamlık onarımdan geçirilmiştir. Sultan V. Mehmed Reşad, 16 Haziran 1911 tarihinde Kosova'yı ziyaret etmiştir. Bu ziyaretten birkaç ay önce türbe onarılmış, avlusuna kesme taş döşenmiş, yeni bir çeşme (bugün mevcut olan) yaptırılmış ve türbenin bugünkü tamir kitabesi konulmuştur.

1912 yılında meydana gelen Balkan Savaşı'ndan sonra türbenin bakımını Sırbistan Hükümeti üzerine almış, dolayısıyla 1-14 Mart 1914 yılında İstanbul'da Türkiye ile Sırbistan arasında imzalanan barış antlaşmasının 10. maddesinde, türbenin bakımı ve bununla ilgili masraflar, Türkiye tarafından karşılanacak,[6] denilmişti. I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle bu antlaşma yürürlükten kaldırılmıştı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra, türbe devlet himayesi altına alınmıştır ve 1960-61 yıllarında esaslı bir şekilde onarılmıştır.

1989 yılında I. Kosova Savaşı'nın 600'üncü yıldönümü kutlamaları nedeniyle, Yugoslavya devleti tarafından türbenin ve selamlığın onarımı da projelendirilmiştir. Ancak, onarım türbenin badanalanması şeklinde uygulanmıştır. 1992 yılında Kosova ziyareti sırasında türbeye gelen dönemin Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, türbenin hasara uğradığını bizzat tespit etmiştir. Ziyaret sonrasında Türkiye'ye döner dönmez, türbenin tamiri için iki mimar ve maddi destek sağlamıştır.

Meşhed-i Hüdavendigâr'ın son onarımı, 2005 yılında yapılmıştır. Bu geniş çaplı onarım ile türbe bugünkü hâlini almıştır.Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Diyanet Vakfı ve Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın işbirliği ile restorasyon Türkiye'nin finansman desteği ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma türbe, selamlık ve avlunun esaslı bir onarımı şeklinde olmuştur.

Kosova Ovası'nda meydana gelen savaşta Sultan I. Murad Han'ın öldürülmesi sonrasında ahşasının gömüldüğü bu yere Sultanın oğlu Sultan Yıldırım Bayezid'in emriyle türbenin ilk hâli yaptırılmıştır. Yüzyıllar boyunca araştırmacıların fırtınasına uğrayan türbe, tarihçesiyle, mimari üslubuyla ve durumuyla bugüne kadar büyük ilgi görmüş ve hakkında çok sayıda yazı yayınlanmıştır.

Meşhed-i Hüdavendigâr, Kosova'nın başkenti Priştine'nin kuzeybatısında konumlanır. Burası 1389 yılındaki I. Kosova Savaşı'nın yapıldığı muharebe sahasıdır; Kosova Ovası'dır. Türbenin yakınında Mescit köyü bulunur. Türbe, Priştine ile bir sonraki en büyük şehir olan Vuçıtırın yolu üzerinde, Priştine'nin altıncı kilometresinde yolun solundadır.

Yapı, Türbedarlar sülalesinin bugünkü fertleri tarafından korunmaktadır. Türbe kompleksinin avlusunda, türbenin arkasında Türbedar ailesinin konutu vardır. Çok önemli bir ziyaret yeridir.

I. Murat Biyografisi

Üçüncü Osmanlı padişahı. Gerçek adı Murat Hüdavendigar'dır. I. Murat olarak tarihe geçmiş, sancak sistemiyle başa geçen ilk hükümdar olmuştur. Babası Orhan Gazi'den devraldığı Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarını genişletmiş, 95.000 kilometrekare olan toprakların genişliğini 500.000 kilometrekareye çıkarmış, Rumeli'nin Osmanlı egemenliğine geçmesini sağlamıştır. Bütün hayatı sınır boylarında ve savaş meydanlarında geçmiş olan I. Murat, Osmanlı tarihi için oldukça önemli olan Sırpsındığı ve Kosova Savaşları'nı büyük bir zaferle kazanmıştır. Büyük ve kıymetli binalar inşaa ettirmiş, sanat eserlerine önem vermiş, Bursa'da ve Edirne'de camiler, medreseler ve imarethaneler yaptırmıştır. Edirne'yi ilk defa hükümet merkezi yaptıran padişah olan I. Murat, ilk Edirne sarayını da bina ettirmiştir. Yeniçeri Ocağı'nı ve maaşlı süvari ocağını kurmuş olan padişahın döneminde ilk kazasker tayinleri de başlamış, Osmanlı'nın devletten imparatorluğa geçişinin temelleri atılmıştır.

 

1326 yılında Orhan Gazi ve Nilüfer Hatun'un oğlu olarak Bursa'da dünyaya geldi. Küçük yaştan itibaren devrin alimleri tarafından büyük bir özenle yetiştilen daha sonra Lala Şahin Paşa'nın yanında idare ve harp bilgilerini öğrenen I. Murat, ağabeyi Süleyman Paşa'nın 1359'daki vefatı dolayısıyla Rumeli'deki ordunun başına getirildi. Kısa bir süre sonra babası Orhan Gazi'nin de vefat etmesi üzerine Bursa'ya davet edilip, 1360'ta Osmanlı tahtına geçti. O sırada Bizans, I. Murat'ın savaş alanından ayrılmasını fırsat bilerek Lüleburgaz, Çorlu ve Malkara'yı geri almış, Türk birliklerinin geri çekilmesini sağlamıştı. Ankara Ahileri de Eretnalıların kışkırtmasıyla Ankara'da bulunan Osmanlı muhafızlarını kovmuşlardı ve aralarında ağabeyi Şehzade Halil'in de bulunduğu Osmanlı şehzadeleri Eskişehir'de ayaklanmaya başlamışlardı. Bu karışık süreçte, I. Murat, öncelikle Ankara daha sonra da Eskişehir üzerine yürüyüp Ahileri teslim aldı, ağabeyi Halil ile kardeşlerini öldürttü.

Lala Şahin Paşa'yı ilk serdar ve sadrazam olarak görevlendiren I. Murat, daha sonra Bursa kadısı Çandarlı Halil Paşa'yı da kazasker tâyin etti. I. Murat, ağabeyi Süleyman Paşa' nın başlattığı Rumeli seferini büyük bir siyasi deha ile kısa zamanda geliştirerek, 1363 yılında Çorlu'yu ve Lüleburgaz'ı yeniden Osmanlı topraklarına kattı. Anadolu'dan getirdiği Türkleri Rumeli'ye yerleştiren I. Murat, aynı yıl Edirne'yi de ele geçirdi. Rumeli fetihlerini sürdürmek için Dimetoka'yı merkez yapan Murat, Lala Şahin Paşa'yı Filibe'yi; Evrenos Bey'i de Gümülcine'yi alması için görevlendirdi. Filibe alınınca Bizans imparatoru İoannes, I.Murat ile anlaşmak zorunda kaldı ve Türklerin elde ettiği yerlerde kalmasını kabul etti.

Devletin büyümesi yaya ve müsellem ordusunun yetersiz kalmasına neden olmuştu. Bunun üzerine Vezir Hayrettin Paşa, devrin âlimlerinden Karamanlı Molla Rüstem'in teklifi ve Kazasker Çandarlı Kara Halil'in fetvâsı ile savaşta esir alınan gayrimüslim çocuklarının beşte biriyle oluşturulan "Yeniçeri" adındaki asker ocağını kurdu ve I. Murat'ın onayıyla bir mali yönetim kurarak hazine gelirini düzenledi. Bu dönemde Edirne'nin geri alınması için Sırplar, Macarlar ve Bulgarlar, Eflak güçleriyle birleşerek Papa Beşinci Urbanus'un kışkırtmasıyla harekete geçtiler. 1365 yılında gerçekleşen Sırpsındığı Savaşı'nda Hacı İlbeyi komutasındaki Osmanlı öncü kuvvetleri, Haçlıları büyük bir bozguna uğrattılar. Düşmanın büyük kısmı Meriç sularında boğuldu. Murat, Sırpsındığı Savaşı'ndan sonra Osmanlı'nın başkentini Bursa'dan Edirne'ye taşıdı ve şehri kısa zamanda mescitler, câmiler, medreseler ve sosyal kuruluşlar inşa ederek yeniden yapılandırdı. Edirne, İstanbul Kanatlarımın Altında'un fethine kadar Osmanlı'nın başkenti olmaya devam edecekti. Rumeli'ye geçmeden önce Katalanların elindeki Biga'yı fetheden I.Murat, Balkanlarda Osmanlı idâresi ve müesseseleri tesis ederek, ticâretin canlanmasını sağladı ve Adriyatik kıyısında küçük bir devlet olan Raguza Cumhûriyeti'yle ticari bir anlaşma yaparak Osmanlı himâyesi altına aldı.

