I. Bayezid, Lakabı Yıldırım (d. 1360, Edirne - ö. 8 Mart 1403). Dördüncü Osmanlı Padişahı. 1389'dan 1402 yılına kadar hükümdarlık yapmıştır.[1][2] Babası Sultan I. Murat, annesi ise Gülçiçek Hatun'dur.
Padişahlık Öncesi
Babası Sultan I. Murat, annesi bir Bulgar asıllı (bazı kaynaklara göre ise Bizans asıllı) Gülçiçek Hatun'di. Adı babaannesinin babası Türkmenler'in Ede-Balı diye andığı Ebâ Yezid'in adından gelir. Küçük yaştan itibaren zamanın seçkin alimlerinden genel İslam eğitimi ve değerli kumandanlardan askerlik, sevk ve idare dersleri aldı. Osmanlı tarihlerinde kendisinden ilkin söz edilmesi, 1381'de Germiyanoğulları beyi Süleyman Şah'ın kızı Devlet Sultan/Hatun 'la evlenişi nedeniyledir. Bu evlilik babası I. Murat'in Germiyan topraklarının neredeyse tamamını "gelin ceyizi" olarak sınırlarına katmak politikasının sonucuydu. 1381 yılında evlenişinin takip eden yıllarda devlet idaresinde yetişmesi için Sultanönü (Eskişehir) ve sonra Germiyan İli (Kütahya) sancakları beyliğine atandı; sancaklarının askeriyle Anadolu ve Rumeli yakalarında savaşlarda babasının safında yer aldı. 1385'de kardeşi Şehzade Savcı Bey'in (Bizans veliahtı Andronikos Palaiologos ile birlikte hareket ederek) ayaklanmasının bastırılışı ve Şehzade Savcı'nın gözlerine mil çekilmesi sonucu öldürülmesi olayları ile de Osmanlı tarihlerinde bahsi geçmektedir. 1389'da Sırpların çoğunluğunu oluşturduğu Haçlı ordusu ile yapılan Birinci Kosova Savaşı'na katıldı. Osmanlı ordusunun sağ kanadının komutanlığını yapdı; savaşta büyük kahramanlık gösterdi ve savaşın Osmanlılar tarafından kazanılmasında komutası altında bulunan Osmanlı sağ kanadının Sırplara bir karşı taaruz ile Sırp ordusunu çökertmesi çok önemli katkı sağladı. Babası Sultan Murat, bu savaş sonunda bir Sırp soylusu olan Milos Obilic tarafından şehit edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtı kendine verildi.[3]
Saltanatı
Yakup Bey'in öldürülmesi
I. Bayezid Kosova Meydan Savaşı'nin son saatlerinde babasının suikaste uğrayip öldürülmesi üzerine savaş alanından çağrılarak kendisine biat edildi. Bu biat töreni biter bitmez düşman peşinde olan kardeşi Yakup Çelebi'yi çağırtılıp çadırda boğduruldu. Zamanının tarihçisi Âşıkpaşazade Yakup'un öldürülmesi o gece askeri iztiraba düşürdü demektedir. [4]Yıldırım'ın bu aksi askeri tepkiden kurtarılması için Yakup Bey'in umera ve ulemanın onayı ve başvezir Ali Paşa'nin buyruğu gereği idam ettirildiği kontr-propagandası yaydırılmaya çalışıldı. Askeri yeni padişaha bağlamak için de Osmanlı tarihinde ilk defa olarak cûlus bahşisi dağıtılmış ve böylece cülus bahşisi dağıtmak geleneği ortaya çıkartıldı.
Rumeli sorunları ve seferleri [2]
1389'da ilk olarak I. Bayezid, Anadolu işlerini bir köşeye koyup Rumeli sorunları ile ilgilendi. Sırbistan işlerini yoluna koymak için çaba verdi. Kosova Savaşında öldürülen Sırp Kralı Lazar'in ardılı olan İstvan Lazaroviç'le yeni bir anlaşma yapılarak Sırplar için yıllık vergi ödenmesi tayin edildi ve yeni kralın kızkardeşı Mara Despina'nın I. Bayezid ile evlenmesi icin anlaşma yapıldı. Yeni bir Hristiyan ittifakını önlemek amacıyla Vidin, Eflak ve Bosna yörelerine Paşa Yiğit, Hoca Firuz ve diğer akıncı beyleri komutasında akıncı birlikleri sevkedildi. Yoğun bir Türkmen göçmen grubunun Üsküp ve civarına yerleştirilmesi sağlandı. Padişah kışı Edirne'de geçirdi. Edirne'nin imar edilmesi için uğraştı. Hükümdarlığını kutlamaya gelen elçileri kabul etti. Venedik Cumhuriyeti elçisi Francesko Kuirini'ne Venedik ticari kolonilerine tanınan imtiyazların devam etmesi için güvence sağlandı.
1391'de ilkbaharında Anadolu'da Kastamonu seferi yapmaktayken Eflak Voyvodası Mirce Tuna Nehrini geçip Karinabad'a kadar ilerledi. Bunun üzerine I. Bayezid hızla Rumeli'ye Mirce üzerine yöneldi. Arkus Ovası Savaşı'na Mirce komutasındaki Eflak ordusuna karşı çıktı. Savaşı Osmanlı ordusu kazanıp Eflak Voyvodası Mirce esir alındı. Mirce ile yapılan anlaşmaya göre Mirce çok yüksek bir kurtuluş akçesi ödemek zorunda kalıp ülkesine dönebildi. Eflak Voyvadalığı da Osmanlı devletine bağımlı bir vasal devlet statüsüne girdi.
1393'de de I. Bayazid Anadolu'da Amasya ve civarında iken Macarların saldırıları üzerine Rumeli'ye döndü. Bulgarların başkenti olan Tırnova'yi ele geçirdi. Macar-Bulgar karışık orduları işgaline ugrayan Tuna boyu kaleleri olan Silistre, Niğbolu ve Vidin'i tekrar Osmanlı egemenliğine aldı. Niğbolu kalesine kapanmış Bulgar Kiralı Şişman ve oğlu Aleksander kısa bir kuşatim sonunda bu kalede I. Bayezid eline esir düştüler.
1394'te Selanik ve Yenişehir'i (Mora) alan Osmanlı orduları, Teselya ve Arnavutluk'a kadar ilerlediler.
1395'de Bizans imparatoru ve prenslerinin Serez'de görüşmeleri başarısız kalınca I. Bayezid komutasında Osmanli ordusu güneye Yunanistan üzerine hücuma geçip Tırhala, Domacia, Patras ve Farsala şehirlerine eline geçirdi. Sonra tarihi Termofil geçidinden geçerek Atika yarımadası bölgesine girdi. O yazki bu Yunanistan'daki başarısından sonra I. Bayezid yine o yaz sonu Anadolu'ya Kastamonu'ya yöneldi.
1396'da ise, yine Rumeli'nde çok büyük bir Haçlı Seferi ordusuna karşı 23 Eylul 1396da Niğbolu Savaşı yapıldı ve I. Bayezid çok büyük bir zafer kazandı.
1397'de Balkanlardaki akıncı grupları Evrenos Bey, Murtaza Bey ve Yakup Paşa komutalarında Venedik'e bağlı olan Koron ve Modon kaleleri ile Mora'ya akınlar tertip ettiler. Bu akınlar yıldırma ve yağma toplama hedefli idi; bu kaleler ve arazileri fethetmeleri ve arazilerine yeni Türkmen aileleri yerleştirilmeleri ön görülmemekteydi. Tam aksine Rumeli'nin bu yörelerinin bazı yerlerinde bulunan halk toplu olarak Anadolu'ya göç ettirilmişti.
Anadolu sorunları ve seferleri
1389'da I. Bayezid'a yönelik daha büyük bir tepki Anadolu Türkmen beyliklerinden gelmişti. Sözde Yakup Çelebi'nin öcünü almak üzere, Germiyanlı, Aydınlı, Saruhanlı, Menteşeli, Hamitli beylikleri ve hatta Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin eyleme geçmişlerdi. Amaçları giderek büyüyen Osmanlı devletinin gücünü kırmak ve kaybettikleri topraklar varsa bunları geri almaktı.
1390 baharında I. Bayezid yanına vasal devletlerden katkılar olarak Sırp Kıralı İstavan Lazarovic ile Bizans İmparatorunun oğlu ve veliahtı Manuel'i alarak olağanüstü başarılar sağlayan bir Anadolu seferi gerçekleştirdi. Hızla hareket ederek Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları, Menteşeoğulları ve Hamitoğulları beyliklerini ortadan kaldırdı. Saruhan beyleri Hızırşah ve Orhan Bey'in Bursa'da, Germiyanlı Yakup Bey'in İpsala'da ve Aydınlı İsa Bey'in ise Tire'de oturmaları emredildi. Antalya'ya kadar indi. Bu arada Bizans'in elinde bulunan Anadolu içinde dört tarafı Osmanlı arazisi ile çevrili bir enklav şekilindeki Filedelfia (şimdiki Alaşehir) kalesini vasalı olan Manuel'e zapettetirdi. O yıl sonbaharda Karamanoğlu Alaeddin Bey, Candaroğlu Emir Süleyman ve Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin arasındakı ittifakı yıkmak için Konya'yı kuşattı. Yıldırım'in eniştesi olan Karamanoğlu Alaeddin Bey barış imzalayarak Çarşamba Suyu'na kadar topraklarını Osmanlılara bırakmak zorunda kaldı.
1391-92 kışını Bursa'da geçiren I. Bayezid 1392 baharında Kastamonu üzerine yürüyerek, Candaroğlu topraklarını ele geçirdi.[5]Kadı Burhaneddin üzerine gönderilen öncü Osmanlı birlikleri önce Osmancık kalesini aldılar. Fakat Kadı Burhaneddin ordularına karşı yapılan Kırkdilim Savaşı'nda yenilip bu ordunun komutanı olan I. Bayezid'ın büyük oğlu Şehzade Ertuğrul Çelebi bu savaşta şehit düştü. Kadı Burhaneddin'in Moğol asıllı akıncıları Anadolu Osmanlı topraklarına yayıldı. I. Bayezid ise Macar ordularının Rumeli'de yaptıkları hücumları önlemek amacıyla Rumeli'ye dönmek zorunda kaldı.
1393 baharında Anadolu büyük bir savaş ortamı halini alıp I. Bayezid muttefikleri ile Kadı Burhaneddin mütefikleri arasında yer yer patlak veren savaşlara sahne oldu. Anadolu'da sefere çıkan I. Bayezid bu defa Amasya ve yöresine yöneldi. I. Bayezid'in yerel müttefiki Niksar merkezli Canik bölgesi yerleşikli Taceddinoğulları idi. Bunun sefer sonucunda Amasya, Merzifon, Turhal ve Tokat kaleleri Osmanlılar eline geçmiştir.
I. Bayezid bu stratejik önemi çok büyük sınır bölgesini yeni bir Osmanlı eyaleti olarak organize etmiş ve eyalet valiğine oğlu I. Mehmet'i atamıştır. O yıl yazı da I. Bayezid Rumeli'ye dönüp Bulgar ve Macarların Tuna kalelerini işgalleri sorunu ile uğraşmak zorunda kaldı.
1394'de Timur Dicle'yi geçip Anadolu'ya girmişti. Anadolu'da ve Suriye'de yerel egemenliğini yitirmiş veya yitirme tehlikesi altında olduğu görünen beyler, Timur'a yanaştılar. Buna karşılık I. Bayezid güney Anadolu'da egemenlik gösteren Mısır merkezli Memluklularla dostane ilişki kurmak niyetiyle Mısır'a bir elçi gonderdi.
1395de Rumeli'de Yunanistan üzerine bir seferden sonra, o yazın da yine ivedilikle Anadolu'ya döndü ve Candaroğulları'na bağlı Sinop kalesini kuşattı. Candaroğlu İsfendiyar Bey bir barış teklif etti ve kendisi anlaşma ile bir bağımlı vasal devlet statüsüne girdi. I. Bayezid kışı Bursa'da geçirdi.
1396'da en önemli olay Niğbolu Savaşı oldu. Büyük bir Haçlı ordusuna karşı çok önemli bir zafer kazanan I. Beyazid bu savaştan büyük ganimetle kışı geçirmek için Anadolu'daki Bursa başkentine döndü. Savaş ganimetlerini Bursa'nın imarına sarfetmeye başladı. Bursa Ulu Camii bu ganimetlerin kullanıldığı eserlerin başında gelir. Ayrıca Bursa bir hastahane, bir darûlhayr, Ebu İshakane ve iki medrese de yaptırılmıştır.
1397'de I. Bayezid'ın eniştesi olan Karamanoğulları Beyi Alaeddin Bey Oğuz boyları Türkmenlerinden büyük bir ordu oluşturmuştu ve 1390da Osmanlılara kaybetmiş olduğu arazileri almaya hazırlanmaktaydı. I. Bayezid İstanbul kuşatmasını bırakarak bir ordu ile Karamanoğulları karşına gitti. Karamanlılar ve Osmanlılar arasında yapılan Akçay Ovası Savaşı I. Bayezid'in kesin galibiyeti ile bitti. Karamanoğlu Ahmet Bey savaş meydanıdan kaçıp Konya Kalesine sığındı. I. Bayezid tarafından kısa bir kuşatmayla alınan Konya'da Alaeddin Bey yakalanıp idam ettirildi. Osmanlı'lar Karaman (Larende) kalesini de aldılar. I. Bayezid kızkardeşi Karamanlı Alaeddin Bey'in karısı olan Melek Hatun'u ve yeğenlerini Bursa'ya gönderdi.
1398'de ilkbaharda I. Bayezid Samsun ve çevresinden oluşan Canik yöresine bir sefer yaptı. Bu yörede bulunan küçük beylerin egemenliklerine son verdi; ve yaz başında tekrar Bursa'ya geri döndü. Fakat o yaz başında Kadı Burhaneddin Akkoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman Bey ile savaşa girişmiş; bu savaşı kaybedip esir düşüp Akkoyunlular tarafından öldürülmüştü.[6] Kadı Burhaneddin'in umerasi I. Bayezid'a çağrı gönderip bu devlet arazilerini Osmanlıların eline geçmesini istediler. Bu nedenle 1398 yaz sonu I. Bayezid yeni bir Anadolu seferine çıkmak zorunda kaldı. Bu sefer de Kırşehir'den Sivas'a kadar uzunan bir büyük yöreyi Osmanlı sınırlarına katıp yine Bursa'ya geri döndü.
1399'da ise tekrar bir Anadolu Seferi düzenleyen I. Bayezid bu sefer Mısırlı Memlukluler devleti elinde bulunan güney ve güney doğu Anadolu yörelerine yürüdü. Bu suretle Memluklarla yıllar süren barışı sağlayan karşılıklı anlaşmalar ihlal edilmiş olmaktaydı. Fakat I. Bayezid Mısır Memluk Sultanı Berkuk'un ölmesi nedeniyle Osmanlılar ve Memluklular arasındaki anlaşmanın da yürürlüğü kalmadığı tezini ortaya atıp bu mütecaviz olan askeri harekâtını savunmaya çalıştı. Mısır'in sınır kaleleri olan Malatya, Darende ve Divriği kalelerini eline geçirdi. Dulkadiroğulları topraklarına girdi.
O yıl Uygur asıllı Erzincan Emiri Mutahharten'in teşviki ile Timur bir öncü Anadolu seferi yaptı. Yörelerini Osmanlı'lara yitirmis olan Anadolu beyleri de Mutahharren vasıtasıyla Timur'a sığınmışlardı. Buna karşılık Karakoyunlu Kara Yusuf Bey ve Sultan Ahmed Jelayir Osmanlı'lara sığınmıştı.
1400'un ilk aylarında I. Bayezid yine İstanbul kuşatması ile ilgiliyken Timur'un Sivas'i aldığını, Kayseri yakınlarında bir Osmanli Anadolu eyaletleri ordusunu mağlup edip dağıttığını ve Malatya'ya inip bu kaleyi ele geçirdigi haberlerini aldı. Ağustos'da İstanbul kuşatmasından ayrılmakla beraber, I. Bayezid o yıl Anadolu'ya sefer yapmadı.
1401'de ise Timur'un Bağdad'a yöneldigi haberi geldi. I. Beyazid o yaz Erzincan Emiri Mutahharten uzerine bir sefer başlattı. Osmanlılar ve Timur arasında sıkışan Mutahharren Osmanlılara bağlılığını sundu. Ancak Timur'un Sivas'ı almasına yardımcı olduğunu bilen ve ona güvenmeyen I. Bayezid, Erzincan'ı ve Kemah'ı ele geçirerek, Erzincanlılar'ın isteği üzerine, Mutahharten'in, kendisine bağlı olmak kaydıyla hükümdarlığını tanıdı. Buna rağmen Mutahharten, Timur ile olan ilişkisini sürdürmüş ve I. Bayezid'in eline geçmiş Kemah kalesini geri almak için destek sağlama girişiminde bulunmuştu.
Timur o yıl Karabağ'da kışlağa çekilmişti. Timur diğer Anadolu beyliklerinin de yasal hükümdarlarına geri verilmesini I. Bayezid'den istiyordu. O yıl iki hükümdar arasında birbirini tahrik etmek için karşılıklı hakaretlerle dolu bir mektup diplomasisi başladı. [7]Timur bir taraftan Fransa, Cenova ve Bizans ile ilişkilere başlamıştı; diğer taraftan da I. Beyazid'da gönderdiği mektuplarla sözde uzlaşmacı bir yaklaşımla I. Beyazid'i çileden çıkaracak isteklerde bulunmaktaydı. I. Bayezid Mısır Memluklulari ile dayanışma için diplomatik girişimlerde bulunduysa da bunda başarı sağlanmadı.
1402'de Timur büyük bir ordu ile Anadolu seferi başlattı. O yıl baharında Kemah kalesini kuşattıp aldı ve Sivas üzerine yürüdü. I. Beyazid ise ordusu ile Tokat'a gelmiş ve orada ordugah kurmuştu. Her iki taraf da bu yörede savaşa razı olmayarak biri kuzeyden diğeri güneyden Kızılırmak'ı takip ederek Ankara'ya geldiler. Burada 22 Temmuz,1402de Ankara Savaşı başladı. Timur Ankara Savaşında büyük başarı kazandı.
Yıldırım Bayezid yıl be yıl askeri sefere geçerek Anadolu Türk siyasi birliğini kuran ilk Osmanlı hükümdarı oldu. Bu faaliyetleri üzerine Yıldırım Bayezid, Abbasi halifesinden Sultan-ı İklim-i Rum (Anadolu ülkesi sultanı) ünvanını aldı. [8] Bu da bir anlamda Bayezid'in icraatini meşrulaştırıyordu.
Bizans sorunları ve İstanbul kuşatması [9]
I. Bayezid padişahlığının ilk yili olan 1389'da Bizans İmparatorluğu'ndaki saltanat çekişmesi sorunlarına da önem verdi. V. Yannis Palaiologos tahtta bulunuyordu; ama yeğeni VII. Yannis Palaiologos Kosova Savaşı sırasında Genova'da bulunup amcası aleyhine bir darbe hazırlamaktaydı. I. Beyazid'in da yardımını sağlayıp 11 Nisan 1390da Yıldırım'in sağladığı bir Türk birliği desteği ile amcası V. Yannis'i ikinci defa tahttan indirmeyi başardı. Fakat VII. Yannis şimdiki Yedikule yerinde olan Altın Kapı hisarında kendini savunmaya başladı ve oğlu Manuel'i Midilli adasından çağırdı. Midilli'den Rodos Sen Jan Şövalyeleri gemileri ile gelen Manuel ve babası üç hafta süren bir şehir iç savaşı sonunda tekrar V. Yannis'i Bizans İmparatorluğu tahtına getirdiler. Destek verdiği kişinin tahtan indirilmesinden hoşlanmayan I. Bayezid ise Osmanlılara yıllık tazminat ve askeri yardım sağlamakla yükümlü olan bir vasal devlet olan Bizans'dan 1390da çıktığı Anadolu seferi için yardım istedi ve Manuel Yıldırım'in Anadolu seferine katılmak zorunda kaldı.
1390'da Bizans İmparatoru V. Yannis Bayezid'in Anadolu'da olmasından yararlanarak İstanbul şehri surlarının şimdi Yedikule içinde kalan tören kapısı olan Altın Kapı civarını, şehrin içinde ve etrafında bulunan, kullanılmayan ve yıkık kiliselerden alınan taşlar ve mermerlerle pekiştirmisti. Bu projeye kizan I. Bayezid bu yeni yapıları yıkmasını ve bu yıkım yapılmazsa iki devlet arasında savaş başlayacağını ve Yıldırım'ın yanında bulunan İmparator'un oğlu ve varisi Manuel'in gözlerini kör edileceğini tehdit etti. Çaresiz kalan V.Yannis, Sultan'ın bu isteklerini yerine getirmek zorunda kaldı ve bu yeni sur tamirlerini yıktırdı. Bunu çok utandırıcı bulan V. Yannis bu nedenle sinir buhranları geçirdi; 16 Şubat 1391'de öldü ve yerine oğlu II. Manuel Palaiologos geçti.
II. Manuel, Yıldırım'ın şehirde bir Türk mahallesi kurulması, bir câmi yapılması ve yıllık verginin artırılması isteklerinin kabul etmeyince Yıldırım (aralıklı olarak 1391 ile 1400 dönemlerinde) İstanbul'u karadan kuşatıp, kara ablukası uygulamaya başladı.
1391'de İstanbul, karadan ve denizden kuşatıldı. Bizans'a gözdağı vermek için yapılan ve yedi ay süren kuşatma sonunda Bizanslılar'dan bazı imtiyazlar elde edildi.
1395'de Yıldırım Bayezıd, uzun süre abluka altında tuttuğu İstanbul'u ikinci kez kuşattı. Kış mevsiminin yaklaşması üzerine kuşatmaya son verildi.
1396'da Yıldırım Bayezıd, İstanbul'u üçüncü kez kuşattı, ancak sonuç alamadı.
1400'de Bizans İmparator'unun Avrupa ülkelerini yeni bir haçlı seferi için örgütlemeye çalışması üzerine Yıldırım Bayezıd, İstanbul'u dördüncü kez kuşattı. Timur'un Anadolu'ya girmesi üzerine kuşatma kaldırıldı.
Niğbolu Savaşı
Niğbolu Muharebesi (İngilizce: Battle of Nicopolis, Bulgarca: Битка при Ğикопол, Bitka pri Nikopol; Macarca: Nikápolyi Csata, Rumence: Bătălia de la Nicopole) 24 Eylül 1396'da Osmanlı ordusunun Macaristan, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu, Fransa, Eflak, Lehistan, İngiltere Krallığı, İskoçya Krallığı, Eski İsviçre Konfederasyonu, Venedik Cumhuriyeti, Genova Cumhuriyeti, St. Jean Şövelyeleri askerlerinden oluşmuş bir Haçlı Ordusu'yla Tuna Nehri üzerinde bulunan Niğbolu kalesi yakınlarında yaptığı ve Osmanlı zaferiyle sonuçlanmış bir savaştır. Bu savaş aynı zamanda Niğbolu Haçlı Seferi (Crusade of Nicopolis) diye de anılmakta olup Ortaçağın sonuncu büyük Haçlı Seferi olarak da nitelendirilmektedir. Bazı kaynaklarda savaşın tarihi 28 Eylül olarak verilmiştir.
Savaş öncesi
Haçlı seferine hazırlık
1394'te Bulgar Çarı İvan Sişman'in geçici başkenti olan Niğbolu Türk ordusunca fethedilerek Osmanlı Devleti'ne katılmıştı. Şişman'ın kardeşi İvan Srtasimis hala Vidin kalesini elinde tutmakta idi ama Osmanlı devletine yıllık haraç ödeyen bir vasal devlet statüsüne girmişti. Macaristan Krallığı ile Osmanlı Devleti arasinda bulunan tampon devletler Osmanlılara katılmış ve bu iki devlet sınır komşusu olmuslardı. Venedik Cumhuriyeti Dalmaçya kıyılarında ve Mora'da bulunan kolonilerin ve ticari üs olarak kullandığı limanların Türklerin eline geçip Venedik'in Adriyatik Denizi, İyon Denizi ve Ege Denizi'ndeki egemenliğini ortadan kaldıracağından endişe etmekteydi. Ceneviz Cumhuriyeti ise Osmanlı Devleti'nin Boğazlar ve Tuna Nehri üzerindeki hakimiyetinin Karadeniz'deki ticaret üsleri olan Kefe, Amasra ve Sinop'u tehdit edeceğini, hatta I. Bayezid'in kuşatıp ablukaya aldığı İstanbul'un karşısında bulunan Galata'yı fethedeceğinden kuşkulanmaktaydı.
1394'te Papalık hala birbirine rakip ikiye bölünmüş durumdaydı ve bir Papa Fransa'da Avignon'da diğeri ise Roma'da bulunmaktaydı. Avignon Papası IX. Boniface bir beyanname yayınlayarak Türklere karşı yeni bir Haçlı Seferi açtığını ilan etti. İngiltere ve Fransa krallıkları birbirleriyle yaptıkları ufak aralıklarla çok uzun süren Yüz Yıl Savaşları'nın bir barış aralığıda idiler ve İngiliz Kralı II. Richard ve Fransız Kralı VI. Charles bir Haçlı seferinin finansmanını sağlama hususunda anlaşabilmişlerdi. Fransız Kralı delegeleri Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu imparatoru olan ve aynı zamanda Macaristan Kıralı olan Sigismund ile 1393'ten beri böyle Haçlı Seferi için müzakereler yapmaktaydılar.
Yapılan ilk plana göre Norman-İngiliz John of Gaunt, Fransız Orleans Dükü Louis ve Burgunya Dükü Cesur Filip 1395'te sefere başlayacaklar, ondan sonra Fransız ve İngiliz kralları VI. Charles ve II. Richard onları 1396'ta takip edecekti. Ancak bu plan 1396 başında bir kenara bırakılıp Nevers'li Korkusuz Jean çoğunluğu Burgundili süvarilerden oluşan 10.000 Fransız ve 1.000 İngiliz askeri ile sefere başladı. Almanya'da Rheinland-Pfalz, Bavyera ve Nürnberg Korkusuz Jean'ın emrine 8.000 asker sağladı. Sigismund ise İmparatorluk ülkesinden 8.000 ve Macaristan'dan 6.000 olmak üzere 14.000 kişi ile sefere katıldı. Korkusuz Jean komutanlığındaki kuvvetler Temmuz 1396'da Buda'ya ulaşarak Sigismund'un komutanlığı altındaki güçlerle birleştiler. Bu kuvvetler Hristiyan Katolik olmakla beraber Ortodoks Hristiyan olan Eflak Kralı Mircea ve ordusu da bu Haçlı Seferine katılmak için çok mücadele verdi.
