Matbaanın, Avrupa'da kullanılmaya başlandığı tarihten 200 yıl sonra, ilk kez 1726'da Osmanlı Devleti'nde İbrahim Müteferrika vasıtasıyla kullanılmaya başlandığı kabul edilir.
Oysa, Osmanlı'nın ilk matbaa ile tanışması hiç de öyle değil. İlk matbaa Osmanlı'ya sanıldığının aksine ilk kez 1639 yılında getirildi. Matbaayı getiren de İbrahim Müteferrika değil Bünyamin Efendi idi. Ne var ki, Bünyamin Efendi'nin getirmiş olduğu matbaa, Osmanlı topraklarında hiç baskı yapma şansını bulamadı.
Siparişi 4. Murat verdi
İlk matbaa, 1639 yılında IV. Murat'ın emri ile Avrupa'dan özel siparişle getirildi. Fakat, o dönemlerde imparatorluğun başında büyük sıkıntılar olması matbaanın hiç kullanılmamasına sebep oldu. Hatta, gelmiş olan makinanın yine bu sebepten kullanılmasına izin verilmedi.
Bünyamin Efendi'nin getirdiği matbaanın hikayesine Anadolu Gazetesi'nin Hicri 1339 (Miladi 1920) Rebiülevvel tarihli bir sayısında geniş yer verilmiş. İlk matbaayı tarihte birçok eleştirilere maruz kalan IV. Murad'ın Avrupa'ya özel bir ticari elçi göndererek ısmarladığını yazan gazete, matbaanın ilginç hikayesini baştan sona okuyucularına da aktarıyor.
Bünyamin Efendi'nin getirmiş olduğu matbaanın hikayesi gerçekten parmak ısırtacak nitelikte. Asıl adı Benjamin olan ancak Müslüman olduktan sonra Bünyamin ismini alan Bünyamin Efendi, Sultan IV. Murad'ın emriyle Amsterdam'a matbaa almak için gönderiliyor. Bünyamin Efendi o dönemin en iyi üretimlerinden olan "ağaç matbaa"yı bin altın vererek satın alıyor ve deniz yolu ile getiriyor. Willem Janson Blaev imalatı olan matbaa, Osmanlı'nın İran ve Girit sorunlarının iyice alevlendiği bir dönemde Osmanlı topraklarına giriş yapıyor. Daha kötüsü, bu arada matbaayı ısmarlayan IV. Murad hayatını kaybediyor ve yerine Sultan İbrahim tahta geçiyor.
"Tiz bu ucube eritile!"
Zayıf bir kişiliği olan Sultan İbrahim döneminde Osmanlı'daki iç karışıklıklar da iyice artıyor. İşte bu esnada matbaa karşıtı bir grup araya giriyor ve matbaanın aleyhinde Sultan İbrahim'e kulis yapıyor. Sultan da bunun üzerine, kendinden önce büyük güçlüklerle getirtilen matbaanın eritilmesi için emir veriyor. Olay o kadar gariptir ki; matbaanın ahşap olduğu Sultan İbrahim'e aktarılmamıştır. Makina eritilmek için Saray'ın demircibaşına teslim edilince, demircibaşı ömründe ilk kez gördüğü bu acayip yapıyı tabiatıyla "eritemez", ama yakmaz da. Matbaayı 3 altına bir Yahudi'ye satar. Yahudi de üç altına aldığı matbaayı 50 altına Cenevizli bir tüccara devreder.
Cenevizli tüccar, matbaayı gemiyle İspanya'ya kadar götürür. Ancak, tüccar götürdüğü mallardan yüklü kazanç sağladığı için matbaayı indirmeye gerek görmez, gemide bırakır. Makinanın içinde bulunduğu gemi Amerika kıtasına doğru yola çıkar ve aylar sonra I. Manuel Rodriguez Adası'na varır. Burada erzak alınırken mat-baa yer kapladığı için kaptanın emriyle denize atılır. Ahşap olan matbaa yanında bir kutu hurufat (matbaa harfleri) ile birlikte kıyıya vurur. Tarih 1641'dir.
İstanbul'dan Atlas Okyanusu'na
Eski bir Papaz olan Jose Martinez kıyıda gezerken sandığı görür. Merakla açtığında kendisine garip gelen alet ve harflerle karşılaşır. Önce anlam veremez. Uzun bir incelemeden sonra, bu makinanın bir matbaa olduğunu anlar. Daha önceleri İncil basan Gutenberg'in makinası hakkında çok şey duymuş olan Martinez, matbaanın ne olduğunu bilmektedir. Fakat bu matbaa Gutenberg'inkinden daha gelişmiştir. Martinez makinayı berberlik yaptığı dükkanına taşır, yağlar, temizler. Geçmiş bilgilerini kullanarak yavaş yavaş ahşap matbaayı kullanma denemeleri yapar. Mürekkebi ve birkaç parça kağıdı tedarik eden Martinez, Uzak Doğu'ya giden ve orada kağıt yapımında çalışmış bir tayfadan kağıt yapımını da öğrenir. Kendi kendine kağıt imal eden Martinez'in ürettiği kağıtlar, Uzak Doğu'dakiler gibi kaliteli olmasa da, iş görmektedir.
