Zamanla birçok değişiklikler geçirerek Darü't-tıbbaatü'l-amire, Karhane-i basma, Matbaa-i Amire, Darü't-tıbbaatü'l-mamure, Matbaa-i Milli, Matbaa-i Devlet, Devlet Matbaası ve Devlet Basımevi adlarını alan ve kurulduğu tarihten bu yana İstanbul'un çeşitli semtlerinde faaliyet gösteren Osmanlı İmparatorluğu'nun ve Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi basımevi. İlk defa Darüttibaatü'l-Amire adıyla kurulan bu matbaadan önce, Osmanlılarda bazı matbaalar vardı.
Ancak Türk ve İslam kültürüne mahsus eserlerin basılması işini Türkiye'de ve bütün İslam aleminde ilk defa üzerine alan bir basımevi olarak büyük bir değer taşıyan Matbaa-i Amire İbrahim Müteferrika ve Yirmisekiz Çelebizade Sait Efendi'nin iş birliği ile kurulmuştur. Sadrazam Damat İbrahim Paşa, kethüda Mehmed Paşa, kaptan-ı derya Mustafa Paşa gibi devlet adamlarının koruyuculuğu altında şeyhülislam Abdullah Efendi'nin fetvası ve Sultan II. Ahmed'in fermanı ile açılma ruhsatı alan Matbaa-ı Amire Pirizade Sahip Mehmed Yanyalı Esad ve Kasımpaşa Mevlevihanesi şeyhi Musa efendilerin musahhihliği ile 1727 Temmuzunda İbrahim Müteferrika'nın Sultan Selim'deki evinde işe başlamıştır. Basımevinin baskı işleri ile ilgili takımları ise Yuna adlı bir Yahudi'den sağlanmış, bu adama basımevinde de iş verilmişti. İlk basılan eser, Vani Mehmed'in İsmail Cevheri'nin (01.1002) Sıhah-ı Cevheri adlı lugatının çevirisi olan "Van Kulu Lagatı"dır (1729). Bu arada Said'in, İbrahim Müteferrika ile olan ortaklığı bozulmuş olduğundan basımevinin bütün işleri Müteferrika üzerinde kalmıştı.
Ancak, bu basımevi tam anlamıyla bir devlet kurumu olmayıp devlet tarafından korunan özel bir kuruluştu.
İbrahim Müteferrika'nın 1745'te ölümü ile Matbaa-i Amire'nin çalışmaları da durdu. Matbaa-i Amire kurulduğundan beri 17 eser yayınlamış bulunuyordu.
İbrahim Müteferika'nın ölümünden sora basımevini işletme hakkı, I. Mahmud tarafından Rumeli kadılarından İbrahim ve Anadolu kadılarından Ahmed efendiler adına verilmişse de bunlar gereği gibi iş görememişlerdir.
III. Osman 1754'te işletme imtiyazını yenilemiş, bundan sonra basımevi 1755 ve 1756'da "Van Kulu Lugatı"nı ikinci defa yayınlayabilmiştir. İkinci İbrahim Efendi'nin ölümü ve Rus savaşının başlaması üzerine Matbaa-i Amire'nin çalışmaları yine durmuştur.
I. Abdülhamid zamanında, 1783'te alınan bir kararla Beylikçi Vakanüvis Raşid Mehmed ile Vakanuvis Vasıf, basımevini İbrahim Müteferrika'nın varislerinden satın alarak yeniden işe başladılar. Çok kısa bir süre çalışan bu basımevinde 6 eser basılmıştır. Vasıf'ın İspanya elçiliği ile ayrılması üzerine, basımevi çalışmaları durdurmak zorunda kaldı. Bu sırada Fransa'nın İstanbul elçisi Choisseul Gouffier Türkçe yayınlar yapmak üzere Matbaa-i Amire'yi ele geçirmek istedi. Bunun üzerine hükumet basımevinin alet ve avadanlıklarını satın alarak (1796) matbaayı Mühendishane'ye taşıdı. Başına da Mühendishane'nin geometri öğretmeni Abdurrahman Efendi'yi "reisü't-tibaa" adıyla atadı. Böylece ilk devlet basımevi kurulmuş oldu.
