Napolyon, Napolyon savaşları, Koalisyon savaşları, I. II. III. IV. V. Koalisyon savaşları, Napolyon savaşı
c. Napolyon Savaşları[1] Tüm Avrupa kıtasına siyasal birlik sağlamaya en çok yaklaşan ve hatta bu konuda Hitler'den daha başarılı olan Napolyon'dur. 1792'de Napolyon'dan önce başlayan ve 1814'te biten silahlı mücadeleyi, yüz yıl öncesinin İspanya Veraset Savaşları'ndan sonra bir başka "dünya savaşı" olarak değerlendirmek mümkündür. Çünkü mücadelenin bir bölümü şimdi bağımsızlık mücadelesi veren İspanya Amerikasını da etkilemiştir. Ancak, Napolyon savaşlarının çoğu kısa süreli savaşlar dizisidir. Burada savaşların kronolojisine ve ayrıntılarına girilecek değildir. Bu süre içinde, Fransız Devrimi'nin "saldırgan ve şımarık çocuğu" Avrupa'da tam bir fırtına gibi esmiş ve tutucu imparatorluk ve devletlerin karabasanı olmuştur. Milliyetçiliği ve Fransa'da uygulamadığı liberal düşünceleri silah zoruyla Avrupa'ya yaymak istemiştir. Zaferlerinin sonunda işgal ettiği ülkelere kardeşlerini kral olarak yetiştirerek, milliyetçilik ilkesine de ihanet etmiştir. Papanın da desteğiyle kendini Sezar değil, Şarlman gibi görmeye başlayacaktır. Üstelik, Avusturya sarayında Arşidüşes Marie Loisse ile evlenerek, başından beri istediği yeni bir dünyanın kurucusu yerine, eski dünyanın damadı olmuştur. Ayrıca bu evlilikle soylular arasına katılmış, sıradan bir yurttaşın imparator olması gibi belki de gurur duyulabilecek bir özelliğini de, kişisel "kompleksi" yüzünden yitirmiştir.
Napolyon'un bu Avrupa'da tek güç haline gelme yönündeki faaliyetlerine karşı Avusturya, Prusya, Rusya ve kıtada bir devletin üstün duruma geçip güç dengesini bozmasını istemeyen İngiltere, aralarında bir dizi koalisyon kurarak mücadeleye girişmişlerdir. Napolyon bu koalisyonlara karşı Avrupa kıtasında kazandığı zaferlerle bir "Kıta Sistemi" kurmayı amaçlamaktaydı. İngiltere bu sisteme deniz ablukasıyla yanıt vermiş ve kıta ile her türlü ticareti yasakladığı gibi, başka kıtalarla ticareti de engellemeye çalışmıştır. Böylece 20. yüzyıl savaşlarında çok kullanılacak bir mücadele kalıbı yaratılmış oldu. Her iki dünya savaşında da İngiltere, Almanya'ya karşı bu yolla mücadele edecektir.
Napolyon'un "Kıta Sistemi"nin, ne kadar parlak askeri zaferlerle kurulursa kurulsun, İngiltere'nin tartışmasız deniz üstünlüğüyle sağladığı deniz ablukasına uzun sürede dayanması olanaksızdı. Napolyon'un anılarında yazdığı gibi "Avrupa'nın siyasal kaderi bir fıçı şeker çevresinde dönmeye başlamıştı." Napolyon'un Avrupa'da işgal ettiği topraklarda yaşayanlar ve kendilerine bağlı olarak kurduğu krallıklar, el altından İngiltere ile iş yapmayı yeğlediler. Almanya'da ticaret çökmekteydi ve tüccarlar çok güç durumda kalmaya başlamışlardı. Üstelik Napolyon ne kadar çabalarsa çabalasın kara taşımacığı, hele 30 yıl kadar sonra ortaya çıkacak olan demiryolları olmadan, deniz taşımacılığı ile âşık atamadı. 1807'deki Tilsit Anlaşması'ndan beri Napolyon'un iyi ilişkiler sürdürdüğü Rus Çarı Alexander'ın ablukaya dayanamayıp Kıta Sistemi'nden çekilmesi, Napolyon için sonun başlangıcı oldu.
1812'de Napolyon 600.000 kişilik bir orduya Rusya üzerine yürüdü. Bunun nedeni, belki Çar'ın Kıta Sistemi'nden çekilmesine karşı duygusal bir tepki, belki Rusya'yı ele geçirdiğinde İngiltere'nin ablukayı kaldırıp barış yapacağı umudu, belki düşman bir Rusya'nın kıta Avrupa'sında kurulacak sisteme eninde sonunda saldıracağı tahmini, belki Avrasya steplerine egemen olarak İngiliz sömürgelerini kuzeyden vurmak düşüncesi, belki de bunların hepsinin bir birleşimiydi. Ama kesin olan, pek akıllıca bir hareket olmaması ve Napolyon'un sonunu vurgulamasıydı.
Napolyon'un ordusunun yarısı Fransız askerlerden oluşuyordu. Geriye kalanı Fransa'nın müttefiklerinden ve tabi ülke halklarından toparlanmıştı. Daha önce başlattığı İspanya kampanyası hala sürüyor ve en az 250.000 Fransız askerini orada tutuyordu.[2] Kış bastırmadan önce Polonya ve Batı Rusya'yı geçerek Moskova'ya girdi. Rus ordusu, ülkenin genişliğinden ve kışın koşullarından yararlanmak üzere önemli bir meydan savaşına girmemiş ve doğuya çekilmişti ve dimdik ayakta duruyordu. Napolyon Moskova'yı eline geçirmesine rağmen, 150.000 askerini yitirmiş bulunuyor, stratejik durumu tehlike arz ediyor ve Çar Alexander barışa bir türlü yanaşmıyordu. Kış beklenenden ılık geçmesine rağmen, kasım ayına kadar çekilmeyi düşünmedi. Çekildiği zaman ise bu, tarihin en büyük trajedilerinden biri oldu. Avrupa devletleri geri çekilen "muhteşem" Fransız ordusuna, sırtlanların leşin üstüne çullandıkları gibi saldırdılar. Fransız Devrimi'nin getirdiği yeni düzene ihanet etmiş bu despotu, kurtarıp canlandırdığı eski düzen şimdi mahvetmeye hazırdı ve öyle de yaptı. Paris'e döndüğünde 600.000 kişilik büyük ordudan geriye sadece 1500 kişi kalmıştı. 1814 yılındaki son askeri kampanyalarla Fransa işgal edildi ve Napolyon Elbe Adası'na sürüldü. Napolyon, Avrupa'ya yeniden çekidüzen vermek için toplanan Viyana Kongresi sırasında kaçarak yeniden, Fransa'nın başına geçecek ama Waterloo'da 1815 yılında İngiltere'ye yenilerek, bu kez 1825 yılında kanserden öleceği St. Helena adasına sürülecektir.
Napolyon iktidar hırsıyla yanan bir fırsatçıydı ve aradığı fırsatlar da çıkmıştı. Zamanında Avrupa'da at oynatan güçleri ve ne istediklerini çok iyi anlamıştı. Fransa'daki devrimci heves, iktidara oynamaya başladığı zaman çoktan sönmüştü ve iyi bir örgütlenme bilgisi olan ve sevilen bir askerin iktidarı ele geçirmesi işten bile değildi. İktidara geçtikten sonra, devrimin kalıcı sonuçlarını kendi denetimi altında güçlendirdi, aşırı yönlerini ise bastırdı. Böylece Fransız Devrimi'nin hem mirasçısı hem de yumuşatıcısı oldu. İşin aslına bakılırsa, Fransız Devrimi'nin özü, insana ve gücüne sarsılmaz bir inançtı. Ama Napolyon böyle bir inanca yalnız kendisi için sahipti. Fransız Devrimi'nin insanı ve Napolyon dünyayı yalnız irade ile alt edebileceğini sandı ve yanıldı. Napolyon, her zaman olanaksızı istedi; çoğu kez elde etti, edemediği zaman da yıkıldı. Napolyon efsanesinin özü buydu. O, gerçekten kaçanların, gerçekten hoşlanmayanların ve ufak Fransa'ya inanmayanların kahramanıdır; yaşam boyutlarının üstüne çıkarılan insanların en güzel örneğidir. Sonu, yıkılan bir sistem kuran, sıcak bir adada son günlerini geçiren yalnız ve hasta bir adamdır.
[1] Bu savaşlar ve Napolyon'a karşı kurulan bir dizi koalisyon hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz. Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih, 1789-1914, İş Bankası Yayınları, ss. 42-69, 1961.
[2] İlerde görüleceği gibi, Napolyon'un İspanya'ya girişi, İspanya hükümetinin Latin Amerika sömürgeleri üzerindeki denetimini gevşetmiş ve bölge ülkelerinin bağımsızlık yolunu açmıştı.
Not: Bu ilgili makale Oral Sander'in "Siyasi Tarih ilkçağlardan 1918'e" adlı eserinden yararlanıp yazılmıştır.
