Lale Devri ve Önemi
Bir barış adamı olan III. Ahmet, Pasarofça Antlaşması'ndan sonra 12 yıl sürecek olan barış döneminde, Batılılaşma ve reform yönünden ciddi girişimlerde bulunma olanağına kavuştu. Haremin çevirdiği dolaplardan göreli olarak uzak kaldı. Hoşgörülü, Batı ile Doğu'nun uygarlıklarını birleştirmesini bilen, gelişmekte olan modern dünyayı anlayan, gelişmiş kafa yapısına sahip, uygar bir monarktı. İstanbul'da Fransız Büyükelçisi'nin getirdiği planlara uygun olarak, kendisine yazlık Sadabat Sarayı'nı yaptırdı. Kendisine bu konularda, güzel sanatlara çok düşkün olan Sadrazam Damat İbrahim Paşa da yardım etmiştir.

            III. Ahmet zamanı, ünlü Lale Devri'dir. Lale, dönemin edebiyatının, öteki güzel sanatların ve Batılılaşma hareketlerinin simgesi durumuna gelmiştir. O kadar ki, lale 20. yüzyılda Cumhuriyet dönemine kadar Türk şiirinin simgesi olma durumunu korumuştur. Lale Devri, Sadabat'ta eğlenceleri ve ilham ettiği edebiyatıyla, yalnızca geçici bir heves olarak görülmemelidir. Yeni bir dünyevilik, yeni bir aydınlanma, rasyonel araştırma duygusu ve liberal reform dönemini de açmıştır. İslamcı Doğu'nun geleneksel dinsel değerlerine laik bir karşıt ağırlık sağlamak üzere, yeni bilimsel gelişmeleri, ekonomik refahı ve askeri gücüyle esin kaynağı olarak Batı'ya bakılmıştır. Dolaysıyla, lale, Batı uygarlığının etkisi altında yeni doğmaya başlayan Osmanlı Rönesansı'nın simgesi olarak değerlendirilmelidir.

            1720 yılında Osmanlı hükümeti, 15. Louis'nin sarayına Mehmet Çelebi adında özel bir elçi gönderildi. Resmi görevi Fransa ile bir ittifak sağlamaktı. Ama sadrazam tarafından, buna ek olarak, Fransız fabrikalarını, kalelerini ve öteki gelişmeleri görüp, bir rapor biçiminde İstanbul'a sunması da istendi. Mehmet Çelebi'nin yazdığı rapor, Osmanlılarda gelecek yeniliklerin el kitabı durumuna gelmiştir. 1727'de İbrahim Mütefferika'nın ilk matbaayı kurması, bu raporun aydınlatıcı etkisinin sonucudur. İbrahim Paşa'ya raporu sunuş yazısında şunları söylüyor:

            "Geçmişte, Müslümanlarla karşılaştırıldığında o kadar zayıf olan Hıristiyanlar, şimdi neden bu kadar çok ülkeyi ellerine geçirmişlerdir ve hatta bir zamanların muzaffer Osmanlı ordularını yenmektedirler'"

            Bu gerçekten temel soruya yanıt olarak, Müslümanların basiretsizlik uykusundan uyandırılması gerektiğini söylemekte ve şöyle devam etmektedir:

            "Müslümanlar düşmanlarının durumları hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar. İleri görüşlü davranmalılar ve yeni Avrupa yöntemleri, örgütleri, stratejileri, taktikleri ve savaş sanatı konularıyla yakından ilgilenmelidirler."

            Sonuç olarak, Türklerin hukuk ve yeni düzeni kabul etme konusunda öteki halkları geride bıraktıklarını ve yeni askeri bilim ve teknikleri öğrenip uyguladıkları takdirde, Osmanlı Devleti'ne karşı kimsenin duramayacağını söylemektedir. Bu raporun etkisiyle, Şeyhülislam'dan Kuran ve öteki kutsal kitaplar dışındaki bilimsel yapıtların bastırılması fetvası da alınmıştır. Askeri konulara verdiği ağırlıktan dolayı Mehmet Çelebi'nin raporu, eksik de olsa, Lale Devri'nde sağlanan uyanışı yansıtması ve 19. yüzyılda Osmanlı yöneticilerinin askeri alanda gerçekleştirmeye çalıştıkları reformlara yol gösterici niteliğiyle gerçekten gelecek yeniliklerin çıkış noktasıdır.

            Ancak, çok geçmeden III. Ahmet'in barışçı dönemi sona ermeye başladı. Hareketsizlikten, hükümetin kendi ihtiyaçlarına kayıtsızlığından ve "gavur" usullerinin yaygınlaşmasından rahatsız olan Yeniçeriler, bozucu seslerini yeniden duyurmaya başladılar. Hedefleri, hemen her zaman olduğu gibi yine sadrazamdı. Baskı karşısında sadrazamın kafası vuruldu ve III. Ahmet de yeğeni I. Mahmut lehine tahtından feragat etti. Bu olay sonunda da Lale Devri tüm hızını yitirdi. İbrahim Müteferrika 1745 yılında ölünce, matbaası da çalışmamaya başladı. Koşullar matbaanın yeniden açılmasını 1783 yılına kadar engelleyecektir. Yitirilen bu 40 yıl, "Osmanlı Rönesansı" olarak kabul edilebilecek olan Lale Devri'nin yol açtığı olumlu gelişmeleri geciktirecektir. 1900'lerle birlikte, yeniden ipin ucundan yakalama faaliyetlerine girişilecekse de, Osmanlı Devleti işte bu yarım yüzyıllık gecikmeyi bir türlü karşılayamayacak ve bunu 19. yüzyılın dönemsel gerilemeleri de eklenince 20. yüzyıla zayıf, geri ve parçalanmakta olan bir devlet olarak girecektir.



Not: Bu ilgili makale Oral Sander'in "Siyasi Tarih ilkçağlardan 1918'e" adlı eserinden yararlanıp yazılmıştır.

Kitabı, İmge Kitabevi Yayınları'ndan temin edebilirsiniz.

-

Siyasi Tarih'in Tüm Konuları İçin >> Siyasi Tarih << Sayfasına Bakmanızı Öneriyoruz.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Son Ziyaretler:
Coğrafya Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi