Bohemya'nın kuzeyindeki kırık dökük şatoda, bir avuç insana verilen akşam yemeği, makarna, kereviz ve portakallı ördek gibi garip bir bileşimden oluşuyordu. Yemeğin konukları ise mönüden de daha garip bir topluluk oluşturmaktaydı: Hollandalı Protestan bir papaz, bir yardım kuruluşu görevlisi, bir taksi şoförü, bir tarihçi ve de bir mimar.
Ne var ki, meslekleri birbirleriyle ilintili olmayan bu insanlar, o gece ortak bir amaçla orada toplanmışlardı. Casanovacı olarak bilinen bu konuklar, dünyanın en ünlü çapkını Seingalt Şövalyesi Giacomo Girolamo Casanova'ya tutkuyla bağlıydılar ve ona olan bağlılıklarını kanıtlamak üzere bir araya gelmişler, ölümünün 200. yılında onu en çok sevdiği yemekleri yiyerek anmak istemişlerdi.
Bu özel gece için Utrecht'ten kalkıp gelen Papaz Marco Leeflang, "Çok sevdiği Madeira şarabını içip, geceyi yine onun çok hoşlandığı kakao ve antep fıstığıyla noktaladık," diyor.
Dux olarak da bilinen Duchov, Casanova'nın yaşamıyla hiç bağdaşmayacak türde bir yer. Avrupa'da hava kirliliğinin en yoğun olduğu, kömür ocaklarının izlerini taşıyan bu yere, Casanova'nın bile 1785'te gönülsüzce konuk olduğu biliniyor. O sırada 60 yaşına basan Casanova, doğduğu yer olan Venedik'i çocukluğunda terketmiş ve kimi kez at sırtında, kimi kez faytonla Avrupa'yı baştan başa gezmişti.
Düellolar, zindana atılmalar, gözü pek kaçışlar, kellesinin uçurulmasından kıl payı kurtulmalar, uçarılıklar ve birkaç kez frengiye yakalanmalardan oluşan dolu dolu yaşamı sona ermek üzereydi. Meteliğe kurşun atan, erkeklik gücü tükenmiş, yaşının bilincine tüm çıplaklığıyla varmış biri olarak Casanova, mason bir dostunun önerisini kabul ederek Duchov Kitaplığı'ndaki görevine başladı. Casanova'nın yaşamının, büyüsünün bozulduğu ve yaşlılığın kendisini iyice duyumsattığı, en gizemli, belki de en büyüleyici dönemi de böylece başlamış oldu.
Ünlü aşığı 10 yaşından beri yakından inceleyen ve "Casanova'nın Dünyası" başlıklı yapıtı kaleme alan Profesör Josef Polisensky, "Yaşamının Bohemya'nın geçen bölümü büyük ölçüde gözardı edildi. Bu dönemde Casanova, ilk kez düzenli bir gelir elde edip, yazmaya başladı. O dönem olmasaydı belki kimse onu tanımayacaktı," diyor.
Kendisini 12.000 kitaplı kitaplığa kapatan Casanova, yaşamını sorgulamaya başladı ve günde 13 saatini, yalnızca kakao içmek için kısa aralar vererek, 12 ciltlik "Histoire De Ma Vie-Yaşam Öyküm" adlı yapıtı kaleme almakla geçirdi.
Profesör, Casanova'nın aşk serüvenlerinin fazlasıyla abartıldığından, günce yazarlığı ve düşün adamı yönünün gözardı edilmesinden yakınıyor. "132 kişinin gönlünü fetheden Casanova, cinsel açıdan 35 yıl etkinliğini sürdürdü. Bu da benim hesaplarıma göre, yılda üç dört aşk serüveni anlamına geliyor; bence ortada öylesine abartılacak bir durum yok." diyor.
Dar görüşlü Bohemyalılar, bu "koyu benizli" yabancıya herkesin ilgisini çeken "azgın biri" gözüyle baktılar; bu nedenle, cinsel yaşamı herkesin diline düştü.
1.80'e yakın boyuyla, o dönem için oldukça uzun sayılırdı. Battaniyeleri kendisi için özel olarak battal boyda yaptırtılmıştı, ama yatağında boylu boyunca uzanıp yatması olanaksızdı; başının altına üç yastık yerleştirip uyurdu. Hep göz kamaştırırdı.
Yaşlıyken bile göz kamaştırıcı bir görünüme sahip olan Casanova, kadınsı giyinmekten, sevgililerinin de erkek gibi giyinmelerinden hoşlanır, "dölyatağından" yoksun olduğundan yakınıp dururdu. Gelgelelim Duchov Halkı, onun ipek ceket ve çoraplarını, ışıltılı toka ve kemerlerini, balolarda giydiği beyaz tüyünü ve Nuh Nebi'den kalma dans figürlerini alaya alırlardı.