Siyasi Tarih'in Tüm Konuları İçin >> Siyasi Tarih << Sayfasına Bakmanızı Öneriyoruz.
Ek Bilgi: Napolyon Savaşları Napolyon Savaşları, Fransız Devrim Savaşları'nın ardından Napolyon önderliğindeki Fransa ile Avrupa'nın diğer güçlü devletlerinin oluşturduğu koalisyon arasında gerçekleşen savaş dönemi. Başlangıç tarihinin hangi yıl olduğuna dair tarihçiler ve araştırmacılar arasında fikir birliği yoktur. 1800-1815 yılları arasında[1], yaklaşık 15 sene sürmüştür.
Napolyon Savaşları, Fransız Devrimi'nin ardından, monarşiye karşı fikirlerin ve siyasal etkinliklerin Avrupa'nın bütününe yayılmasını engellemeye çalışan Fransa dışındaki devletlerin oluşturduğu Koalisyon güçleriyle Fransız Devrim Orduları arasında Napolyon'un siyasi ve askeri liderliği altında sürmüş çatışmalardır.
Devrim sonrası Fransız Ordusunun yapısal özellikleri
Fransız Devrimi'nin hemen ardından yeniden şekillenen Fransız ordusunun yapısal özellikleri, 18. yüzyılın diğer Avrupa ordularının yapısal özelliklerinden çok belirgin farklılıklar göstermiştir. Bu yapısal farklılıklar özellikle Napolyon Savaşları sırasında Fransız ordularının elde ettikleri başarılarda büyük ölçüde pay sahibidir. Kuşkusuz ki Napolyon'un parlak askeri becerisinin de etkisi büyük olmuştur.
Bu farklı yapısal özellikleri şu başlıklar altından irdelemek olanaklıdır.
18. yüzyıl ordularını oluşturan askerler, serflerden oluşan, zorla silah altına alınmış, ölmemek için öldürmek zorunda kalan insanlardır. Bir sorumluluk, bir ideal uğruna değil, zorunlu oldukları için savaşırlar. Bu askerlerden oluşan birlikler, dağılma eğilimi gösterirler. Yanaşık düzen savaşa sürülmeleri ve sıkı bir disiplin altında tutulmaları gerekir. Bu ise, birliklerin hareket yeteneğini ciddi biçimde sınırlayacaktır.
Oysa Fransız ordusundaki askerler, her ne kadar "zorunlu askerlik" dolayısıyla silah altına alınmış olsalar da, özgür yurttaşlardır. Bu insanlar, ulus devletinin yurttaşlarıdır, yurttaş-ordunun askerleridir. Bir ulus devletin yurttaşı olmanın sorumluluğuyla, bir ideal uğruna savaşırlar. Sıkı bir disiplin altına rahatlıkla girebilirler, eğilimleri bu yöndedir.
Askerlerin bu eğilimleri, komutanların birliklerini sevk ve idare tarzını kökten değiştirmektedir. Onlara çok daha geniş bir alanda inisiyatif kullanma olanağı vermektedir. Napolyon ordularının başarılarının nedenlerinden biri de Napolyon'un generallerinin geniş inisiyatifleri olmasıdır.
Fransız Devrimi öncesinde, tüm Avrupa monarşilerinde olduğu gibi Fransız Ordusu'ndaki subaylar da aristokrat ailelerin tekelindeydi. Ancak ihtilal sırasında aristokrasi tasfiye edildiği için halktan insanların subay atanması zorunlu olmuştur. Bunun sonucunda Fransız Devrim Ordusu'nun subay kadrosu, genç, yeteneğe göre terfi eden, dinamik unsurlardan oluşmuştur.
Fransız Devrimi Ordusu'ndaki düzenlemelerle tümenler halinde yapılandırılmıştır. Tüm askeri sınıfları bünyesinde barındıran, bağımsız, herhangi bir operasyonu ya da manevrayı bağımsız olarak gerçekleştirebilecek birimler olan tümenler, kolordular düzeyinde birleştirilmişti.
Özellikle Napolyon orduları, Napolyon'un izlediği yöntem gereği, ağırlıklı olarak "yerinde ikmal" ilkesiyle hareket eden ordulardır. Napolyon, ordularının ikmal meselesini, uzun ikmal kollarına değil, istila edilen topraklardaki kaynaklara dayandırmıştır. Bu tutum, orduların manevralarını, ikmal olanaklarının sınırlayıcı baskısından kurtarmış, daha hızlı manevra yapabilir hale getirmiştir.
Lakin bu durum ancak, Avrupa'nın verimli ve yoğun nüfus barındıran bölgelerinde başarılı olmuştur. Yerinde ikmal olanaklarının son derece kısıtlı olduğu Mısır, İspanya ve Rusya'da ise geri tepmiştir. Özellikle Rusya'da durum daha da vahim bir hal almıştır. Rus ordusu, II. Dünya Savaşı'nda da uygulanan "yanmış toprak" taktiğini uygulamış, çekilirken Napolyon ordularının kullanabileceği her şeyi ya beraberinde götürmüş ya da yerinde imha etmiştir.
Napolyon ordularında hızlı manevra ve yürüyüş hızı konusunda etkin olan bir başka unsur da subay kadrosunun asillerden oluşmamasıdır. Asiller, kendilerine son derece rahat bir ortam sağlayacak tüm ağırlıklarıyla birlikte hareket ederler. Ağırlıklarını taşıyan atlı arabalar, ordunun hızını düşürür. Özellikle zor arazi ve yol koşullarında bu durum daha da belirgin bir etki yaratır. Askerler yol kenarında bekler, öncelik tanınan aristokrat subayların ağırlıklarıyla yüklü arabalar yolu kullanır. Oysa Fransız ordularında öncelik piyadenindir, asker yoldan yürür, subay yolun dışından atının üstünde yolculuk eder.
Sonuç olarak 18. yüzyıl Avrupa ordularında standart yürüyüş hızı dakikada 70 adımken, Fransız Devrimi ordularında dakikada 120 adımdır.
1776 yılında Topçu Genel Müfettişi olan Gribeauval, Fransız Devrimi Ordusu'nun topçu unsurlarında önemli düzenlemeler yapmıştır. Orduda kullanılan top çapları standartlaştırılmış, ilave olarak havanların kullanılmasına geçilmiş ve top arabalarında yapılan geliştirmelerle topçu bataryalarına hareketlilik kazandırılmıştır. Bu düzenlemelerle Fransız Devrimi Ordusu, yüksek atış gücüne sahip ve hareketli topçu bataryalarıyla savaş alanına hakim olabilmiştir.
Napolyon'un stratejik ve taktik özgünlüğü
Hemen hemen bütün tarihçiler ve araştırmacılar, Napolyon'un askeri alanda belirgin bir teorisi olmadığı görüşünde birleşirler. Napolyon'un askeri başarıları, sağlam bir askeri teorik yaklaşım çerçevesinde hazırlanmış planlara değil, savaş alanındaki hareket tarzına bağlanır.
Her şeyden önce Napolyon hep saldırı savaşları vermiştir. Teorik olarak bir saldırı için, bir temel plan ve alternatif planlar hazırlanması gerekir. Ancak, Napolyon'un savaş planları yoktur. Napolyon, kolordularını birbirleriyle bağlantıları kopmayacak ölçüde araziye yayarak ilerler. Böylece rakibini, onu karşılayabilmek için yayılmaya zorlar. Bu yayılma, önceden planlanmış savaş düzeninin o anda değiştirilmesini gerektirdiği için düzensiz olmak zorundadır. Napolyon, savaş alanını rahatlıkla gözleyebileceği bir noktadadır ve düşmanının yayılmasını izler. Belirli bir anda, belirli bir bölge civarındaki birliklerini hızla, belirli bir bölgeye yönelik olarak taarruza kaldırır. Bu nokta, düşmanın kritik "bağlantı noktası"dır. Eğer bu bağlantı noktasına yönelen taarruz başarılı olursa, düşman cephesi yarılmış olur. Eğer başarısız olursa, zaten yaygın durumdaki kolorduları ona, alternatif bir plan için esneklik sağlar.
Bütün bunlar, birliklerini zaafa uğratmayacak biçimde yaymasına ve savaş alanını çok iyi izlemesine bağlıdır. O anın koşullarına uygun olarak birliklerini toplayıp bir "siklet merkezi" oluşturması bu sayede olur.
"Koalisyon" Savaşları Öncesi Gelişmeler
Fransa, 1792 de Avusturya ve Prusya'ya savaş ilan etmiştir. Fransa topraklarında ilerleyen Avusturya-Prusya birleşik ordusu, 20 Eylül 1792 de Valmy yakınlarında durdurulmuştur. İlerleyen Fransız kuvvetleri 1792 yılının Kasım ayı sonlarına bugünkü Belçika ve Lüksembourg topraklarını işgal etmiştir. 1793 yılı başında, Avusturya, Prusya, İngiltere ve İspanya, Fransa'ya karşı I. Koalisyonu oluşturmuşlardır.
