Ç. 1830 VE 1848 DEVRİMLERİ 1. Ekonomik ve Toplumsal Ortam 1789 Fransız Devrimi'nin doğrudan sonucu olan liberal milliyetçi düşünceler, Napolyon'un öteki Avrupa devletleriyle savaşları ve işgalleri ile hemen hemen tüm Avrupa'ya taşınmıştır. O kadar ki, bu düşüncelerden etkilenmeyen hiçbir Avrupa ülkesi kalmamıştır demek, yanlış bir gözlem olmayacaktır. Fransa'daki devrim, bazen eski siyasal sistemleri yıkan, bazen işgal ve savaşa yol açan ve bazen de daha verimli toplumsal ve siyasal kurumların kurulmasını sağlayan dirlik ve patlayıcı güçleri Avrupa sahnesine sokmuştur. Bunlara karşı mücadelede, Avrupa2nın liberalizm ve milliyetçilik kokan yeni havasını anlamayan ya da anlamak istemeyen yöneticiler, ilk aşamada Napolyon'u yendiler ve 1815 Viyana Kongresi kararlarıyla eski düzeni sürdürmeye çalıştılar.
Ancak Viyana Kongresi'nden sonra, Avrupa sahnesine değişiklik getiren yeni güçlerle -endüstri devrimi, liberalizm ve milliyetçilik- süreklilik güçlerinin -monarşi, kilise ve feodalizm- çatışması, Avrupa'ya Fransa'dan başlamak üzere bir dizi devrim daha getirecektir.
1830 yılındaki liberal nitelikte ayaklanmaları daha iyi anlayabilmek için, dönemin ekonomik ve toplumsal yaşamını, kısa da olsa belirtmekte yarar var. Teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan yeni buluşların üretime uygulanmasıyla Batı Avrupa'da makineleşmiş endüstri dönemi başlamıştı. 1830'lara gelindiğinde bu ekonomik değişikliğin en önemli toplumsal ve siyasal sonucu, imalat, iş ve ticaretle uğraşanların sayı, zenginlik ve etkinliklerinin güçlenmesi arasında doğrudan bir bağ kurulabilir. Zenginleşen ve etkinliğini artıran burjuva, kendi çıkarlarını daha uygun bir politika ve kendi görüşlerine uygun bir hükümet biçimi doğrultusunda çalışmaya başlamıştı. Ancak, şimdi bu süreç içinde, yeni makineleri çalıştırmak için yetişmiş, üstün nitelikte işçi gerekmemekte, fazla ücret istemeyen kadın ve çocuklar işe alınmaktaydı. Böylece, 19. yüzyılda işçi piyasasının niteliği değişti. Kentler işçi aileleriyle doldu; fazla çalışma saatleri ve az ücret yeni ve büyük toplumsal sorunlar ortaya çıkardı. Rakip firmalarla acı rekabet yüzünden işveren, etkili yasaların da bulunmamasıyla, çalışma saatlerini uzatıyor ve ücretleri düşük düzeylere indiriyordu. Hemen hemen her Avrupa ülkesinde, mevcut rejimlerin yetersizliğe karşı bir yandan işveren ve öte yandan işçinin hoşnutsuzluğu bir dizi devrime yol açtı.
Bu durumda yöneticiler iki tehlike karşısında kaldılar: orta sınıf ve işçi sınıfı. İkincisinin kesin, köklü ve kendilerine göre aşırı isteklerinden daha çok korkan yöneticiler, genel olarak orta sınıfa ödün vererek, onların desteğini sağlamak yoluna gittiler. Fransa'da 1830 Devrimi'nden sonra Fransız Kralı olan ve 1848 yılına kadar iktidarda kalan Louis Philippe bu yolu denemiştir.
Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak, Avrupa'da Fransız Devrimi ile hızlanan liberal akım, temelde, halkın egemenliğinden çok, parlamenter kuruluşların egemenliğini savunmuştur ve bu açıdan bugünkü demokrasi anlayışından farklıdır. Yalnız Fransa'da değil, tüm Avrupa ülkelerinde liberaller, hemen hemen tüm 19. yüzyıl boyunca, seçme hakkının mal ve mülk sahibi yurttaşları içine alacak biçimde sınırlandırılmasını, bunlara sahip olmayanlara bu hakkın verilmemesini savunmuşlardır. Kurmaya çalıştıkları düzen, meclis gibi parlamenter kurumların egemen olduğu düzendir. Ayrıca, yine bugünkü demokrasiden farklı olarak, eşitlikten çok özgürlüğün savunuculuğunu yapmışlardır. Kısaca, mutlak monarşiye karşı siyaset, ekonomi ve din alanlarında özgürlük, liberalizm asıl amacı haline gelmiştir. Gerek 1789 ve gerekse şimdi ele alınacak olan 1830 ve 1848 devrimleri bu temel anlayışın ışığı altında değerlendirilmelidir.
Not: Bu ilgili makale Oral Sander'in "Siyasi Tarih ilkçağlardan 1918'e" adlı eserinden yararlanıp yazılmıştır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.