Papaz, matbaada İncil basıp dağıttı
Martinez'in makineyi kıyıda buluşunun üzerinden bir yıl iki ay geçmişti. Din adamı olma özelliğini hiç yitirmeyen Martinez, adada bulunan halk için ürettiği kaba kağıtlara İncil'den mesajlar bastırarak dağıtıyordu. Martinez daha da ileriye giderek yaşadığı yerin sosyal olaylarını öyküler şeklinde yazıyor ve bunları mabaasında bastırarak kitaplaştırıyordu. Son zamanlarda adanın günlüğünü de tutup adaya gelen gemiler ve tayfaları hakkında bilgiler veren Martinez, 1643 yılında hayata veda etti.
Osmanlı Sultanı'nın özel siparişiyle İstanbul'a getirilen dönemin en iyi matbaası işte bu garip hikaye ile tarihe geçiyordu. Osmanlı'nın ısmarladığı matbaa uzun bir deniz yolculuğundan sonra Rodriguez Adası'nda Martinez isimli eski bir papazın eline geçmiş ve kullanılmıştı.
Müteferrika'dan önce getirildi
Anadolu Gazetesi'nde çıkan bu iddiaları Prof. Dr. Ahmet Akgündüz de doğruluyor ve Bünyamin Efendi'nin getirmiş olduğu matbaanın kullanılmamasının bir şanssızlık olduğunu belirterek; "Bünyamin Efendi'nin getirmiş olduğu matbaa maalesef kullanılmadı. Eğer kullanılsaydı Osmanlı belki gelişmelere daha çabuk ayak uyduracaktı. Ben bunu tarihi bir kayıp olarak değerlendiriyorum" diyor. Prof. Akgündüz matbaanın gecikmesiyle, Osmanlı'nın parçalanmasının bir paralellik arzettiğini de söylüyor.
Araştırmacı-Yazar Dr. Orhan Koloğlu ise, Osmanlı'da ilk matbaanın İbrahim Müteferrika'ya ait olmadığını belirterek; "Osmanlı matbaayı İbrahim Müteferrika'nın matbaasından önce tanıdı. 16. yüzyılın ortalarında ve 17. yüzyılın başlarında Yahudiler Osmanlı topraklarında matbaayı kullanıyorlardı. Ancak Fransızca harflerle basım yapıyorlardı. Dolayısıyla İbrahim Müteferrika'dan önce Osmanlı matbaayı çok iyi tanıyordu ve biliyordu. İbrahim Müteferrika'nın matbaasında 30 senede 20 kitap ancak basılmıştır. Anlatıldığı kadar ahım-şahım birşey değildi. Yine Osmanlı topraklarındaki Filistin'de Arap harfli (Osmanlıca) matbaalar Hıristiyan Araplar tarafından kullanılıyordu" şeklinde konuşuyor.
Dr. Koloğlu ise matbaanın gecikme sebebine de farklı bir yorum getiriyor: "Osmanlı'da matbaanın kullanımının gecikme sebebi söylenen şekli ile değildir. Osmanlı matbaa karşısında sanıldığı kadar yobaz değildi. Osmanlıda matbaa gerici ve çıkarcılar yüzünden değil, ekonomik bağımsızlık olmadığından ve ihtiyaç duyulmadığından kullanılmadı. Avrupa'da ise matbaa tüccarlar tarafından kullanılıyordu. Tüccarlar matbaalarda malların fiyatlarını, ülkelerin savaş durumunu, ürün taleplerini bastırıyorlardı. Dolayısıyla bir tüccar atılım yapmadan önce bu gazetelerdeki haberleri okumak zorundaydı. Para verip gazete alıyordu. Osmanlı'da ise böyle bir durum olmaması matbaanın geç kullanılmasına sebep olmuştur. Kitaplar, hattatların güzel yazılarıyla yazılıyordu. Matbaadan çıkan kitapların satılması için III. Murat bir irade bile yayınladı. Kur'an—ı Kerim basımları harfler yanlış olur gerekçesiyle istenmedi. Matbaanın Osmanlı'da ilk kullanım tarihi de 1726 değil, 1729'dur. Bu tarih bile kayıtlara doğru olarak geçmemiştir."
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.