Haçlı ordusunun planı ve ilerleyişi
Haçlı ordusunun stratejik planı Buda'da kararlaştırıldı. Sigsmund Osmanlıların hemen toplanabilen ordularla hücum edeceğini ummaktaydı ve Eflak Kralı Mircea böyle durumlarda Osmanlı eyalet ordularına karşı bazı başarılar sağlamıştı. Fakat bu seferde beklenen olmadı. Ama sonunda ordunun Tuna Nehrini takip ederek ilerlemesi ve Karadeniz'de toplanan donanma güçlerinin de Tuna'ya girerek destek sağlamasına karar verildi.
Haçlı ordusu Tuna'nin sol kıyısını takip ederek öncü Macar ordusu, sonra Fransızlar ve Burgundililer ve Kral Sigismund ve ana Macar ve Alman ordularının artçılığı düzeniyle yürüyüşe geçtiler. Bir diğer Macar ordusu ise Karpatları geçerek Eflak'a inip Eflak Kralının rakibini Transilvanya'dan atmayı başardı. Eflak Kralı Mircea ise Tuna ağzından giren Haçlı donanmasının yanından doğudan ilerledi. Haçlılar Osmanlı garnizonlarının bulunduğu bazı kalelere hücum ettiler. Bunlar arasında Osmanlı devleti vasalı olan Bulgar Kralı'nın kardeşinin elinde bulunan Vidin kalesi de bulunuyordu. Vidin iç kalesinde direnme yapan Voynuklardan oluşan Osmanlı güçleri iç kale alınınca katliamdan geçirildi ve 200-300 Fransız bu kazanımdan dolayı şövalye olarak ilan edildiler. Tuna kenarında çift kale duvarlı Rahova kalesi ise bir nehir geçiş yolunu savunmaktaydı. Osmanlı garnizon komutanı Kral Sigismund'a bir elçi gönderek askerlerine dokunulmazsa silahlarını bırakıp kaleyi teslim edebileceğini bildirdi ve Kral Sigsmund bunu kabul etti. Fakat diğer Haçlılar, özellikle Fransız ve Burgundili şövalyeler, bunu kabul etmeyip şehirdeki hem müslüman hem de Ortodoks Hristiyan olanların çoğunu katlediler ve kendilerine göre bir seçim yaparak büyük grup işe yarıyanları esir olarak yanlarına aldılar.
10 Eylül'de Venedik, Ceneviz ve St. Jean Şövalyeleri gemilerinden oluşan Haçlı donanması Tuna'dan gelerek Niğbolu kalesi önünde demir attılar. Niğbolu çok önemli bir nehir geçiş noktasi ve nehir limanı idi; nehre bakan bir sarp kayalığın üzerinde çok korunaklıbir kaleye sahipti. Kale yeniden tamir görmüştü ve çok iyi donanımlı bir Türk garnizon kuvveti kalede bulunmaktaydı. Kale komutanı çok tecrübeli Doğan Bey idi. Önce Fransız ve Burgundili askerler karadan gelip kalenin yakınlarında kamp kurdular. Kral Sigismund ve ordusu ise kalenin öbür tarafında şehirin karşında kampa girdiler. Fransız ve Burgundililer birkaç merdiven taşımaktaydılar ve Macarların ise lağım kazma birlikleri vardı. Her iki grup da kuşatma için gerekli silahların ellerinde bulunmadığından şikayetçi idi; halbuki nehirde demirli donanmada birçok mancınık ve benzeri kuşatma icin gerekli savaş aletleri bulunmaktaydı ve kara ordularından kimse bunları istemeyi düşünmemişti. Kaleye hücum edip alma yerine, uzun bir kuşatma ile kaleyi ablukaya alıp yiyecek ve içecek bitinceye kadar bekleme taktiği tercih edildi. Haçlı komutanları Osmanlı Sultan'ının Haçlı istilasından haberdar olmadığını; olsa bile bu uzak kaleye yetişme imkânı olmadığını düşünmekte idiler ve bu nedenle güneye devamlı bir keşif birliği göndermekten kaçınmışlerdı.
Osmanlı ordusunun savaş alanına gelişi
Yıldırım Bayezid'in 1395'te İstanbul'u ikinci defa kuşatmakta iken yeni bir Haçlı ordusu hakkında haberi oldu. Osmanlı istihbaratı iyi çalışmıştı. Esasen İstanbul Boğazı'ndan geçen ve Haçlı donamasına iştirak edecek olan gemiler görülmekteydi. Ayrıca Bizans İmparatoru II. Manuel Palaiologos'un Macar Kralına gönderdiği Yıldırım'ın Haçlı ordusundan haberdar olduğuna dair mesaj da Osmanlıların eline geçmişti. Haçlı ordusu Buda'ya eriştiği zaman Yıldırım İstanbul kuşatmasını çoktan bırakmış bulunuyordu. Gazi Evranos Bey komutasındaki akıncılar hemen ilerlemişler ve Osmanlı ordusunun güzergahı için keşif yapmaya başlamışlardı. Bayezid İstanbul'un ablukası için az sayıda birlikleri geri bıraktı ve bu yüzden Bizanslılar donanmalarını Tuna'ya gönderemediler.
Bayezid, Rumeli eyaleti ordularının düşmana hücum etmemesini ve Osmanlı ordusunun Edirne ve Filibe arasında toplanması emrini vermişti. Tecrübeli Sadrazam Kara Timurtaş Paşa tarafından organize edilen Rumeli ve Anadolu eyalet orduları büyük bir hızla burada toplanmaya başladılar ve Meriç kıyısına hemen hasıl oldular. Vasal devletlerden de önemli katkı sağlayanlar oldu. Özellikle Sırplar Stefan İstavan Lazerovic komutasında Filibe'ye geldi ve ana Osmanlı ordusu ile Şıpka Geçidi guneyinde birleşti. Ana Osmanlı ordusu ise toplanma mevkiinden Ağustos sonunda hızla yola çıkıp 20 Eylülda Şıpka Geçidi'nden geçip 21-22 Eylül'da Tırnova'ya vardı. Burada ilk defa bir Haçlı keşif birliği ile karşılaştılar. Osmanlı keşif birlikleri ise Niğbolu'ya yetişip Haçlı ordularının kale önünde ordugahta olduklarını gördüler. 24 Eylul'da Bayezid ve ana Osmanlı ordusu Niğbolu'nun birkaç kilometre güneyine geldi ve Yıldırım'ın otağı burada bir tepe üzerine kuruldu.
Osmanlı tarihçileri ana ordunun Niğbolu önüne varışının akşam üstü olduğunu yazmaktadırlar. Ordu kampı kurulana kadar Yıldırım'ın karanlıktan faydalanarak kale duvarları önüne geldiğini ve Doğan Bey'e bağırarak sabaha kadar direnmesini emrettiğini ve Doğan Bey'in yeterden bol yiyeceği oldugunu ve moralin iyi olduğunu bildirdiği ve Sultan'ın kale önüne geldiği için hiç yenilgi imkânı olmadığını söylediğini yazarlar.
Savaşın gelişmesi
Yıldırım Beyazid Edirne'den Tuna Nehri kıyısında bulunan Niğbolu Kalesine 24 saat gibi kısa bir sürede ordusuyla beraber ulaştı. Adına yaraşır bir süratle gelen Sultan Yıldırım Bayezid, Divanı toplayarak durum değerlendirmesi yaptı.
Deneyimli kumandanlardan bazıları kalabalık Haçlı ordusunu korkutmak suretiyle bozguna uğratmaktan yana tavır takınmış ve hatta elde bulunan develeri Balkanlardaki halkların pek görmediklerini belirterek bu hayvanları kullanarak haçlıları bozguna uğratabileceklerini ifade etmişlerdir. Yıldırım Bayezid ise böyle bir saldırıyı mertçe bulmadığı için reddetmiştir. 25 Eylül 1396 günü kendinden aşırı emin Haçlı birlikleri Osmanlı süvarilerinin amansız akını karşısında bozguna uğramış adeta bir baskın yemişlerdir.
Savaşın başlarında tepeden tırnağa zırhlı seçkin şovalye birlikleri Osmanlıların öncü birliklerine kayıplar verdirmiş ve onları kovalamak için ilerledikçe Türk askerlerinin daha önceden yerlere sapladıkları kazıkların olduğu bölgeye gelmişler ve atlarla ilerlemenin mümkün olmadığını görünce atlarından inmişlerdir. Ancak ağır zırhlı olduklarından dolayı çabucak yorulmuşlardır. Böylece Türk ordusunun savaş planı tam anlamıyla devreye girmiş, tepelerin ve ağaçlıkların olduğu yerde konuşlanan Türk ordusunun asıl gücü savaşa dahil olunca şövalyelerin Jean de Vienne gibi ünlü komutanları da dahil tamamına yakını imha edilmiştir.
Savaş sonrası
Haçlı ordusunun geçtiği yerde Müslümanları ve hatta Ortodoksları katlettiğini öğrenen Yıldırım Bayezid çok öfkelendi. Soylular bir kenara ayrıldıktan sonra yere bir kazık çakıldı ve boyu bu kazıktan uzun olan tüm diğer esirler idam edildi. Niğbolu Savaşı, Osmanlı'nın ilk zamanlarında esirlerin öldürüldüğü tek savaştır. Ancak çocuk yaştaki Haçlı askerlerinin canı bağışlandı ve onlar da Müslüman olarak yetiştirilmek üzere Türk ailelerine gönderildi.
Soylular ise fidye karşılığı serbest bırakıldı.
Niğbolu savaşında türkleri ilk defa tanıyan ve Yıldırım Bayezid'in kumandanlığına ve kahramanlığına hayran kalan Korkusuz Jean,esaretten kurtulursa bir daha türklere kılıç çekmeyeceğine dair yemin etmiştir.Fidye karşılığında serbest kaldıktan sonra Yıldırım Bayezid kendisini çağırarak "Ettiğin yemini sana iade ediyorum.Aksine eğer şerefini koruyan bir adam isen silahını al ve Hristiyanlığın bütün kuvvetlerini aleyhime topla.Böylece bana kazanmak için yeni fırsatlar tanımış olursun.Zira ben ancak Allah'ın dinini yaymak ve Onun rızasına kavuşmak için dünyaya gelmişim" demiştir. Çok sonraları Timur, Ankara Savaşı'nı kazandıktan sonra Avrupa hükümdarlarına elçiler gönderecek ve onların yenemediği Bayezid'i kendisinin yendiğini övünerek bildirecekti.
Niğbolu Muharebesinden sonra Osmanlı akıncıları Macaristan içlerine kadar girerek pek çok ganimetle döndüler. Balkanlarda Osmanlıları yenmenin mümkün olmadığı ortaya çıktı. Vidin Prensliği de ilhak edilerek Bulgar Krallığı tamamen ortadan kaldırıldı.
Aksak Timur ve Ankara Savaşı
Ankara Muharebesi, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid ile Timur arasında, Ankara'nın Çubuk Ovası'nda yapılan savaş. Geç ortaçağ tarihinin en kanlı meydan savaşlarından biri olan ve Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanan Ankara Muharebesi, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasına ve Fetret Devri (1402-1413) olarak bilinen bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına yol açtı.
Muharebe öncesi şartlar
Osman Gazi ve Orhan Gazi ile I. Murad'ın inşa ettikleri devlet, daha çok Balkanlar'da genişlediği gibi, henüz gevşek vâsallık bağlarına dayanıyordu. Bu dönemde Osmanlılar özellikle Anadolu'da hızlı ve kesin ilhaklara girişmişlerdi; aradaki çatışmalara karşın, Türk-İslam beylikleriyle daha yumuşak bir ilişkiyi gözetiyorlardı. Yıldırım Bayezid ise, İstanbul kuşatmasını sürdürürken, bir yandan da Anadolu birliğini sağlamak amacıyla çeşitli savaşlara girişti. Karamanlılara karşı kazanılan Akçay Muharebesi sonucu kazanılan zaferle (1398) Konya, Niğde, Karaman ve Develi Osmanlıların eline geçti; Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin'in öldürülmesiyle Sivas, Tokat, Kayseri ve Aksaray Osmanlı egemenliğine girdi (1399). Aynı yıl Memluk sultanı Berkuk'un ölümünden ve yerine çocuk yaştaki Nasıreddin Ferec'in geçmesinden yararlanan I. Bayezid, Malatya'yı Memluklerden aldı. Dulkadiroğullarının elinde bulunan Kahta, Divriği, Besni ve Darende kaleleri de Osmanlılara geçti. Osmanlı sınırları böylece Orta Fırat'a dayanmış oluyordu. Bütün bu fetihlerden sonra I. Bayezid, yenilgiye uğrayan yerel hanedanları tasfiyeye yönelerek, sıkı bir merkezi yapı kurmaya girişti. Bu amaçla Balkanlar'ın Hıristiyan prensliklerine ve aristokrasisine yaslanması ise, Türk beylerinin ve İslam ulemasının kendisine duyduğu tepkiyi artırıcı bir rol oynadı.
Muharebe
Hem Balkanlar'da, hem de Anadolu'da yayılmış bulunan Osmanlıların harekat inisiyatifini ele alan Timur, 1402 başlarında Gürcistan'da yeniden büyük bir ordu topladı; Erzincan, Kemah ve Sivas üzerinden Ankara'ya gelerek kenti kuşattı. Ama Bayezid'in Tokat üzerinden Ankara'ya doğru yaklaştığını haber alınca, kuşatmayı kaldırarak Çubuk Ovasına çekildi. Fillerle desteklenen ordusu Bayezid'inkinden daha kalabalık ve askeri malzeme bakımından daha güçlüydü. On dört saat süren savaşın başlarında üstün görülen Osmanlı ordusu Kara Tatarlarla eski Anadolu beyliklerine bağlı askerlerin Timur'un saflarına katılmasıyla güç durumda kaldı. Bir tek Sırp müttefikleri Bayezid'i sonuna kadar terk etmediler. Muharebe, Timur'un lehine döndüğü sırada, I. Bayezid'in oğullarından Süleyman Çelebi, Mehmed Çelebi ve Sadrazam Çandarlı Ali Paşa kuşatmayı yararak kaçmayı başardılar. Üç yüz kişi kalıncaya kadar çarpışan I. Bayezid ise sonunda tutsak düştü.
Sonuçları
Ankara Muharebesi yenilgisi, Osmanlı Devleti'nin parçalanarak, devletin imparatorluk aşamasına geçmesinin 50 yıl kadar geçikmesine, Anadolu beyliklerinin yeniden kurulmasına ve Osmanlı tarihinde Fetret Devri olarak bilinen 11 yıllık bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına neden oldu.
- Anadolu`daki Türk siyasal birliği bozuldu.
- Beylikler Dönemi yeniden başladı.
- İstanbul'un Fethi gecikti.
Esaret ve ölüm
Timur'un fetihnamesine göre Ankara Savaşı'nın bitiminde Bayezit bir gürz darbesiyle atından düşürülüp yakalanmış ve "Ben sultan Beyazid'ım. Beni sağ olarak hükümdarınıza götürünüz" demesi üzerine elleri bağlı olarak Timur'un çadırına götürülmüştür.[2] Timur tarafından şahsen Bayezid'ın iyi karşılandığı belirtilmiştir. Yıldırım'in oğulları Mustafa Çelebi ve Musa Çelebi de aynı savaşta tutsak düşmüşlerdir. Timur ve tumenleri Bursa ve İznik'i ve sonra İzmir'i ele geçirmişler; talan edip yakıp yıkmışlardır. Timur bu seferlerinde ve Anadolu'da bulunduğu sıralarda Bayezid'ı devamlı olarak yakınında tutup ayrılmasına izin vermemiştir. Bayezid'ı kaçırmak için birkaç girişim ortaya çıkartılınca Bayezid ve eşi Sırp Prensesi Olivera (veya Maria Despina) ile birlikte tutsak alarak demir kafesde tutuldukları da söylenmiştir.
Yıldırım Beyazıt 8 Mart, 1403de 43 yaşındayken Akşehir'de neden olduğu hala bilinmeyen gizemli bir şekilde ölmüştür. İbn Arabşah eceliyle öldüğünü yazar. Bazı kaynaklara göre Timur'un beraberinde Orta Asya'ya doğru Hazar Denizi kıyılarından geçerek götürülmek isteniyordu ve en yakınlarından uğradığı ihanete dayanamayan I. Bayezid hastalandığı için bırakılarak tedavisi için geriye gönderildiyse de vefat etmiştir. Diğer kaynaklar hastalığının ilerleyen romatizma ve bronşit olduğunu,[2] Behişti "humma-i muhrika (ateşli bir hastalık)" olduğunu bildirirler.[11] Bizanslı tarihçi Dukas kendini zehirlendiğini,[12] diğerleri ise esaret altında intihar ettiğini de belirtmektedirler.[13]
Yıldırım naaşı geçici olarak Akşehir'de Seyyid Mahmud Hayrani'nin türbesine defin edilmiştir. Ancak Semerkand'a dönerken Timur'a kendisini beğendirmiş olan Musa Çelebi'ye babası Yıldırım'ın naaşını alıp Bursa'ya birlikte götürmesi buyruğu verilmiştir. Bazı kaynaklara göre cenaze Musa Çelebi tarafından Bursa'ya getirilmiş ve Yıldırım Camii yanındaki türbesine gömülmüştür. Diğer kaynaklar ise Musa Çelebi'nin babasının naaşını mumyalanmış olarak Germiyanoğlu Yakup Bey'e Kütahya'ya getirdiğini; burada naaşın saklandığını ve 1404de Çelebi Mehmed tarafından Bursa'ya getirilerek türbesine gömüldüğü yazılıdır.
Yıldırım Lakabı
I. Bayezid, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, koç burunlu, ela gözlü, kumral saçlı, sık sakallı ve geniş omuzluydu.
"Yıldırım" lakabını nasıl edindiği konusunda çeşitli rivayetler vardır:
Bunlardan en yaygın olanı Niğbolu Savaşı nedeniyle savaş meydanına hiç beklenmeyecek bir süratle ulaştığı için aldığıdır. Haçlılarca kuşatılan kalenin komutanı Doğan Bey'e gecenin karanlığında,kale duvarlarına kadar gelerek gerekli talimatları verecek kadar gözüpek bir komutan olduğu, savaşlarda askerinin önünde savaştığı ve askerlerinin yetişmekte zorluk çektiği tarih kitaplarında sıkça yer verilmiştir.
Bir başka rivayette de bu lakabı daha padişah olmadan babası I. Murat'ın yaptığı I. Kosova Savaşında, Türk ordusunun zor duruma düştüğü anda, düşman ordusunu bir kanattan diğer kanada kadar yararak geçmiş olmasına bağlamaktadır.
Tarihçi Joseph von Hammer-Purgstall ise bu lakabın Bayezid'in kardeşi şehzade Yakup Beyi öldürtmesinden kaynaklandığını belirtmektedir.[14]
İ.H.Uzunçarşılı'nın Büyük Osmanlı Tarihi adıyla toplanan çalışmasında, yıldırım lakabının kökeni olarak 1386(veya 87)'de Karamanoğlu'na karşı Konya Ovası'nda yapılan savaş gösterilir. Bu savaşta Şehzade Bayezid, sol kanattaki sipahilere komuta etmiş ve süratiyle dikkat çekmişti.
17. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Bostanzade Yahya Efendi, Tarih-i Saf (Tuhefetu'l-ahbâb) adlı eserinde ise öfkeli ve kibirli olduğu için yıldırıma benzettildiğini yazmaktadır.[15]
Osmanlı sultanları biyografilerini yazan Sakaoğlu'na göre Yıldırım olasılıkla öz Türkçe adıdır. [2]
Münecimbaşı Ahmet Dede('-1702)'nin yazdığı Müneccimbaşı Tarihi adlı kitabında ise bu lakabın yalnız kahramanlık ve şiddetinden dolayı verildiğini aktarır. [16]
İlk üç iddıanın yanlış olması çok olasıdır çünkü Sultan Murat, 1386 (hicri 788) yılında Karamanoğlu Ali Bey'e karşı kazandığı başarı üzerine Ahmet Celayir'e gönderdiği mektupta oğlu için Yıldırım lakabını kullanmıştır. O tarihte ne Kosova savaşı ne de Niğbolu savaşı söz konusudur. [17] Bu durum, lakabın Konya Ovası savaşında verildiği tezini destekler.