1795 yılına gelindiğinde Fransa, Ren'den Pirenelere kadar genişlemiş sınırlara ulaşmıştır. Ayrıca 11 yıllık bir dönem için Prusya Koalisyon'dan ayrılmıştır. Daha sonra Napolyon, İtalya Seferi sonunda Avusturya'yı Campo Formio antlaşmasını imzalamak zorunda bırakmıştır.
I. Koalisyon Savaşı
I. Koalisyon, 1796 yılında I. Fransa Cumhuriyeti'ne karşı, İngiltere, Avusturya, Prusya, Sicilya ve bir İtalya devleti olan Piemonte tarafından oluşturulan ilk karşı cephedir.
1796 yılında Alpler ordusunun başkomutanlığına atanan Napolyon, yetersiz donatılmış ve her türlü ikmal malzemesi açısından ihmal edilmiş olan bu orduyu kısa süre içinde savaşabilecek bir duruma getirmiştir. Aslında Napolyon'un İtalya Seferi için emrine verilmiş olan ordu, bu çapta bir harekat için yetersiz bir askeri güçtür. Emrindeki üst rütbeli subaylar, kendisi gibi Fransız Devrimi sonrasında hızla terfi etmiş, ama deneyimsiz subaylardır. Hızlı terfi etmelerinde, savaş alanlarında gösterdikleri beceri ve yeteneğin payı büyüktür ama, bu çapta birliklere komuta etmeleri, yeni bir deneyim olacaktır. İtalya Seferi'nde Napolyon'un kurmayları, daha sonraki savaşlarda da birlikte çarpışacağı subaylardır, Murat, Junot, Berthier, Massena gibi.
Öte yandan İtalya Seferi için Napolyon'un emrine verilen ordu, 30 bin mevcutlu bir ordudur. Oysa karşısında 70 bin mevcutlu bir Piemonte ve 50 bin mevcutlu bir Avusturya ordusu vardır.
Napolyon, 12 Nisan 1796 tarihinde Alpleri aşarak Kuzey İtalya'ya saldırıya geçti. Avusturya ve Piemode ordularını ard arda yenilgiye uğrattıktan sonra Ocak 1797 de İtalya'daki Avusturya askeri varlığını püskürterek Viyana üzerine yürüdü. Napolyon, Kuzey İtalya'da, ikmal merkezlerine aşırı derecede bağımlı, hızlı hareket yeteneği gösteremeyen, dağınık Koalisyon kuvvetleri karşısında, hızlı manevralarıyla, "yerinde ikmal" prensibiyle, topçu bataryalarıyla savaş alanına hakim olabilmesiyle parlak başarılar sağlamıştır.
Avusturya'nın ateşkes istemesi üzerine Campo Formio'da barış görüşmelerine başlanmıştır. Ancak görüşmeler uzamış, antlaşma 17 Ekim 1797 tarihinde imzalanmıştır. Bu antlaşma, I. Koalisyon'un da sonu olmuştur. Fransa'ya ise sadece Kuzey İtalya'da değil, antlaşma koşulları gereği Hollanda'da da toprak sağlamıştır. Özellikle Kuzey İtalya'daki kazanımlar önemlidir. Venedik kontrolündeki Ege adaları ve Venedik donanması Napolyon'a geçmiştir.
Napolyon, İtalya Seferi'nde, "yerinde ikmal" prensibini izleyerek Direktuvar yönetimine -zaten mali durum hiç iyi değildir- fazlaca bir yük olmadığı gibi, bölgeden topladığı ağır vergilerle de önemli ölçüde bir mali kaynak yaratmıştır. Böylece hem askeri hem de politik olarak sivrilmesini sağlamıştır.
Mısır Seferi
1 Temmuz'da İskenderiye limanında Mısır topraklarına çıkan Fransız Ordusu Piramitler Savaşı'nda Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratmıştır.
Nelson komutasındaki İngiliz donanması 1 Ağustos 1798 tarihinde Fransız donanmasını Abukir koyunda demirlemiş halde saptamıştır. Aynı tarihte gerçekleşen Abukir Deniz Savaşı'nda İngiliz donanması parlak bir zafer kazanmış, Fransız donanmasını imha etmiştir.
