Rüşvetçilik, ezeli bir hastalıktır. Tarihin hiçbir dönemi yoktur ki, bu habis nesneye rastlanmasın. İslam toplumunda da, rüşvet, kesinlikle yasaklanmasına rağmen, varlığını hep sürdürmüştür.
Rüşvetçilik, ezeli bir hastalıktır. Tarihin hiçbir dönemi yoktur ki, bu habis nesneye rastlanmasın. İslam toplumunda da, rüşvet, kesinlikle yasaklanmasına rağmen, varlığını hep sürdürmüştür.
Peçevi tarihine göre, İslam tarihindeki ilk rüşvet olayı, ünlü komutan Halid Bin Velid'in Hz.Osman'ın huzuruna girebilmek için bevvaba (kapıcıya) 2 altın vermesi hadisesidir. Hz. Ali ile Muaviye arasındaki çekişmede, Muaviye'nin birçok kişiyi yanına çekebilmek için rüşvete başvurduğu, aynı anlayışın oğlu Yezid tarafından da devam ettirildiği iddia edilmektedir. Emeviler döneminde, vâlilik gibi önemli memuriyetlerin satıldığı; Abbasiler döneminde, Sasaniler'le temas sonucu, onların bozuk bürokrasisine hakim olan rüşvetçiliğin
Abbasiler'i de etkilediği bilinmektedir. Selçuklular döneminde, rüşvetin hediye maskesi altında saraya ciddi şekilde bulaştığı, Osmanlılar'ın da bu mirası devraldığı tarihi bir gerçektir. Çandarlı Halil Paşa'nın ilk orduyu kurarken işe rüşvet bulaştırdığı rivayet olunur.
Halbuki rüşvet ile hediye arasında çok ciddi bir fark vardır. İslam hukukunda hediye, herhangi bir menfaat beklenmeksizin, hediye alanla, hediye veren arasında ruhi bir yakınlaşma doğmasına sebep olan, kanunsuz bir işin yapılmasına vesile olmayan şeylerdir. Kaldı ki,
İslam'da hediyeye karşılık vermek vaciptir. Rüşvet ise, kanuna aykırı bir iş yaptırmak için yetkili birine sağlanan maddi menfaatlerdir. Rüşvet, bazen kanuni işlerde de sözkonusu olabilir. Bir yetkilinin normal görevi olan bir işi zora koşup ancak temin ettiği bir maddi menfaat karşılığında çözmesi de rüşvet meselesini gündeme getirir.
Bir şeyin adının ne olduğu önemli değil; onun özü, içeriği önemlidir. Hukukta "tebeddül-i esma ile hakaik tebeddül etmez" diye bir kural vardır. Yani, isimlerin değişmesiyle gerçekler değişmez. Fakir bir vatandaşa zengin anlamına gelen "Gâni" adını takmakla onu zenginleştiremezsiniz. Aptal birine Zeki, çirkin bir kıza Cemile (güzel) adı takmakla onları değiştiremeyiz. Mutsuz, talihsiz insanlara "Mesut" , "Bahtiyar" gibi isimler vererek onları mesut ve bahtiyar kılmak mümkün değildir. Aynen öyle de rüşvete ister "hediye" ister "behiyye" ister "armağan" ister "yadigâr" ister "hörmet" ister "bahşiş" ister "bağış" ister "eşantiyon"ister
"çorba parası" veya "çay puli" ne derseniz deyin işin özünü değiştiremezsiniz. Burada önemli olan verilen veya alınan şeye ne isim verildiği değil; verilen veya alınanın ne amaçla alındığı veya verildiğidir.
Osmanlı tarihinde, birçok alanda rüşvetin hediye adı altında yürüdüğü maalesef bir gerçektir. Osmanlının altın çağı olan Kanuni döneminde şair Fuzûli'nin aktardığı bir olay, rüşvetin o gün için de bürokratik mekanizmanın içerisine bir virüs gibi girmiş olduğunu göstermektedir.
Fuzûli, Bağdat civarında yaşayan fakir bir şairdir. Kanuni'ye yazdığı bir mektupta durumunu belirtmiş ve devlet hazinesinden kendisine maaş bağlanmasını istemiştir. Padişah, kendisine bir berat göndermiş ve bu beratta Bağdat'taki vakfın zevaidinden, yani masraflar çıktıktan sonra kalan fazlasından Fuzûli'ye maaş bağlanmasını istemiştir. Fuzûli, beratını alır almaz vakıf idaresine gitmiş ve beratın gereğinin yerine getirilmesini istemiştir. Kendisine
bürokrasinin her zamanki cevabı verilmiştir. "Sen git, biz gereğini yaparız" Ne var ki aradan haftalar, aylar geçer ama garibim Fuzûli'yi ne arayan vardır ne de soran. Tekrar vakıf idaresinin yolunu tutar ve beratının gereğinin niye yerine getirilmediğini sorar. İkinci gidişte karşılaştığı muameleyi ve memurlarla arasında geçen diyaloğu Nişancı Paşa (Padişahın Genel Sekreteri) Celalzâde'ye "Şikayetnâme" olarak yazar. İşte meşhur "selam verdim, rüşvet değil deyü
almadılar" ifadesi bu şikayetnâmenin baş tarafında geçer. Fuzûli'nin "dedim, dediler" şeklinde aktardığı konuşma, bürokratik çarktaki sevimsizliğin, keyfi idarenin, çalınan minareye kılıf
uydurmanın, asırlar geçse de karakterini koruduğunu göstermektedir. Diyaloğun sözkonusu bölümü şöyle cereyan eder:
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.