1367 yılında Kara Timurtaş Bey, Bulgarların elindeki Kızılağaç ve Yanbolu'yu, Lala Şahin Paşa da Samakov'u Osmanlı topraklarına kattı. Ardından I. Murat, Bulgarlardan Aydos, Karinabad, Süzebolu kalelerini aldı ve Bizansların elinde olan Hayrabolu'yu ele geçirdi. Pınarhisar, Vize ve Kırklareli'nin ele geçirilmesiyle Bulgar Kralı Ivan Susmanus Osmanlı hakimiyetini tanıyarak kız kardeşi Mara'yı I. Murat'a verdi. Ancak Türklerin yeniden saldırıya geçebileceğinden korktuğu için 1371'de Makedonya-Sırp kralıyla birleşti. Bu birleşik ordu Samakov'da Osmanlı kuvvetlerine yenildikten sonra aynı yıl Çirmen'de yapılan diğer savaşta da Osmanlı galip oldu. Bu savaşın sonunda Batı Trakya ve Makedonya tamamen Osmanlı'nın eline geçti ve Gümülcine, Kavala, Drama ve Serez gibi kentlere Anadolu'dan getirilen Türkler yerleştirildi. 1374 yılında Sırplı Lazar, Selanik'in de kuşatılması üzerine Osmanlılarla anlaşma yapmak zorunda kaldı. Vergi vermek ve gerektiğinde Osmanlı Devleti'ne asker göndermek şartlarıyla antlaşma sağlandı. 1375 yılında Ferecik, Çatalburgaz ve İnceğiz kaleleri de alınarak tüm Rumeli Osmanlı egemenliğine geçti. Bir yıl sonra I. Murat Bursa'ya döndü ve oğlu Yıldırım Bayezid'i Germiyanoğlu Şah Çelebi'nın kızı Sultan Hatun'la evlendirdi. Şah Çelebi; Kütahya, Tavşanlı, Simav ve Eğrigöz'ü kızının çeyizi olarak I. Murat'a verdi ve bu topraklar da Osmanlı'ya katılmış oldu. 1382'de Hamidoğullarının elinden Akşehir, Yalvaç, Yenişehir, Seydişehir ve Karaağaç gibi şehirleri de altın karşılığı alan I. Murat, babasına karşı ayaklanan Süleyman Paşa'yı destekleyerek Candaroğullarını da Osmanlı egemenliğine soktu. I. Murat, bir taraftan fetih hareketlerine devam ediyor bir taraftan da ortaya çıkan mali, idari ve askeri ihtiyaçları karşılamak için tedbirler alıyor, ihtiyaçlar doğrultusunda yeni uygulamalara gidiyordu. Tımar teşkilatını geliştiren, yaya, müsellem ve yeniçerilere ilaveten kapıkulu askerinden maaşlı süvari ocağı kuran Murat, Osmanlı devletinin gelişimi için büyük çaba sarfetti.

1385'te Edirne'de vekil olarak bıraktığı oğlu şehzade Savcı Bey, Bizans imparatorunun oğlu Andronikos ile birleşerek ayaklandı, ancak Murat'ın kuvvetlerine yenilerek öldürüldü. Murad Han 1387' de Karamanoğlu üzerine çıktığı sefer sonucu, Konya ve Beyşehir' i alıp Bursa' ya döndü. 1388'de Osmanlı'nın Anadolu'da ve Rumeli'de güçlenmesinden rahatsızlık duyan Sırplar, Arnavutlar, Hırvatlar ve Karamanoğulları ittifak kurup Osmanlı'yı Balkanlardan atma planları yapmaya başladılar. I. Murat, 150.000 kişilik düşman ordusunu Kosova' da karşıladı ve Osmanlı ordusunun savaş taktiklerini başarıyla uygulamasının sonunda düşman güçleri dağılmak zorunda kaldı. Ancak I. Murat, savaş alanını dolaşırken Sırplı Miloş Obiliç tarafından hançerle öldürüldü. Cenazesi Bursa'ya getirilerek Çekirge'deki türbesine gömüldü.

Yakub Çelebi, Yıldırım Bayezid, Savcı Bey, İbrahim, Nefise ve Sultan Hatun isimlerinde 6 çocuğu olan I. Murat, azim, irade, vakar ve ciddiyet sahibi bir padişahtı. Din ve millet farkı gözetmeksizin tebasına her zaman şevkatle yaklaşmayı bilen I. Murat, gittiği her yerde saygı uyandırıyordu. Hukuki, mali ve askeri alanlarda yaptığı esaslı teşkilatlar ile güçlü bir devletin temellerini atan I. Murat, eleştiri kabul eden yapısı, yeniliklere açık olan tavrı sayesinde büyük askeri başarılar elde etti. I. Murat'ın son sözleri şunlardı:   

İslâmın muzafferiyeti, benim şehit olmama bağlı ise, şehadet şerbetini nasip buyurmasını Cenab-ı Hak'tan dua ve niyaz etmiştim. Duam kabul buyuruldu. Hazreti Allah'a hamd ve sena olsun ki, İslâm askerinin zaferini gördükten sonra hayatım sona ermektedir. Oğlum Bayezid'e biat ediniz. Sakın esirleri incitmeyiniz. Mal ve canlarına tecavüz etmeyiniz. Ben artık sizleri ve muzaffer ordumuzu cenab-ı hakk'a emanet ediyorum. Mevla devletimizi bütün fenalıklardan korusun!

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğrafya Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi