İslam Sanatı, İslam dininin ortaya çıkıp yayılmaya başlamasından, günümüze kadar İslam ülkelerinde oluşup gelişen tüm sanat dallarının ortak adıdır. Önce Arabistan'da doğan, daha sonra Mısır, Suriye, Mezopotamya, İran, Anadolu, Kuzey Afrika, İspanya, Hindistan ve Çin gibi çok geniş bir bölgeye yayılan İslam dini, bu yörelerin sanatlarından da etkilenerek yeni bir sanat anlayışının doğmasına yol açtı. Bu nedenle İslam sanatları, her ülkede aynı biçimde, aynı özellikler taşıyarak gelişmedi. Her ülkenin sanat değerleriyle karışarak yeni ve zengin bir sanat bileşimi yarattı.
İslam sanatı, İslam dininin yayıldığı ülkelerde mimarlık, ağaç ve fildişi oymacılığı, seramik, madencilik, cam sanatı, dokuma, minyatür, süsleme, hat (yazı) sanatı, ciltçilik ve halıcılık gibi alanlarda kendini gösterdi ya da kendine özgü sanat alanları yarattı.
İslam sanatının ilk temsilcisi olan Araplar, sanat gelenekleri pek olmamasına karşın, fethettikleri ülkelerin sanatından esinlenerek yeni yapıtlar ortaya koydular. Örneğin Roma, Helenistik ve Hıristiyan sanat yapıtlarının yoğun olarak bulunduğu Şam'da Emeviler bütün bu sanatların kalıntılarından çok yararlandılar.
İslam ülkelerinde sürekliliği olan en güçlü sanat dalı dinsel mimarlıktır. Dinsel mimarlık yapıtları cami, mescit, medrese, türbe, tekke, zaviye gibi yapılardır. İslam ülkelerinde dindışı mimarlığın da önemli özellikleri vardı. Han, kervansaray, çarşı, hamam, imaret, bedesten, köşk, saray, köprü gibi dindışı mimarlık yapıtlarında İslam ülkelerine özgü bir üslup doğdu ve gelişti. Ayrıca kale, sur gibi askeri yapılar da İslam mimarlığının önemli yapıtlarındandır.
İslam sanatının kendini en çok belli ettiği yapılar camilerdir. Cami, her İslam ülkesinde temel özellikleri değişmeksizin, yeni bileşimler ve yerel özelliklerle sürekli değişim gösterdi. Türbeler ise camilerden sonra gelen önemli dinsel yapılardır. İslam dünyasında bilinen en eski türbe, Samarra'da Abbasi Halifesi Muntasır'ın annesi tarafından 862'de yaptırılan Kubbetü's-Süleybiye'dir. Türbeler özellikle doğudaki İslam ülkelerinde, İran, Anadolu ve Mısır'da sayı ve çeşitlilik bakımından önde gelir.
Medreseler ise İslam sanatının önemli mimarlık yapıtlarındandır. Bu yapıların ilk ve önemli örneklerine İran, Irak, Mısır ve Tunus'ta rastlanır. Anadolu'da tarihi bilinen en eski medrese, Tokat'ın Niksar ilçesinde yıkık bir durumda bulunan Yağıbasan Medresesi'dir.
Mimarlık yapıtlarının bolluğu ve çeşitliliği oranında mimarlıkla ilgili süsleme sanatları da İslam ülkelerinin gelişkin sanat dallarından biri oldu. İslam dininin yaygınlık kazandığı ilk dönem olan Emeviler döneminde özgün bir süsleme yoktu. Örneğin Kubbetü's Sahra ile Emeviye Camisi'nin mozaikleri ve öbür süsleme öğeleri Eski Yunan mimarlığının özelliklerini taşımaktadır.
İslam dünyasında mimar, süsleme sanatçısından önce yapısını süsleme yoluna giderek, yapıya süs öğeleri kazandırdı. Tuğla ve taşları değişik biçimlerde yerleştirerek değişik geometrik desenler elde etti. Daha sonra İslam süsleme sanatçıları Suriye ve Mısır'daki Hıristiyan sanatının etkisiyle bitkilerin kıvrımlı saplarını örnek alarak süsleme yapmayı sürdürdü. Bu figürlere dalgalı çizgiler, tespih tanelerinden oluşturulmuş daireler içine alınmış gül ya da üçgen motifleri eklendi. Bunlar duvarları hemen hemen hiç boş yer bırakmadan dolduran süsleme öğeleriydi. Zamanla yabancı süsleme öğeleri bir yana bırakıldı ve daha yalın bir süsleme anlayışı doğdu. Bu anlayış İslam süsleme sanatı denebilecek bir özellik kazandı. Süsleme çeşitliliği, motiflerin zenginliği Endülüs Emevi sanatında varlığını sürdürdü. Endülüs Emevilerinde, öbür İslam ülkelerinde görülen süsleme tekniklerinin hemen hepsi kullanıldı. Taş, mermer, pişmiş toprak, tahta ve mozaik üzerine yazı, bitki motifleri, geometrik desenler işlendi.
Yazı ile süsleme hemen hemen bütün İslam ülkelerinde görülen en yaygın süsleme biçimidir. Süslemede yazı kullanımı dinsel nedenlere dayanıyordu. Arap alfabesiyle yazılan bu yazıların çoğu Kuran'dan alınan ayet ya da surelerden oluşur. Böylece yazı mimarlıkta ve daha başka yerlerde kullanılan bir süsleme biçimi oldu ve "hat sanatı" adıyla bilinen bir sanat dalı doğdu.
İslam süsleme sanatı daha çok zihinsel bir taşandır. Süslemeciler doğadan esinlenmek yerine, kendilerinden önce yapılmış olan süsleme biçim ve tekniklerini değişikliklerle yenileyerek sürdürdüler. İslam süsleme sanatı dört öğeden çok yararlanmıştır. Bunlar yazı, geometrik şekiller, bitki motifleri, az da olsa insan ve hayvan figürleridir. İslam dininin ilk dönemindeki, Emevi ve Abbasi saraylarında yer alan duvar ve tavan resimleri, Emeviye Camisi'ndeki mozaik resimler dışta bırakılırsa İslam dünyasında batıda gelişen türde bir resim anlayışı yoktur. Minyatür, resim sanatının yerini tutmuştur.
İslam sanatı içinde ele alınabilecek bir başka dal da çiniciliktir. 11. yüzyıldan başlayarak dinsel yapıları bezemek, yapıların yüksek bölümlerine yerleştirilmiş yazıları okunaklı kılmak için sırlı tuğlalar kullanılmıştı. Bu durum çini için çok uygun bir kullanım alanı oluşturuyordu. Kısa zamanda İspanya' ya kadar yayılan çini ile bezeme sanatının olağanüstü güzellikte örnekleri ortaya çıktı. En çok Selçuklu ve İran yapılarında rastlanan çini kullanımı, Osmanlı İmparatorluğu'nda yenilikler kazanarak yaygınlaştı.
İslam sanat eşyalarındaki sanat gücü özellikle dokuma ve halılarda görkemini belli eder. Halı, kilim, seccade gibi dokuma ürünlerinde, renkler çok çarpıcı biçimde kullanılmış ve günümüze kadar değerini koruyan eşsiz örnekler ortaya çıkmıştır. Dokuma ürünlerinde, minyatür sanatına dayalı resim anlayışından yararlanılarak işlenmiş hayvan ve insan figürleri ile geometrik desenler çok zengindir.
Özellikle Afrika'daki İslam ülkelerinde gelişen ve ince bir işçiliğin ürünü olan cam, tahta, bronz ve bakır eşya İslam sanatının yetkin örnekleridir. Cam sanatında ayrı bir yeri olan özgün ürünlerden biri de İstanbul'da 19. yüzyılda üretilen çeşmibülbüllerdir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.