Napolyon, Abukir Deniz Savaşı'nın ardından Kahire'ye ilerlemiştir. Napolyon'un Fransa ile tek bağlantısı olan donanmanın bu şekilde imha edilmesi, onu zor duruma düşürmüştür. Ordularını Filistin yönünde yürüyüşe kaldırarak Osmanlı Devleti üzerine yürümüştür. 18 Mart 1799 tarihinde küçük bir liman kenti olan Akka kalesi önlerine gelen Fransız orduları, Nizam-ı Cedit ordusu karşısında, Akka savunmasında bir gedik açamamıştır. Napolyon, 21 Mayıs tarihinde kuşatmayı kaldırıp Kahire'ye çekilmiştir. Kısa bir süre sonra da Ordusunu Mısır'da bırakarak Fransa'ya dönmüştür.
II. Koalisyon Savaşı
II. Koalisyon, İngiltere, Rusya, Osmanlı İmparatorluğu, Napoli, Portekiz ve Avusturya ittifakıyla oluşturulmuştur. Başlarda başarılı sonuçlar elde ettilerse de ortak bir strateji izleyemediler ve koalisyon başarılı olamadı.
9 Kasım 1799 tarihinde Birinci Konsül olan Napolyon, Kuzey İtalya'daki Fransız varlığını tehdit eden Avusturya ve Rus ordularına karşı harekata geçmiştir. II. Koalisyon'un bu bölgedeki kuvvetlerinin ikmal hatlarını kesmek için Milano yönünde ilerlemiş ancak ondan önce Cenova'yı ele geçirerek bu bölgede yığınak yapan Koalisyon güçleriyle 14 Haziran 1800 tarihinde çatışmak zorunda kalmıştır. Napolyon, Marengo Savaşı olarak tarihe geçen bu savaşta, gün içinde savaşı kaybetmiştir ama, generallerinden Desaix komutasındaki bir kolordunun tam zamanında yetişmesiyle günü zaferle kapatmıştır.
Napolyon bu savaşın ardından Rus birliklerini kuşatma altında tutarak Avusturya ordusuna saldırmıştır.
Alexandr Suvorov komutasındaki Rus birlikler, kuşatmayı yarıp Alplerdeki sarp geçitleri kullanarak çekilmişlerdir. Bu başarılı çekilme Suvorov'u tarihin en başarılı komutanlarından biri haline getirecektir.
Hohenlinden Savaşı'nda -3 Aralık- Avusturya ordusunun uğradığı yenilgi ardından 9 Şubat 1801 tarihinde imzalanan Luneville Antlaşmasıyla Avusturya, İtalya, Hollanda ve İsveç, Fransız hegemonyasını kabul etmişlerdir. Bu antlaşma II. Koalisyonun sonu olmuş ve İngiltere'yi yalnız bırakmıştır.
III. Koalisyon Savaşı
1804 yılında imparator olan Napolyon, bütün bu koalisyon oluşturmalarda asıl dinamonun İngiltere olduğunu gayet iyi bilmektedir. Büyük bir donanma ve güçlü bir ordu oluşturarak İngiltere'yi istila etmek ve sorunu çözmeyi planlamaktadır.
Napolyon bu planı ertelemek zorunda kalacaktır çünkü, 1805 yılında Fransa'ya karşı bir ittifak daha kurulmuştur. III. Koalisyon, İngiltere Avusturya, İsveç, Rusya ve Sicilya Krallığı arasında oluşmuştur.
Ancak Fransız donanması, Lord Nelson komutasındaki İngiliz donanması karşısında Trafalgar Savaşı'nda ağır bir yenilgiye uğramıştır. Bu sırada Napolyon'un 180 bin kişilik ordusu, Manş kıyılarında toplamış, İngiltere'nin istilası için hazırlık yapmaktadır. Donanmanın yenilgiye uğraması, İngiltere'nin istila planlarını da suya düşürmüştür. Napolyon, III. Koalisyon'u, kıta Avrupası'nda yenmek zorundadır artık.
Koalisyon, Avusturya ve Rus ordularının birlikte Fransa'ya saldırması yönünde bir plan yapmıştır, ancak Avusturya komutanı Rus ordularını beklemeden saldırıya geçmiştir. Manş kıyılarındaki ordusunu toplayan Napolyon, çok hızlı bir şekilde Bavyera'ya ilerlemiş ve Avusturya ordusunun geri bağlantısını kesecek bir manevra yapmıştır. 22 Ekim 1805 tarihinde Avusturya ordusu 60 bin asker ve 120 topla teslim olmak zorunda kalmıştır. Napolyon'un bu manevrası, düşmanın doğrudan cephesine bir saldırıya girişmek yerine, geri bağlantısını kesmeye dayanan, tam anlamıyla bir Dolaylı tutum stratejisidir. Sonuçta, büyük çaplı bir çatışmaya girmeden ve önemli bir kayba uğramadan Avusturya ordusunun savaşma azim ve gücünü kırmıştır.