Dillere destan aşk serüvenlerine karşın, "her yeni yarışta atının tökezleyeceği" korkusu, Casanova'yı yiyip bitiriyordu. Ünlü fahişe La Chapillon tarafından reddedildiği ve kendisini Thames Irmağı'na atmak istediğinden beri, 22 yıl boyunca "gün be gün güçten düştüğü" duygusuyla yaşayan ve "ne denli çaba harcarsa harcasın, artık hiçbir kadının gönlünü fethedemediğini" düşünen ünlü çapkın, Duchov'a geldiğinde belki de bu yüzden evlenmemeye yemin etmişti. Yine de ortalık, onun yoldan çıktığı yönünde söylentilerle çalkalanıyordu.
Ölümünden iki yıl önce kapıcının kızını gebe bırakmakla suçlandı. Şatodaki görevlilerden biri, "önceleri, bunun doğru olmadığını bile bile, herkesin onun 71 yaşındayken bile böylesi bir yeteneğe sahip olduğunu düşünmesinden onur duyar gibi bir hali vardı," diyecekti.
Casanova, alay konusu olduğunun ayırdına varıncaya dek bu duyguyla kasım kasım kasılıp, kibirlendi. Öyle ki, gebe bıraktığı kıza, çocuğun babasının kendisi olduğunu kanıtlarsa onunla evleneceğini söyleyecek kadar ileri gitti. Sonunda kız gerçek babayı itiraf etti ve ardından onunla evlendi.
Casanova'nın bundan sonraki yaşamı aşk dolu, ateşli günler yerine, küstahlığı ve sürekli dalga geçen tavrıyla onu bıktırıp usandıran uşağıyla boğuşarak geçti. Artık eskisi gibi bir sorun olduğunda, kenti terkedemediğinden, kendisini orda kıstırılmış hissediyor, öfkesini iğneleyici mektuplar yazarak yatıştırmaya çalışıyordu.
Sağa doğru eğik, inci gibi yazısıyla Fransızca yazdığı, ancak sahibine gönderilmeyen bu 19 mektupta Casanova, uşağının "doğuştan bir centilmen olmamasına karşın, bilim ve yazıya gönül vererek sonradan centilmen olan" adama gereken saygıyı göstermediğinden yakınıyordu.
Casanova, zaman zaman da aşçının yemeği yüzüne gözüne bulaştırmasından, seyis yamağının kendisine kötü bir araba vermesinden, ya da Kont'un av köpeklerinin gece boyunca havlayıp kendisini uyutmamasından yakınıyordu.
Yalnızca yazarak mutlu oluyordu. Odasına çekilip sevdiği kadınlarla ilgili anılarına dalıyordu. 1745'te Korfu'da tanıdığı Adriana Foscarini'ye duyduğu hayranlığı ve toz haline getirilmiş saçlarını nasıl yuttuğunu anımsıyor, tutku dolu yaşamını buna bağlıyordu; ya da 1747'de Viyana'ya gittiğinde İmparatoriçe Maria Theresa'nın törelere aykırı cinsel davranışların engellenmesi amacıyla kurduğu "İffet Kurulu" nu düşünüyordu.
Casanova, göz kamaştırıcı salonlarda, gondollarda, faytonlarda, ağıllarda birlikte olduğu kadınları anımsadıkça, kendinden geçiyordu. Herkesin sandığından farklı olarak, kadınlarıyla yalnızca bir yemek-yatak ilişkisi içinde olmayan Casanova'nın onlara bakışı da son derece farklıydı.
Anılarını dile getirdiği yapıtın 11. cildinde, "Yaşlandıkça kadınlarda beni en çok çeken şey, onların zekâları oldu," diyen Casanova, son "mektup aşkı" 22 yaşındaki Cecile von Roggendorf'a da gerçek aşkın tensel hazla bir ilintisi olmadığını yazıyordu.
Kadınları Anlıyordu
Kadınların duygularını çok iyi kavrayabiliyor, 18. yüzyılda kimsenin bilmediği adet öncesi gerginlik konusuna değinerek, "Bu dönemde kadınlar, son derece sinirli ve kırılgan olurlar, kendilerine sevecenlikle yaklaşılmasını isterler," diyordu. Ne var ki Casanova, yaşamında en önemli rolü oynayan ve sürekli etkilemeye çalıştığı kadına, hiçbir zaman ulaşamadı. Bu kadın, oyunculuğunu gerek sahnede, gerek yatakta büyük bir başarıyla sergileyen ve oğlunu doğumdan sonra terkeden, güzeller güzeli annesi Zanetta Casanova idi.
Oğlunu arada sırada gördüğünde bile onu sürekli aşağılar ve eleştirirdi. Casanova, Duchov'dayken anne ve babasından uzak olarak yaşadığı sancılı günlerini anımsar, annesinin kayıtsızlığını ve onu güldürdüğünde duyduğu mutluluğunu unutmazdı.