1803 yılında ise yine Abdurrahman başkanlığında, Üsküdar, Harem iskelesi yokuşunda Boyacı Hanı'nda yeni bir basımevi açılarak adına Darü't-tıbbaatü'l-cedide denildi. Üsküdar basımevi genel yayınlara, Mühendishane basımevi ise bu okulun yayınlarına ayrıldı. 1831'de II. Mahmud tarafından İstanbul yakasına taşıtılan basımevi Üniversite Kitaplığı'nın yanındaki kaptan-ı derya İbrahim Paşa Camii hamamında işe başlatıldı. 1864'de yönetimi Takvimhane ile birleştirilerek Topkapı Sarayı surları içinde kaime (banknot) basmak üzere kurulmuş bulunan eski defterdarlık binasının yanındaki basımevi binasına taşındı. 1866'da Maarif nazırı Ethem Paşa zamanında basımevi binası onarılıp genişletildi ve adı da Matbaa-i Amire olarak değiştirildi. Meşrutiyet devrine kadar bu isimle bilinen Matbaa-i Amire, önce Matbaa-i Milli, sonra Matbaa-i Devlet adını taşımış, Cumhuriyet devrinde ise Devlet Matbaası adını almıştı.
1939'da devlete ait matbaaların yeniden teşkilatlandırılması sırasında yönetimi Milli Eğitim Bakanlığı'na bırakılarak Milli Eğitim Basımevi adı altında bilim ve okul kitaplarının yayınları ile görevlendirilmiştir. Bina ve gereç bakımından baştan başa yenileştirilerek Türkiye'deki basımevileri arasında kusursuz bir kurum haline gelmiştir.
İlk takımları Yahudi Yuna'dan sağlanan Matbaa-i Amire'de yeniden harf dökümü ilk defa Reis Abdurrahman tarafından Mühendishane basımevi için yapılmış olduğuna göre, ilk basımevinin açılışından, bir devlet kurumu haline getirildiği 1796 yılına kadar süren özel teşebbüs döneminde takımlarda bir değişiklik olmamıştı. Abdurrahman, Türkçe için yeni harfler döktürürken yabancı dilde yapılacak yayınlar için de Latin takımları getirterek Matbaa-i Amire'de büyük bir yenilik yapmıştı.
Üsküdar basımevinde ise ilk defa oynar hareketli harfler kullanılmış, 1848'de de talik harfler basımevine sokulmuştur. Matbaa-i Amire zamanında takımlar yeniden değiştirilerek Yesarizade ve Kazasker Mustafa İzzet yazıları biçiminde harflerin dökümü yapılmıştı. 1865 ve 1882 yılında yapılan bu yeni dökümler, dökümcü ustası Mühendisyan'ın eseridir. Matbaa-i Amire'nin en son harfleri de Şefik Bey'in eseridir. Matbaa-i Amire Üsküdar döneminden başlayarak renkli baskı yapacak derecede gelişmişti. Basımevinde üç nesih ve iki talik tipi kullanılagelmiştir.
1840 yılında çıkan bir irade ile Matbaa-i Amire'de ücretle özel yayınların bastırılmasına izin verildiği gibi, özel teşebbüsler de serbest bırakılmıştı. Resmi devlet kuruluşu haline getirildiği ve bir reis başkanlığında çakmaya başladığı 1796 tarihinden başlayarak Matbaa-i Amire, Abdurrahman, Mehmed Said, Recai, Yesarizade Asım, Mustafa İzzet efendiler, Şefik Bey, Küçük Said Paşa, tarihçi Lütfü Efendi, Cevat Bey, Hamid Bey gibi değerli fikir adamlarının yönetiminde çalışmıştır. 1901 yılında ise II. Abdülhamid'e verilen jurnal üzerine kısa bir süre kapatılmıştı.