Ulm Savaşı parlak bir zaferle sonuçlanmıştır ama Napolyon açısından durum halen kritiktir. Avusturya'nın diğer ordusuyla Rus ordusu batıya doğru ilerlemektedir ve bir İtalyan ordusu da güneyden yaklaşmaktadır. Napolyon, iki kuvvetin birleşmesine fırsat vermeyecek bir şekilde hızla doğuya ilerler ve Avusturya - Rus kuvvetlerinin karşısına Austerlitz'de çıkmıştır. "Üç İmparator Muharebesi" olarak da bilinen 2 Aralık 1805 tarihli Austerlitz Savaşı da Napolyon'un zaferiyle sonuçlanmıştır. Rus ve Avusturya kayıpları, ölü, yaralı ve kaçak olarak toplam 27 bin iken Fransız kayıpları 9 bindir. Ayrıca Fransız ordusu 180 top ele geçirmiştir.
Her iki savaşta iki ordusunu kaybeden Avusturya savaştan çekilmek zorunda kalmıştır. 22 Aralık 1805 de Avusturya ile Fransa arasında Pressburg Antlaşması imzalanmıştır. Çar I. Aleksandr ve General Mikhail Kutuzov yönetimindeki Rus ordusu ise geri çekilmiştir.
IV. Koalisyon Savaşı
IV. Koalisyon Prusya, Rusya, Saksonya, İsveç ve İngiltere arasında oluşturulmuştur.
1806 yılının ortalarında, İngiltere, Prusya, İsveç, Rusya ve Saksonya arasında yeni bir koalisyon, IV. Koalisyon oluşturulmuştur. Napolyon, Rus orduları ulaşmadan Prusya ordularına taarruza geçmiştir. 14 Ekim 1806 tarihinde Jena'da bir Prusya ordusunu bozguna uğratmıştır. aynı gün Mareşal Davout komutasındaki bir başka Fransız ordusu da diğer bir Prusya ordusunu yenilgiye uğratmıştır. Her iki Fransız ordusu da Napolyon'un komutasında dağılan Prusya birliklerini Berlin'e kadar izleyerek yeniden toparlanmalarına fırsat vermemiştir. Fransız ordularının kayıpları 8 bin iken Prusya kayıpları 25 bin kadardır.
Daha sonra ilerleyen Rus ordularını karşılayan Napolyon, 7-8 Şubat 1807 tarihinde Eylau Savaşı'nda, 14 Haziran 1807 tarihinde de Friedland Savaşı'nda yenilgiye uğrattı. Bu savaşların ardından Rusya'yla 7 Temmuz 1807 tarihinde yapılan Tilsit Antlaşması ile Rusya da savaştan çekilmiş oldu.
V. Koalisyon
V. Koalisyon, Avusturya ve İngiltere arasında 1809 yılı başlarında oluşturulmuştur.
10 Nisan-14 Ekim 1809 tarihleri arasında gerçekleşen V. Koalisyon Savaşı, Napolyon savaşlarının içinde en kanlı ve geniş çaplı olanlarıdır.
Arşidük Charles komutasındaki Avusturya ordusu 10 Nisan 1809 tarihinde Bavyera'ya saldırmıştır. Karşılıklı manevralar ve iki çatışmanın ardından V. Koalisyon Savaşı'nın ilk sert muharebesi gerçekleşmiştir. Napolyon kuvvetlerinin Aspern ve Essling kasabaları arasındaki Danube nehir geçişinde (köprübaşı) gerçekleşen Aspern-Essling Savaşı, 21 Mayıs 1809 günü, öğleden hemen sonra başlamış ve iki gün sürmüştür. İkinci gün, Napolyon'un Avusturya kuvvetlerinin merkezine karşı giriştiği güçlü saldırı, Avusturya hatlarını yarmıştı. Ancak savaşı hemen hemen kazanmışlarken Arşidük Charles'in son yedeklerini bizzat komuta ederek, cesaretle giriştiği saldırı durumu kurtarmıştır. Napolyon, köprübaşını kaybetmiş ve sonuç alamayacağı açıkça belli olan savaş alanından birliklerini çekmiştir.