Eşleri
Devlet Şah Hatun, Germiyanoğlu Süleyman Şah kızı, Musa Çelebi ve Mustafa Çelebi'nin annesi
Devlet Hatun, Germiyanoğlu Yakup Şah kızı, I.Mehmed'in annesi
Hafsa Hatun, Aydınoğlu İsa Bey kızı
Sultan Hatun, Dulkadiroğlu Süleyman Şah kızı
Olivera Despina, Sırp asıllı
Erkek Çocukları
Şehzade Ertuğrul çelebi
Emir Süleyman (ö. 1411)
Mustafa Çelebi (ö. 1401 ') ' Devlet Şah Hatun'un oğlu
Musa Çelebi (ö. 1413) ' Devlet Şah Hatun'un oğlu
İsa Çelebi (1380 ' 1406) ' Devlet Hatun'un oğlu
Mehmet Çelebi (d. 1389-ö. 1421) ' Devlet Hatun'un oğlu
Kasım Çelebi
Hasan
Yusuf
Engin(Germiyanoğullarından Alaeddin'in oğlu.)
Kız Çocukları
Erhundu Hatun
Hundi Hatun
Aruz Hatun.
Fatma
Batı Avrupa kültürel alanında Bayezid
Bayezid'in Timur'a yenilgisi çok sonradan Bati Avrupa'da efsanevi bir şekilde oyun yazarları, opera bestecileri ve ressamlar tarafından ele alınmıştır. Bütün bu Batı Avrupa kültürel eserleri gerçeklerden uzak ve gizemli Oryantalist fantazi olmaktan ileri gidememişlerdir. Bunların önemlilerinin listesi şöyledir:
1587'de İngiliz oyun yazarı Christopher Marlowe'un iki kısımdan oluşan "Tamburlane the Great" oyunu.
1648'de Fransız oyun yazarı Jean Magnon'un "Le Gran Tamerlan et Bejezet" oyunu. Bu eserde Yıldırım yanında gerçekle ilişkisiz karısı ve kızı önemli rol oynarlar.
1670'li yıllarda bitirilen Avusturya Graz şehri civarındanki "Schloss Eggenberg" şatosunu süslemek için bir sıra Bayezid esaretine dair resimler.
1725'de İngiltere'de bulunan Alman besteci Handel Londra'da Tamerlano adlı operasını sahneye koymuştur. Zamanının Avrupa'da alaturka modasının fantazisi olan bu eserde Bayezid yanında bir Yunanistan despotuna, ona aşık olan Beyazit'ın kızına, bir Trabzon Rum Kralı ve ona aşık bir kıza rol verilir.
1735'de Venedikli İtalyan besteci Antonio Vivaldi Verona karnivali için Il Bajazet (Tamerlano) adlı bir opera eseri: Bu opera eseri de Handel'in eseri karekterlerini içinde bulundurur.
^ a b c d e Sakaoğlu, Necdet (1999), Bu mülkün sultanları, İstanbul: Oğlak yayınları ISBN 975-329-299-6, say.52-62
^ Kosova Muharebesi ve sonları için Osmanlıca kaynaklar Ali Haydar, Kosova Meydan Muharebesi, 1328/1910 Istanbul ve Mukerrem, Kosova 1389, 1930 İstanbul
^ Âşıkpaşazade (haz. Ali Bey), Tevarih-i Âl-i Osmandan Âşıkpaşazade Tarihi, İstanbul 1332
^ Yıldırım'ın 1492ye kadar Candar ile ilişkileri için bakın Yücel, Yaşar M. (1963) "Kastamonu'nun ilk fethine kadar Osmanlı-Candar muüasebetleri", Tarihi Araştırmalar Dergisi C.I say.133-144
^ Kadı Burhanneddin devleti ve son bulması hakkında bilgi ve ayrıntı ıçin bakın: Rypka,J., "BurhÄn al-DÄ«n, kÄdÄ« ahmad", ed. P. Bearman, Encyclopaedia of Islam, Leiden:Brill.
^ Feridun Bey, Münsaat-i Selatin, 1274-1275 İstanbul, Cilt I ve II,(Osmanlıca) adlı eserde bu hakaret ve tahrik dolu mektuplar bulunmaktadır.
^ İnal, Halil İbrahim (2007), Osmanlı Tarihi, Nokta Kitap: İstanbul. say. 90
^ Charanis,P. (1942) "The strife among Palaeologi and the Ottoman Turks (Palaeiologlar ile Osmanlı Türkleri arasında çekişmeler)", Byzantion C.16 say.286-314 (İngilizce)
^ Öztuna,T.Yılmaz (1946). Ankara Muharebesi, İstanbul
^ İdris Bitlisi (çev. Abdulbaki Said Efendi)Tercüme-i Hest Behişt (Osmanlıca)
^ Dukas (çev. Mirmiroglu, V.L.) (1956), Bizans Tarihi, İstanbul
^ Joseph von Hammer-Purgstall (1827-35) Geschichte des Osmanischen Reiches 10 cilt, Peste (yeni basim Graz 1963) (Almanca)
^ Bostanzade Yahya Efendi, Tarih-i Saf (Tuhefetu'l-ahbâb)
^ Müneccimbaşı Ahmed Dede, (1285), Suhafu'l-Ahbar C.I, İstanbul
^ Namık Kemal (2005), Osmanlı Tarihi, Cilt 1, , Bilge Kültür Sanat yayınları., 2005, say. 277
Bibliyografya
Kemal, Namık (2005). Osmanlı Tarihi Cilt 1. İstanbul: Bilge Kültür Sanat yayınları. ISBN 9756316470.(İlk Osmanlıca yayın:1908)
İnalcık, Halil (2003). Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. ISBN 975 08 0588 7.
Kinross, Lord (1977). The Ottoman Centuries. İstanbul: Sander Kitabevi. ISBN 0 224 01379 8.
Sakaoğlu, Necdet (1999). Bu Mülkün Sultanları. İstanbul: Oğlak Yayınları. ISBN 875 329 299 6. say. 63-72.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (2003). Büyük Osmanlı Tarihi Cilt I. Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Hakkında Bir Mukaddime İle Osmanlı Devleti'nin Kuruluşundan İstanbul'un Fethine Kadar. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları. ISBN 975-16-0011-1.
Shaw, Stanford J. (1976). History of the Ottoman Empire and Modern Turkey: Vo. 1 Empire of Gazis. Cambridge: Cambridge University Press. ISBN 0 521 29163 1. (İngilizce)
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.