islamiyet, islamiyetin tutunması ve nedenleri, oral sander siyasi tarih islamiyetin tutunması ve nedenleri, siyasi tarih islamiyetin tutunması ve nedenleri
b. İslamiyet'in Tutunması ve Nedenleri
Çok geçmeden Mekke'nin zenginleri bu tek tanrılı dinden korkmaya başladılar. Çok tanrılı dinlerin alametlerinin bulunduğu Kâbe'ye Arap dünyasından ziyaretler azalabilir ve hac ticareti zarara uğrayabilirdi. Hz. Muhammed baskılar sonucunda Medine'ye göç etti. (622) ve burada yeni dinin taraftarları artmaya başladı. Medine, Mekke'nin aksine, bir tarım kenti olup, sakinleri tek tanrılı dinlere daha yakındılar. Sekiz yıl süren savaşlardan sonra yeni din Mekke'de de egemen oldu. Bu sekiz yıl içinde İslamiyet Arap yarımadasına yayıldı ve dinin toplumsal kuralları gelişti.
İslamiyet'in, çürümekte olan Hıristiyanlık ve ırkçı Yahudiliğe karşı önemli üstünlükleri vardı ve bir ölçüde bu yüzden hızla tutundu. Her şeyden önce, günlük yaşamda nezaket, sevecenlik ve zayıf olana karşı merhamet duygusu önemli bir üstünlük sayılabilir. Ayrıca, İslamiyet hiç ödünsüz bir tek tanrılık üzerine oturmuş olup, tüm insanoğluna seslenmekteydi ve Yahudi dininin belirli bir "seçilmiş halka" dayanan sınırlılığına sahip değildi. Üstelik, ayrıntılarıyla ve titiz biçimde tanımlanmış bulunan ve böylece ileride yanlış anlamalara yol açmayacak olan ibadet kurallarını koymuştu. Kısaca, İslamiyet'te bu konularda yorum yapabilecek bir rahipler sınıfı yoktu.
Böyle bir dinin karşısında, Tanrı'yı belirli bir ırkın güdücüsü olarak gören Yahudi dininin ve Tanrı'ya nasıl hizmet edileceği konusunda ortalama insanın bir türlü anlamadığı çeşitli yorumlar, doktrinler, mezhepler ortaya çıkaran ve sık sık yeni değerlendirmelere konu olan Hıristiyanlığın, Arap dünyasında pek bir şansı kalmadı. Aslında, İslamiyet tüm insanoğluna daha üstün değerler sunmaktaydı. Roma İmparatorluğu'nun kapitalist ve tutsaklığa dayanan sistemi ve Avrupa'nın edebi, kültürel ve toplumsal geleneği, çürümeye başlamıştı. İşin ilginç yanı, insanoğlunun İslamiyet'in temsilcilerinin içtenliğine inancı sarsıldıktan sonra İslamiyet zayıflamaya başlayacak ve birliği bozularak çeşitli bölüntülere ayrılacaktır.
Başlangıçta İslamiyet başka dinden olanları zorla döndüren bir din değildi. Hz. Muhammed, Yahudilik ve Hıristiyanlığı tek tanrılı dinler olarak saymış, İbrahim'den İsa'ya kadar tüm peygamberleri kabul etmişti. Yahudi ve Hıristiyanlar vergi ödemekten başka bir yükümlülükleri olmaksızın, kendi inançlarını serbestçe sürdürmüşlerdi. Hz. Muhammed'in mesajının teolojik basitliği ve tartışmasız kuralları, inandırıcılık taşımaktaydı. Özellikle, göçebe yaşamı bırakıp tarım ve ticaretle uğraşmaya başlayan ve geleneksel göçebe değerleri yeni tip yaşam biçimlerinin gerekleriyle bağdaştırmada güçlük çeken Araplar arasında tutundu. Daha önce Yahudi dini ve bir dereceye kadar Hıristiyanlık, Arap toplumundaki bu rahatsızlığa yanıt vermeye çalışmıştı. Daha önce de belirtildiği gibi, bu dinler yerleşik toplumun gereksinimlerini karşılamaktaydı. Ama, Arap gururu bu yabancı sayılan dinlerin kitlesel olarak kabulüne uygun değildi. Şimdi, Hz. Muhammed, bir Arap olarak, doğrudan doğruya Araplara seslenmiş ve yerleşik kent yaşamının kurallarını koymuştu.
Not: Bu ilgili makale Oral Sander'in "Siyasi Tarih ilkçağlardan 1918'e" adlı eserinden yararlanıp yazılmıştır.
Kitabı İmge yayınevinden temin edebilirsiniz.
-
Siyasi Tarih'in Tum Konuları icin >> Siyasi Tarih << Sayfasına Bakmanizi Oneriyoruz.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.