Casanova, salt annesinin gönlünü çelebilmek amacıyla, konuşma sanatının inceliklerini öğrenmişti. Casanova'nın annesine duyduğu tutku ve sevgililerini için için kıskanmasında Oedipus karmaşasının izleri açıkça seziliyor.
Çek bir ruhbilimci, Casanova'nın kendisini annesine kabul ettirme duygusunun, onun kadınlarla olan ilişkisini de etkilediğine dikkat çekiyor. Gerçekten de Casanova, anılarının giriş bölümünde, "Karşı cins için yaratıldığım duygusuyla, kendimi o cinse sevdirmek için yaşamım boyunca elimden geleni yaptım," diyordu.
Casanova'nın son yılları, salt acı ve sefalet içinde geçmedi. Goethe, Schiller ve genç Beethoven'i konuk etti. Bu arada bir sabun fabrikasının tasarısını gerçekleştirdi ve Prag Halkı'na Fransızca öğretmek amacıyla bir "gramer piyangosu" düzenledi. Bunun dışında, ütopik serüven öyküsü "Icosameron" ile bilimkurgunun ilk tohumlarını attı ve aydınlanma, tanrıtanımazlık ve genç kadınların eğitimi üzerine incelemeler kaleme aldı.
Mozart, Prag'da "Don Giovanni" operasını bestelediği sırada Casanova, kendi aşk serüvenlerinden esinlenerek söz konusu operanın librettosu için birkaç satır karaladı. Dahası, gezme tutkusunu dizginleyemediğinden, yanına koca yastığını, iki ananas ve iki de sülün alarak sık sık gece yolculuklarına çıktı. Bu yolculukları sırasında bir keresinde Bohemya-Saksonya sınırında, Dresden Sanat Galerisi'nden çalınan Correggio'nun Madonna tablosunu arayan gümrük memurları, onu anadan doğma soydular.
Casanova, oldu olası soylu sınıfına yaranmaya ve onlardan biri olmaya çalıştı. Kuzey Bohemya'da yaşadığı ve oranın yıldızı olduğu son günlerinde, bu düşünü gerçekleştirme olanağını buldu. Kuzey Avrupalı kaymak kesimin uğrak yeri olan ılıca kenti Teplice'i sık sık ziyaret etti. Bugün Teplice, Çek fahişelerin cirit attığı bir yer.
Casanova'nın ölüm nedeni, uzun süredir Casanovacıların üzerinde tartıştıkları bir konu. Kimi, bunu gırtlak kanserine bağlarken, kimileri de ölüm nedeninin prostat kanseri ya da zührevi hastalıklar olduğunu öne sürüyor.
Casanova, son mektubunu kendisine ölümünden kısa bir süre önce çorba, kırmızı şarap ve bir İncil gönderen Elise von der Recke'ye yazdı. Bu mektubunda, "İyileşirsem yalnızca senin olacağım. Ama benim gibi birini ne yapacaksın?" diyordu.
Casanova, bugün de şatoda sergilenmekte olan, gül motifli koltuğunda son soluğunu verdi. Onu 57 yaşındayken sürgüne gönderen İtalyanlar, 80'li yılların sonlarından beri bedeninin Venedik'e getirilmesine çalışıyorlar.
Ne var ki, yaşamı boyunca herkesi şaşkınlığa uğratan Casanova'nın ölümü de aynı etkiyi yarattı. Papaz Leeflang, 80'lerde kahramanının şato yakınlarındaki gömütünü bulmak amacıyla bir medyum tuttu. Casanova, ruhunu çağıran medyuma, "Kemiklerim pek önemli değil, ama benimle birlikte gömülen çok önemli belgeler var," diyordu.
Komünist yetkililer, Sovyet Ordusu'na ait bir anıtın yanıbaşındaki bir yerin, belli bir derinlikte kazılmasına izin verdiler. Gelgelelim, kazı sonucunda bulunan tek şey bir inek dişi oldu. Medyum, gözyaşlarını tutamadıysa da, görüntü hiç kuşkusuz Casanova'nın etkileneceği türdendi.
O gece, onuruna verilen yemek de Casanova'yı kesinlikle kahkahaya boğardı. Çünkü yemekten önce Bohemya piskoposu terkedilmiş şatoda, onu kutsayan bir ayin gerçekleştirmişti. Bu da, yeniyetmelik yıllarında iki rahibenin kızlığını bozan birinin bağışlandığının en iyi göstergesiydi. Ayinin yapılmasını öneren Papaz Leeflang, "Bu öneri karşısında Piskopos'un dehşetle irkileceğini sanıyorduk, ama sanırım Casanova'nın anılarını okumaya henüz vakti olmamıştı," diyor.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.