5 Temmuz 1809 tarihinde başlayan ve yine iki gün süren Wagram Savaşı ise Fransız ordularının zaferiyle sonuçlanmıştır.
14 Ekim 1809 günü imzalanan Viyana Anlaşması ile V. Koalisyon da fiilen sona ermiş oldu.
Rusya Seferi
Rusya, V. Koalisyon'da yer almamıştır. Tiltis Antlaşması'nın sonucudur bu. İngiltere'nin uyguladığı deniz ablukası Rus ekonomisi için de ciddi sonuçlar yaratmaktadır. Rusya'nın Tiltis Antlaşması'nı yok sayarak taraf değiştirmesinde bu ekonomik sıkıntıların etkisi olmuştur.Rusya'nın savaşa girmesiyle savaşın seyri değişmiş, yenilmez olarak nitelendirdikleri Napolyon Orduları yenilgiye uğratılmıştır.
Napolyon'un Rusya Seferi'ne katılan ordunun mevcudu konusunda, farklı kaynaklarda, farklı rakamlar verilmektedir. Esasen, Rusya Seferi'ne çıkan Fransız ordusu, tarihin o güne kadar gördüğü en kalabalık ordudur. Yarıya yakını Fransız askerlerinden oluşmaktadır, diğerleri Fransa'ya tabi ülkelerin askerleridir.
7 Eylül 1812 günü gerçekleşen Borodino Savaşı, Moskova'nın yaklaşık 110 km. batısında, Moskova nehri üstündeki köprübaşında yapılmıştır. Napolyon Ordularını durdurmayı başarmakla birlikte Rus Ordusu'nun kayıpları, mevzileri uzun süre elde tutabilecek durumda değildir. Kutuzov, geri çekilme kararı verir. Hiç bir askeri direnişle karşılaşmadan Moskova'ya giren Napolyon, Rus Çarı'nın bir barış antlaşmasına yanaşmaması, Rus Ordusu'nun imha edilmemiş olması ve kış şartlarında ordusunun ikmalinin neredeyse olanaksız hale gelmesi dolayısıyla Rus topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ordusunun büyük bir bölümünü bu geri çekilme sırasında kaybetmiştir. Rus Ordusu, onları sürekli olarak izlemiş ve yıpratmıştır.
Paris'e dönen Napolyon, ilerleyen Rus birliklerini Polonya topraklarında karşılamak için yeni bir ordu düzenlemiştir. 2 Mayıs 1813 tarihinde Lützen Savaşı'nda ve 20 Mayıs 1813 tarihinde Bautzen Savaşlarında Rus ordularının ilerleyişini durdurmayı başarmıştır.
Bu tarihlerde Koalisyon güçleri, "Trachenburg Planı" olarak bilinen bir strateji izlemeye karar vermişlerdir. Bu stratejiye göre daha küçük çaplı Fransız birlikleriyle savaşılacak, Napolyon'un yeterince yıpranması sağlanmadan onun komuta ettiği ordularla çatışmaya girmekten kaçınılacaktır.
1813 yılının Ağustos ayında Dresden Savaşı'nda başarı kazanan Napolyon, bu başarısının sonuçlarını geliştirememiştir.
Leipzig Savaşı, 16-19 Eylül 1813 tarihlerinde gerçekleşen, tarihte "Ulusların Savaşı" olarak da bilinen bir savaş olmuştur. Napolyon'un 195 bin kişilik ordusu, Koalisyon güçlerinin 365 bin kişilik ordusu karşısında tutunamamıştır. Napolyon, dört kolorduyu ve Alman prenslerinin desteğini yitirerek savaş alanından çekilmek zorunda kalmıştır.
Koalisyon Güçleri Paris'te
Ağırlıklı olarak Rus ve Prusya kuvvetlerinden oluşan koalisyon kuvvetleri Fransa'nın doğu sınırlarını aştıklarında, Wellingon komutasındaki İngiliz kuvvetleri de Pirene dağlarını aşarak Fransa topraklarında ilerlemeye başlamışlardır.
6 Nisan 1814 günü tahttan çekilen Napolyon, Elba adasına sürgüne gönderildi.
Sonuçları
Napolyon Savaşları tarihte görülmüş büyük bir savaştır. Savaşta ~Fransa ve Müttefikleri 1.000.000 ölü, ~Rusya 400.000 ölü, ~Prusya 200.000 ölü, ~Avusturya 300.000 ölü, ~İspanya 300.000 ölü ~Birleşik Krallık 311.806 ölü olmak üzere 2.511.806 asker ve toplam 1 milyon sivil de dahil edilirse 3.511.806 kişi hayatını kaybetmiştir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.